Yeni toplumun inşasına en büyük itiraz: Kadınlar

POLİTİKA SERVİSİ

AKP’nin kuruluş yıllarından itibaren çekinmeden ifade ettiği yeni toplum fikrinin en önemli ayağını kadınlığın ve ailenin sil baştan inşa edilmesi oluşturdu. Henüz 2002 yılında müftülüklerde ‘aile büro’ları kuran iktidarın adımlarını, Erdoğan’ın kadın düşmanı söylemleri takip etti. 2008 yılında ‘En az üç çocuk’ diye başlayan süreç, 2012’de ‘Her kürtaj bir Uludere’dir’ söylemiyle taçlandırıldı. İş 2014 yılında, kadın ‘erkek- eşitliği fıtrata aykırı’ demeye kadar vardı. AKP tıpkı diğer İslamcı hareketler gibi, kadının asıl yerinin ‘aile’ olduğuna yönelik ideolojinin taşıyıcısı olduğu için, aileyi yeniden inşa etmek fikrini iktidarının en önemli önceliklerinden biri haline getirdi. Yeni toplum projesinin sorunsuz işleyebilmesi için, ilk olarak uslandırılması kadınlardı.

Neoliberal istihdam ve emek politikaları da (kayıtdışı-güvencesiz-esnek çalışma) iktidarın kadın ve aile konusundaki siyasal hedefini büyütmesine maddi bir temel sağladı. Bir sonraki adım, kadınlara bir müjde gibi sunulan “aile paketi” oldu. Kadınlara esnek çalışma olanağı getiren, her çocukta 100-200 TL artarak bir ‘devlet altını’ kazandıran paket, kadınların çalışmasını ancak evdeki esas görevlerini (!) yerine getirmesi şartına bağladı. Bunu engelli ve yaşlı bakımından kadını sorumlu tutmak takip etti. Sosyal politikalar, istihdam politikaları ve eğitim politikaları bu yönde kullanıldı. Yetmedi, aile içi şiddet ve toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlayan yasal düzenlemeler hedef alındı.

Toplumsal hayatı dizayn etmek hedefiyle atılan adımları kadınların farklı alanlardaki mücadelesi ile engellendi. AKP’li ilk birkaç senede yeni toplum hedefinin ciddiyeti henüz anlaşılmamışken, alaycı bir eda ve “Cumhuriyetçi teyze” etiketi kullanılarak toplumdan soyutlanmaya çalışan kadın figürü, kısa süre sonra “laik-seküler” mücadelenin simgesi haline geldi. Toplumsal mücadeleler ve gerileme anlarının öncü gücü kadınlar oldu. Gezi Direnişi’nde yükselen tencere-tava sesleri, Karadeniz’den, Ege’ye oradan Trakya köylerine kadar ekolojik talana karşı büyüyen mücadelelerde kadınların en önde olması tüm bu devletleşmiş İslami-despotik yönetim altında tesadüfü değildi. Karadeniz’deki Yeşil Yol projesine karşı hala süren direnişin “halkım ben” diyen Havva Ana’sı ile Gezi parkının ‘kırmızılı kadını’ arasındaki bağı kuran doğrudan Türkiye’de kadın olmanın ‘yaşam mücadelesi’ haline gelmesiydi. Yüzde 1400 artan kadın cinayetlerine olan öfke defalarca sokaklara taşındı. Karma eğitimi inatla savunan, iffetsiz ilan edileceğini bildiği halde ‘kahkaha’ atan, hatta bazen yalnızca ‘şort giyip’ sokakta yürüyenler, yıl 2018 8 Mart’ı olduğunda binlerle taksimde yürüdüğünde, ‘seçim kazanma’ stratejisinin parçası kabul edilip, ‘ezan ıslıklamakla’ yaftalandı, fakat karalama kampanyası tutmadığı gibi, polis şiddeti de öfke topladı.

Başarısızlığını fark etti

Tüm bu öfke birikimi ve tasarruf edilen ailenin ve toplumun tam olarak inşa edilememesi AKP içerisindeki çürüme herkes tarafından görünür hale geldiğinde dillendirilmeye başlandı. Yeni Şafak, Akit gibi gerici basının gündemden düşürmediği ‘Kızlar üniversiteye gidiyor, ahlak sarsılıyor’, ‘nafaka mağduriyeti’, ‘boşanmalar artıyor, aile çatırdıyor’, ‘kültürel alanı eksik bıraktık’ gibi pek çok serzeniş, AKP’nin başarısız toplum projesinin kadınlar tarafından engellendiğinin itirafı niteliğindeydi. 28 Şubat ‘mağduriyetleri’ bile artık yalnızca ‘erkek’ler tarafından anlatılır hale geldi. Kadın haklarına yönelik tehditlerin, ‘sağ seçmenin’ de kabul edemeyeceği seviyeye çıkmasını, şiddete karşı Hükümet-Der gibi sayılabilecek kadın derneklerinin bile gerici basının hedefine yerleşmesi takip etti. Türbanını çıkaran kadınların ‘özgürleştik’ demesi, bir önceki dönemin ‘mağduriyet’ mayasının nasıl tutmadığını gözler önüne serdi.