İş cinayetlerinden kent yağmalarına, artan terör ve ölümlerden barış sürecinin çözüm sürecine dönüşememesine, parti kapatma tehditlerinden parti merkezlerine yapılan baskınlara kadar çok şeyle zaten içimiz kararmışken, karşımıza çıkan o sorumsuz söylemlerle daha da bunalmış durumdayız.

Hangi birini saysam bilemiyorum. Örneğin şu maden facialarında “fıtrat-kader” gibi söylemler artık kimseyi şaşırtmıyor; fakat, yok işçilerin şikâyetleri için telefon hatlarından söz edilmesi; yok bunca ölümün suçunun işverenlere yüklenmesi; yok taşeron, dayıbaşı, aldıkları ücret, çalıştıkları koşullar sanki bilinmiyormuş gibi, şimdi “işçi kardeşlerimiz” laflarıyla yaraların sarılmaya kalkışılması var ki, bunları konuşmak bile bana zül geliyor!

Bir yandan can, öte yandan demokrasi, hak, hukuk derdine düşmüş ve “bu kadarı da olmaz” dedirten birçok olay yaşarken, bu söylenenler karşısında “ya sabır“ çekmek yetmiyor. Sormadan edemiyorum; biz mi çok aptal-enayi bir milletiz de “ne desek” yerler diye düşünülüyor; yoksa bu hükümet mi, ne derler diye aldırmayacak kadar sorumsuz ve pervasız?

Sonuç olarak, anlıyorum ki, daha birçok şey gibi, AKP’ce diye yeni bir dili de kabullenmemiz istenmekte. Örneğin söyleme bakılırsa, demokrasiymiş, hukuk devletiymiş, özgürlüklermiş, milletin hizmetinde devletmiş, insanı merkeze alan ekonomiymiş, sosyal devletmiş; hepsi var! Var ama, tüm bu cerbezeli kavramlar üst üste konulup söylemler oluşturulurken, her bir kavramın AKP’cesinin “evlere şenlik!” olması gibi vahim bir durum da var!  Sanırım, “yeni Türkiye’nin” en önemli faturası da burada. Çağdaş değerler adına bildiğimiz ne varsa, bunları unutup, yerine AKP’ce karşılıklarını koymaya zorlanmamız. Buna alıştırılan yığınlar düşünülürse, neden faturadan söz ettiğim de anlaşılır.

Mesela bu dile göre, erkler ayrılığı demokrasi için önemli bir ilke ve güvence değildir; aksine işleri yavaşlatan, devleti hantallaştıran fuzuli bir takıntıdır. Öyleyse, demokrasi dendi mi, seçilince demokratik değer, ilke ve kurumları “kafese” kapatmış bir “muktediri” anlamamız gerekir! Soran olursa, işte burada diye gösterilebilirler ama kafesten melül-mahzun bakmaktan öteye geçmeleri mümkün olmaz! Bu nedenle, halkın seçtiği cumhurbaşkanı olmak, hem cumhurbaşkanı, hem başbakan, hem bakan, hem belediye başkanı, hatta ceza kesen belediye zabıtası bile olmaya yeter! Cumhurbaşkanının yetkisinin bittiği yer, ancak evlerin içi olabilir! Gerçi, oraya ait büyük fikirleri olduğuna da kuşku yok!

Kimimiz, “demokrasi nedir; hukuk devleti nasıl olur; yargı bağımsızlığı nasıl sağlanır” filan diye sorup, AKP’ce de bulduğu cevaplarla afallarken, kurnaz-akıllılardan olup dili çabucak sökmeyi bilenler de epeyce. Tabii, kafası karışan da, öğrenirken zırvalayan da çok! Olsun, mesele yok; neden söz edilirse edilsin, anlamı bulmak için, “iktidarda kalmak için neye ihtiyacımız var?” sorusuna cevap vermek yeter! Bu konuda, “tek-otorite”nin ustalığı bir yana, çömezlerinin ve izleticilerinin dili kıvırmak için gösterdikleri gayret de dikkat çekiyor! Öyle bir cambazlık yapıyorlar ki, izlenmeye değer! Bir örnek vermeden geçemeyeceğim.

AKP’ceyi hatmedişi, bu yolda yarattığı şaheserlerle çok zaman beni güldüren Engin Ardıç, bu kez şu 1 milyar 370 milyon TL’ye çıkan saray için yapılan eleştirilere cevap veriyor. Tutmuş, 60’lar döneminde büyük memurları kıskanan ve “tel dolap dururken buzdolabı senin neyine” diyen küçük memur zihniyetinden söz ediyor. Kel alaka; ama olsun! AKP’cenin medyadaki ustalarından biri olduğundan, kendinden pek emin, dalgasını geçiyor! Daha bunun gibi, gülünesi mi, ağlanası mı, tam bilemeyeceğiniz bir dolu cümle. Komiklikleri bir yana, beni ilgilendiren AKP’ceyi bu kadar hatmetmiş olması! Bir yanda, yıllardır özelleştirme gelirleri diye hükümetin bütçesine giren paraların o dile dolanan dönemlerden geldiği belli; öte yandan şu saraya harcanan paraların kimin cebinden çıktığı ortada; altyapısından üstyapısına kadar bu ülkenin ne kadar çok yatırıma ihtiyaç duyduğuna kuşku yok; bir de “gösteriş merakı” arşı alaya kadar yükselmişken... Bunları bırak; “memur zihniyetiymiş” gibi bir sürü martavalı yazı diye ortaya sür!

Dedik ya; AKP’ce!