Yeni Zelanda’yı konuş konuş bitiremedik. Saldırının üzerine ayrıca, saldırıdan sonra Yeni Zelanda’nın verdiği tepki ayrıca konuşuldu. Saldırının travmasını atlatmak için Yeni Zelanda’da otoriteler, Yeni Zelanda’nın göçmenlerden oluşan bir ülke olduğunu vurgulamayı, çok kültürlülüğe vurgu yapmayı tercih etti. Yeni Zelanda’ya Britanya’dan gelenler ne kadar Yeni Zelandalıysa çoğunluğu Müslüman ülkelerden gelenler de elbette o kadar Yeni Zelandalı. […]

Yeni Zelanda’yı konuş konuş bitiremedik. Saldırının üzerine ayrıca, saldırıdan sonra Yeni Zelanda’nın verdiği tepki ayrıca konuşuldu. Saldırının travmasını atlatmak için Yeni Zelanda’da otoriteler, Yeni Zelanda’nın göçmenlerden oluşan bir ülke olduğunu vurgulamayı, çok kültürlülüğe vurgu yapmayı tercih etti. Yeni Zelanda’ya Britanya’dan gelenler ne kadar Yeni Zelandalıysa çoğunluğu Müslüman ülkelerden gelenler de elbette o kadar Yeni Zelandalı. Bu vurgu dünyanın da ihtiyacı olan vurguydu. Ne var ki sanırım, insan toplulukları, komüniteler, birbirlerine ne kadar baksalar da birbirlerini bazen anlamıyorlar.

Yaşamını yitirenlerin cenazeleri kaldırılırken, tüm kadın televizyon çalışanları başlarını örttü. Ezan canlı yayında verildi vesaire. Tüm bunlar takdirle karşılandı ama yapılanlara tersten bakanlar da var. Amerikalı yazar Zühdi Yasser, yaşananlara şöyle bir not düştü: “Keşke başörtüsünü zorunlu kılan İslamcı tiranlık yerine, batılı değerleri paylaşanlara bir selam çakılsaydı.”

Başörtüsüyle Yeni Zelanda devlet televizyonu ekranında boy gösteren spikerler bir tarafın gururunu okşarken, bir tarafı da kırabiliyor. Suudi Arabistan, İran gibi İslamcı diktatörlüklerde kadınlar zorla kapatılıyor. Daha geçtiğimiz gün İran’da iki genç kadın başlarını örtmeden sokağa çıkarak eylem yaptıkları gerekçesiyle tutuklandı. Bu insanlara devleti yıkmaya çalışıyorlar muamelesi yapılıyor. Yeni Zelanda için ta oralardan buraları anlamak zor elbet. Ama bazı ‘jestler’ hayatlarını bir nebze özgür soluk alabilmeye adamışları kırıyor.

İran asıllı, ateist Amin Navabi. Kendisi ateist bir aktivist. Yeni Zelanda’daki saldırının ardından Kanada’da Calgary’de Mount Royal Üniversite’sinde yapacağı konuşma iptal edildi. Üniversite yetkilileri, ‘aman şimdi ortalık karışık, biz burada dinleri, İslam’ı eleştirme olayına girmeyelim’ demişler. Aslına bakarsanız, dünyada en çok tehdit alan ve itilip kakılan azınlıklardan biri Müslüman kültürden gelen ateistler; ya da ateist olan Müslümanlar diyelim. Zaten sürekli İslamcı yapılanmalardan tehdit alan Navabi’ye bir tokadı da özgür dünya! Atmış oluyor.

Şiddet görmüş bir komüniteyle dayanışma göstermek çok güzel ve doğru. Ancak dayanışma göstereceğiz diye baskılardan ve baskıcılıktan yana bir pozisyona girmeye gerek yok.

Namık Tan olayı

Emekli Büyükelçi Namık Tan, “S-400 meselesine hamaset zemininde yaklaşmak bize kaybettirir. Gerçekçi, soğukkanlı olmalıyız. F-35’lerin imalatına yaptığımız katkının, bu bağlamda ortak üretim sürecinde yer almamızın, savunma sanayii şirketlerimize ciddi teknolojik kabiliyet, ülkemize gelir kazandırmakta olduğunu unutmamalıyız” diye bir tweet attı. Adamcağızın yemediği hakaret kalmadı. Önce trollerin yoğun saldırısına uğradı, trol gibi takılan bazı diplomatlar da topa girdi, en son çoğu trolden maazallah daha trol olan Cumhurbaşkanı Erdoğan da Namık Tan’ı linç edenler arasına katıldı. Hatta linçe gaz verdi diyelim.

Namık Tan’a yapılan eleştiriler arasında bolca ‘maaşını bu devletten alıyorsun hain!!’ vurgusu vardı. Namık Tan S-400 alma ısrarının Türkiye’nin çıkarlarına zarar verdiğini düşünüyor, troller ki bunlar arasında bayağı iyi okullarda okumuş, sokakta görsek normal insan sanacağımız tipler de var, Namık Tan’a adeta devlet düşmanı muamelesi yapıyor ve maaşını Türkiye’den alıyorsun diyorlar. Osmanlı diye diye sonunda kafalar da iki yüz yıl önceki gibi çalışmaya başladı. Herhalde millet maaşı cülus gibi bir şey sanıyor. Namık Tan Türkiye’nin menfaatlerini trollerden çok daha iyi bileceği gibi, devlet Namık Bey’e bahşiş vermiyor. Namık Bey yıllarca bu ülke için gece gündüz çalıştı şimdi de anasının ak sütü gibi hakkettiği emekli maaşını alıyor. Osmanlı tam da çalışma hak etme, kazanma anlayışı üzerine kurulu yeni dünyaya uyum sağlayamadığı, vatandaşını tebaa gördüğü, hakkını vermek yerine cülus saçmayı doğru sandığı için çöktü. Görüyoruz ki, o anlayış hâlâ aramızda.