Yeni yüzyıl için
İzmir 100 yıl sonra bir kez daha iktisat kongresine hazırlanıyor. İBB Başkanı Soyer’in “Birincisinin ayak izlerini takip ettik” dediği ve 15-21 Şubat arasındaki kongrede Millet İttifakı’nı oluşturan partilerin liderleri de yer alacak.
Yaşar AYDIN
Bundan tam yüz yıl önce 1923 yılının 17 Şubat-4 Mart günleri arasında Türkiye’nin farklı coğrafyalarından, farklı iş kollarından tam bin 135 delege İzmir’de bir araya gelerek ülke ekonomisinin geleceğini tartıştı ve kararlar aldı.
Orada alınan kararlar yaklaşık 30 yıl Türkiye’nin ekonomideki temel yol haritalarından biri oldu. Türkiye'nin çiftçi, tüccar, sanayi ve işçi zümrelerinden seçilen bin 135 üyenin katıldığı bu kongrede bu grupların hazırladığı "Misak-ı İktisadî Esasları" tartışıldı ve kabul edildi.
İzmir’in kurtuluşundan 5 ay sonra ve Lozan Antlaşması'nın imzalanmasından 4 ay önce toplanan kongreden yüz yıl sonra benzer bir buluşma gerçekleşiyor.
Ülke savaş koşullarını aratmayacak büyük bir yıkımla karşı karşıya. Büyük bir yoksulluk yaşanıyor. Toplumun, örgütlü kesimlerin sürece dair tek bir söz hakkı yok.
İzmir yeniden bir kongre hazırlığında. Konuya dair görüşünü aldığımız İzmir Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Tunç Soyer tam da bu dönemde böyle bir etkinliği yapmaya mecbur olduklarını söyledi.
Soyer, iktisat kongresine giden süreci, yapılanları ve öngörülen hedefleri şöyle özetledi:
ÜÇ TEMEL MOTİVASYON
İzmir’de yüz yıl önce yapılan kongre cumhuriyet tarihinin en önemli buluşmalarından biri olduğu konusunda sanırım hepimiz hemfikiriz. Bağımsızlığımıza ve bağımsız kalmamıza bir anlamda kongrenin sonucu olan “Misak-i iktisadı” üzerinden çok önemli bir katkı sağlandı. Sürdürülebilir bir devlete zemin oluşturdu. İlk motivasyon kaynağımız o zor dönemlerde İzmir’de böyle bir kongrenin toplanabilmesiydi. Mustafa Kemal’in büyük öngörüsüydü.
İkincisine gelince; Yüz sene savaş sonrası koşullarını değerlendirdik. Lozan görüşmelerinde ne olacağı belli değil. Halkta özgüven ve umut kaybı var. Aynı anda onu umuda dönüştürmek isteyen Mustafa Kemal var. Öyle ki bu kongreye tüm halkı katmaya çalışarak yeni bir umut yaratılmasına katkı sağladı. Kongre görevini Meclis’e ya da uzmanlara vermedi. İnanılmaz bir yol seçti. Kış koşullarında Türkiye’nin her yerinden yüzlerce delegeyi davet etti. 17 Şubat 3 Mart arasında bin 135 insanı Türkiye’nin her yerinden bir araya gelerek müzakere ettiler. Kendisi de olağanüstü bir açılış konuşması yaptı.
Bu, o günün iklimi. Bugüne gelince bir araştırma şirketi ülkedeki 18-30 yaş aralığında olanlara “gelecekle ilgili ne hayal ediyorsunuz” diye soru yöneltmiş. Araştırmanın sonucuna göre yüzde 80’i “bir fikrim yok” diyor. Kendisiyle ilgili beklenti ve umudu kaybetmiş. Savaş sonrası oluşan iklimden beter bir durumla karşı karşıyayız. İnsanlar çaresizlik içinde kıvranıyor. İkinci motivasyon kaynağımız tam da bu iklim.
Üçüncüsü de tüm dünya pandemi sonrası sürekli bir tartışma ve arayış içinde. İklim, gıda, sosyal adalet gibi kavramlarla ilgili ciddi tartışmalar yaşanıyor. Bu konulara dair Anadolu dediğimiz koca coğrafyadan katkı olmayacak mı diye düşündük. Neden bize sunulanla yetinelim diye itiraz ettik.
Bu üç nokta ana motivasyonumuz oldu.
