2022 bize son bir kötülük daha yapıp gitti, kötülük sayarsanız. Pele’yi aldı. Bizde umut tükenmez ve yeni yıla girerken de umutlu olmak şart. “Fakirin ekmeği” olarak yememek, yeşersin diye var gücümüzle çalışmak şartıyla ama!

Pele. Bir dev, bir efsane, zamane çocukları için bir masal kahramanı belki… Giderse de böyle gitmeli insan, arkasında silinmez bir iz bırakarak ve asla unutulmayacağını bilerek.

Maçlarını izlemeye yetişememiş, harflerle anılan yeni kuşaklara söyleyeyim; nasılsa arar bulursunuz, başrolü Sylvester Stallone oynamış olsa da, siz Pele’yi görmek için, II. Dünya Savaşı koşullarında, Nazi zindanlarında bile içlerindeki özgürlük ateşi söndürülemeyenlerin hayal edebileceğiniz en ağır koşullardaki mücadelesine tanıklık etmek için Zafere Kaçış filmini izleyin.

Bizim kaçacağımız değil, daha çok koşacağımız zaferler var, ilk ipini 2023’de göğüsleyeceğimiz!

Nazi kamplarındaki aç bi aç esirler, iyi beslenmiş ve sıkı antrenmanlı Alman takımına karşı, hakemin de düdüğü hep aleyhlerine öttürdüğü bir maçı öyle oynayıp zaferlerine kaçabilmişlerse, biz neden yapamayalım? Pele, sakat haliyle o muhteşem röveşatayla topu Nazi filelerine takabildiyse, zafere koşamamak diye bir şey yok!

Ama tek başına zafere koşmak da yok! Tek başına zaferden kaçarsınız ancak. Hayat da, fena halde kendisine benzeyen futbol gibi, bir takım oyunu ve zafer ancak iyi takımların olur.

Bizim takım, BirGün işte, öyle koşullarda oynadı ki bugüne kadar. Kendisine üç beş ay ömür biçilen yıllardan ve hakemin düdüğü hep aleyhine çalmasını da geçtim, hakem bilinenlerin sürekli çelme taktığı koşullarda, 20. yaşına koşarken 2023’ü göğüslüyor yarın.

Yok, öyle karamsar cümleler kurmayacağım, yeni yıl yazısı bu. Ama BirGün’ü ilk elime aldığım günden söz edeceğim. 14 Nisan 2004’de gazetenin bayilerde olacağı günün bir öncesi akşam saatleriydi. Karaköy’de bir binanın dördüncü katındaki büromuzda ilk sayımızın taşra baskısını elimize almıştık. Gazete uzun koridorda elden ele dolaşıyor, biz şimdi aramızda olmayan İbrahim Çeşmecioğlu ile birlikte birkaç “yönetici” bir odada kara kara düşünüyorduk.

Doğum günüydü bu. Gazetemiz doğmuştu ve bir kutlama yapmak gerekirdi. Lakin cebimizde arkadaşlara bir pide ısmarlayacak para bile yoktu!

Sonra ne oldu? Patronsuz gazetemizin restoran sahibi “patronu” okurumuz, Selim amca yetişti. Uzun koridora çıkardığımız masaların üzerinde kuş sütünün eksik olduğu bir ziyafet sofrası kurdu.

Öyle çok gün oldu ki, 2023’e gelene kadar, ertesi gün basılacak gazetenin kağıdını nereden ve nasıl bulacağımızı bilemediğimiz. Arkadaşlarımız öldü, Hrant katledildi, kimileri hapis yattı ceza alıp, ağır bedeller ödedik sürekli. Ama bu ülkenin en kritik günlerinde, Gezi’de, Anayasa referandumunda misal, bir kutup yıldızı olduk doğruyu gösteren.

Bu ülkenin çocukları yaşayabilsin diye çırpındık! Mardin Kızıltepe’de evinin önünde 12 yaşındaki vücuduna 13 kurşun saplanan Uğur Kaymaz’la başlayan kavgamız, 6 yaşındaki bir bebeye “evlendirilerek” tecavüz edilmesine isyan ederek sürüyor şimdi.

Çocuklarımız için, illa da onlar için, gök kubbeyi karanlığın bekçilerinin kafalarına yıkıyoruz!

Kuzenlerim var… Dünyanın dört bir yanına dağılmış ama gözleri memlekette olan. Yılbaşı ve onlara da bir hediye vermek lazım tabii. Yazıya başlamadan oturup hepsine BirGün aboneliği hediye ettim! Kime ne hediye alayım diye düşünenlere de önerebileyim diye…

Yeni yılda BirGün olarak daha iyi koşalım, takım ayaklarını yere daha sağlam bassın diye. Mevcut abone sayımızı üçe beşe katlamanın şart olduğuna inanarak.

Zafere koşacaksak eğer, biraz da böyle koşacağız.

2023! Haydi, hoş gel!