Biden yönetimi Netanyahu’nun insafına kaldı. Netanyahu İran konusunda ne yaparsa yapsın, ABD “isteksiz” de olsa destek göreceğini biliyor. Olup bitenler hesaplı olsa da, ABD çıkarlarına zarar verdikleri de çok açık.

Yeni Ukrayna İran mı?
Biden yönetiminin Netanahu endişesi artıyor. (Fotoğraf: AA)

Branco MARCETIC

Geçtiğimiz hafta sonu, uzun süredir kılıç bileyen ve komşu ülkelerin iç işlerine karışmayı alışkanlık haline getirmiş bir ülke, komşusunun egemenliğini ihlal etti ve ülkeyi bombaladı. Hayır, Rusya’dan söz etmiyoruz. Sözünü ettiğimiz, İsrail’in İran’a yönelik insansız hava aracı (İHA) saldırıları.

Yaşanan, İsrail’in yeni ırkçı ve bağnaz koalisyonunun İran’a yönelik ilk saldırısı oldu. -En azından bildiğimiz kadarıyla. İsrail’de iktidara gelen her yeni “muhafazakar” partinin, kendisinden önceki “liberal” parti gibi İran’a saldırılar düzenlemesi adeta bir zorunluluk. Benjamin Netanyahu tek başına iktidarda olduğu günlerde İran’da çeşitli suikastlar dahi düzenlemişti. Biden yönetiminin tam desteğiyle düzenlenen hava saldırısı, İsrail ve ABD hükümetleri tarafından da “İran’ı sınırlama çabasının” bir eseri gibi anlatılıyor. İran’ın bölgesel bir güç olduğu ve komşu ülkelerin iç işlerine karıştığı doğru. İsrail de aynı şeyi yapıyor ve Suriye, Filistin gibi ülkelerde işleri doğrudan güç kullanmaya kadar vardırıyor. Suudi Arabistan’ın Yemen’de ABD desteğiyle sekiz yıldır sürdürdüğü canavarca savaştan söz etmeye dahi gerek yok. Dahası, İran’ın dört tarafı ABD üsleri ile çevrili durumda ve ülke ekonomisi yıllardır süren yaptırımlar yüzünden durma noktasında. Nükleer silah sahibi komşusu ise son on yılda ordusunun genelkurmay başkanını öldürdü ve ülkeye siber saldırılar düzenledi.

KAZAN KAYNIYOR

Bunlar yalnızca öne çıkan örnekler. İran’ı “sınırlamak” için daha fazla şey yapılması gerektiğini söylemek mümkün mü?

ABD ve İsrail orduları geçtiğimiz haftayı ortak tatbikatlar yaparak geçirdiler. İran’a yönelik saldırı senaryoları çalıştılar. İsrailli askeri yetkililerden birinin sözlerine kulak verirsek: “İran hata yaparsa, hücum birliklerimiz hazır olacaktır.”

Biden ve İsrail yönetimlerinin son savaş planlama pratiklerinin son meyvesi, İsrail’in ABD’yi “İran ile olası bir savaşa hazırlamaya” yönelik bir senelik çabasının ürünü. Tatbikatlar ile verilmek istenen mesaj, kimilerine göre açıktı. Washington Post gazetesinde yazan David Ignatius, mesajı şöyle okudu: “Dünya’da olup biten her şeye rağmen, İran nükleer programı olarak bildiğimiz zehirli kazan kaynamaya devam ediyor.” Birini evini yakacağız diye tehdit ediyorsunuz, sonra yangın alarmı taktırmasına şaşırıyorsunuz.

Tüm meselenin ikiyüzlülüğü yetmezmiş gibi, Tel Aviv ve Washington yönetimleri, İsrail saldırısına meşru gerekçe olarak Rusya’nın Ukrayna’da kullandığı İran SİHA’larını sunuyor. Tahran ise SİHA’ların savaştan önce satıldığını iddia ediyor. Her halükarda, görünen o ki uluslararası hukuku ve ülkelerin egemenlik haklarını korumak için, uluslararası hukuku ve ülkelerin egemenlik haklarını ihlal etmek dahi mubahtır.
Olup bitenler hesaplı hamleler olsa da, ABD çıkarlarına zarar verdikleri de açık. Biden “kurallara dayalı uluslararası düzeni korumak” için dünyayı Ukrayna cephesine birleştirmeye çalışıyor ve henüz başarılı olamadı. Kurallara dayalı düzenin kurallarını bizzat kendilerinin ihlal etmeleri, bu açıdan pek yararlı olmuyor.

İran üzerinden yaşananları daha absürt kılan bir şey de, Pentagon’un geçen sene yayımladığı Ulusal Savunma Strateji belgesinde yazılanların ta kendisi. Raporda “İran’ın şu an nükleer silahları yok ve nükleer silah geliştirme amacı gütmediğini değerlendiriyoruz” tespiti yapılıyor. Görünüşe göre Biden olası siyasi maliyetlerden korktuğu için Netanyahu’nun savaş çığırtkanlığının peşine takılmayı tercih etti.

İşin trajik yanı şu ki, Biden kendi kendini köşeye sıkıştırdı ve yaşananların tamamı önlenebilirdi. Kendinden önceki sağcı başkanın iptal ettiği nükleer anlaşmayı tekrar yürürlüğe koymayı reddetti ve pazarlık sürecinde Tahran’dan yeni tavizler vermesini talep etti. Neticede kırılgan barışı muhafaza etmenin başlıca aracı olan anlaşmayı yenileme ihtimali kalmadı. Şimdi, Biden yönetimi Netanyahu’nun insafına kaldı. Netanyahu İran konusunda ne yaparsa yapsın, ABD ordusu ve siyaset kurumlarından “isteksizce” de olsa destek göreceğini biliyor.

ÇIKARLAR DOĞRULTUSUNDA

Bu tür ikiyüzlülüklerin ABD’nin farklı çıkarları açısından da maliyeti oluyor. Küresel Güney mensubu ülkeler, Moskova’yı yalnızlaştırmak amacıyla ABD tarafından ortaya konan taleplere karşı direnirken, tam olarak bu “çifte standartlardan” dem vuruyorlar. Hindistan örneğinde bunu açıkça gördük. Biden yönetimi Hindistan’ı kendi tarafına çekmeye çalışırken, Hindistan Rusya’dan petrol ithal etmeyi sürdürdü ve “kendi çıkarlarını gözetmek” durumunda olduğunun altını çizdi. Bu çıkarların, genellikle çifte standartlardan oluşan uluslararası düzenle örtüşmediği ima ediliyordu.
ABD dış politikasının alışıldık ikiyüzlülüğünün ötesine geçen bir konu daha var. ABD’nin Vladimir Putin’e oynadığı tehlikeli kumar oyunu karşısında dehşete düşen Amerikalılar, Biden’ın aynı hatayı tekrar etmemesi için canhıraş çaba göstermeli. Olası savaş Moskova’nın savaşından kötü olacağı için değil, savaşın kendi yaptıkları demokratik tercihlerle doğrudan ilintili olacağı için.

Çeviren: Fatih Kıyman
Kaynak: Jacobin