YÜZ YILLIK BENZERLİK
Mustafa Kemal 100 yıl önce bu kongreyi organize ederken herkesin kendini içinde hissedeceği çözümler olsun istemiş. Biz de o formata uymaya çalışarak, o yolu izleyerek işçiler, çiftçiler, sanayiciler ve tüccarlardan onların örgütlerinden paydaşlarımız olsun istedik. 180’in üzerinde kurumsal bir temsiliyet oluşturduk. Bunlar Türkiye’nin her yerinden oluştu. Çok uzun toplantılar yaptık. Biz önümüzde gerçekleştireceğimiz etkinliklerde uzun bir çalışmanın sonucunu göreceğiz. Paydaşlarla uzun bir yolculuk yaptık. İşçilerle üç uzun toplantı yaptık örneğin. Bu toplantılarda bugünün siyasal ikliminde geleceğe dair çözümleri konuştuk. Türkiye işçi sınıfı dünya ile nasıl ilişki kuracak, nerede duracak, geleceğin Türkiye'sinde işçi sınıfı ne tür sorunlarla karşılaşacak gibi.
Bugünün siyasal ikliminde kopsun gelecekle ilgili vizyon oluşsun istedik. Herkes bugünün peşindeyken gelecek konuşulsun istedik. Toplum ortak hayal kurma refleksini yitirdi. Bizim buna ihtiyacımız var diye değerlendirdik.
Bu fikrimizi tüm paydaşlarla paylaştık. Uzun toplantılarla birbirimizi ikna ettik. Ben o toplantılara aralıksız katıldım. Bizdeki heyecan yansıyor. Onlar da geleceğe dair konuşmaya başlıyor. Önemli kararlar ortaya çıktı. Bunları oylayarak yaptık. Kararlar tartışılarak alındı. İkna süreci yaşandı. Çok nadiren şerh düşüldü. Alınan 189 karar içinde sadece üç şerhle çıktı.
15-21 Şubat arasında hikaye kamuoyuna mal olacak. Yüzyıl önce kararların tamamı karşılıklı oylandı. Biz de aynı şeyi yapacağız. Birbirlerinin kararlarını oylatacağız. Müzakere edip son günde her konu oylanacak.
Paydaş toplantılar birinci etaptı. İkinci bir şey yaptık o da akademisyenlerin bu sürece katılımı. Dört ayrı masa kurduk. Demokrasi masası, doğa masası, tarih masası ve inovasyon masası. Her bir masada 50 civarında akademisyen var. Bunlar farklı disiplinlerden. Aşağıdan gelen kararları ve ilkeleri her biri kendi masasında okudu değerlendirdi. Kimisinin kavramsallaştırılması işle ilgili çalışmalar yapıldı kimisinde sözcükleri üzerinde değişiklikler yapıldı. Dört masada bilimsel bir perspektiften müzakere yapıldı. Buradan çıkan sonuçlar paydaşların önüne gidecek. Birinci gün dört masanın sonuçlarını paydaşların önüne getireceğiz. Revizyonlar yapılacak.
Sonra 36 saatlik bir ara olacak. O arada ada uzlaşılamayan başlıklar etrafında arabuluculuk yapılarak son defe müzakere edilmesi sağlanacak. Nihai metinlerin üzerinde uzlaşılması için ne gerekiyorsa yapılacak.
İKLİME TESLİM OLMAYACAĞIZ
Bu kongre, yöntem ve içeriğin hiç kuşku yok ki içinde yaşadığımız siyasal konjonktürle çok ilgisi var. Bu yaşadıklarımızın bize reva olamayacağını düşündük Millet İttifakı’nı oluşturan partilerin genel başkanlarına yaptığım ziyarette şunları söyledim: “Mutabakat metni hazırlandı, güzel. Biz aşağıdan gelen talepleri ve çözüm yollarını sunacağız Böylece siz politikaları oluştururken sağlam bir veriden yola çıkacaksınız. Oluşturulacak politikalar güçlü bir veri tabana oluşacak. Önemli bir altlık sağlamış olacak.”
Bu açıdan bize zorla yaşatılan bu hayata kökten bir itiraz olduğunu söyleyebilirim. Üstelik dünyada örneği çok olmayan hatta hiç olmayan bir yöntemle bunu yapıyoruz.
Ama 100 yıl önce bu topraklarda yapıldı. Yine yapabilmeliyiz. Biz bu günleri kader gibi niye yaşayalım? Niye ortaklaşmayalım. Bunun mümkün olduğunu gördük.
BUNU YAPMAYA MECBURDUK
Katılımcıların heyecanına tanık olsanız şaşırırdınız. Katılmaya o kadar istekliler ki durdurmak inan için çok zor oluyor.
Yüz yıl önce İzmir’de olması kuşkusuz böyle bir şeyi yapma konusunda bize güçlü bir meşruiyet yarattı. Günün koşullarına düşündüğümüzde bunu bir kez daha yapma konusunda kendimizi mecbur istedik. Bence göreve geldiğimizden bu yana yaptığımız en önemli işlerimizden biri. Biz çocuklarımıza iyi tasarlanmış bir gelecek bırakmak istiyoruz. Hem insanımıza hem de dünyaya ilham olacak işler yapmak istiyoruz. Sadece bu format bile dünyaya ilham verebilir.