Damgalanma farkındalığının pandemiyle mücadele bileşenleri arasında yer alması gerekir. Sağlık çalışanlarına yönelik etiketlenmenin yaralayıcı etkileri hakkında toplumsal bilincin arttırılmasına ihtiyaç vardır. Ayrımcı sözler yaralayıcı olmalarının yanında ayrımcı davranışlara uygun ortam da yaratmaktadır.

Yeniçağın vebalıları

PINAR İÇEL

Edgar Allan Poe’nun çok bilinen öyküsü “Kızıl Ölümün Maskesi”nde, korkunç bir salgın tüm ülkeyi kırıp geçirmektedir. Hastalığın belirtileri öylesine kötüdür ki “…hastalığa yakalananları dostlarının şefkatinden ve yardımlarından mahrum bırakmaktadır.” Prens Prospero, sağlıklı soyluları da yanına alarak bir manastıra kapanır, halkın çektiği acılara karşı duyarsız kalarak sığındıkları manastırın koruması altında salgının sona ermesini beklerler. Bir taraftan da eğlencelerinden geri durmazlar. “… Güzellik vardı, şarap vardı. Tüm bunlar ve bir de emniyet duygusu içerideydi; Kızıl Ölüm, dışarıda…” Ancak hikâyenin sonunda pek de emniyette olmadıkları ortaya çıkar. Herkes güvende olana kadar hiç kimse güvende değildir.

İzolasyon ve karantina uygulamaları salgın hastalıkların yayılmasını engellemek için uygulanan bilimsel önlemlerdir. Ancak tarih, kişiler ve grupların sosyal izolasyona maruz bırakıldığı pek çok örnekle doludur. Bu dışlanan grubun kapsamına sağlık çalışanları başta olmak üzere özellikle “normal” koşullar altında da ayrımcılığa uğraması muhtemel kişiler kolayca dâhil edilmektedir. Bir kesim salgının yayılmasının nedeni görülerek günah keçisi ilan edilebilmekte, bazı kesimlerin de hastalanmalarının kendi suçu olduğu ima edilmektedir. Neye göre belirlendiği belli olmayan “yasak saatler”de dışarıda olduğu için taciz edilen, aşağılanmaya maruz bırakılan, otobüsten indirilen yaşlıların görüntüleri hepimizin malumudur.

Sağlık çalışanları, koronavirüs salgınıyla mücadelede ön cephedeki çalışmaları nedeniyle övülmelerinin yanında ayrımcılığa da uğramaktadır. Hastalanma ve hastalığı ailelerine bulaştırma kaygısı taşımakta olan sağlık çalışanlarına yönelik ayrımcı tutumlar kişilerin ruh sağlığını olumsuz etkilemektedir.

Sağlık çalışanlarına yönelik ayrımcı tutumlar; endemik değil pandemik

Dünya Sağlık Örgütü, sağlık çalışanlarının yüzde 38'inin en az bir defa fiziksel şiddete maruz kaldığını, koronavirüs salgınıyla beraber sağlık çalışanlarına yönelik tehdidin daha kötü bir hal aldığını söylemektedir.

Meksika bu dönemde sağlık çalışanlarına yönelik saldırılarla ön plana çıkmıştır. Bir hemşireye iş çıkışı saldırı düzenlenmiş, yanından geçen arabadakiler üzerine sıcak kahve döküp kaçarken camdan "Enfekte olmuş!" diye bağırmıştır. Yine bir hekime çamaşır suyu atılarak saldırılmıştır. Hastanede çalışan temizlik işçisi otobüste saldırıya uğramış, saldırı sırasında "kirli, pis" kelimeleri tekrarlanmıştır.

Bir hemşire evine dönerken önü bir grup mahalleli tarafından kesilmiş, köye girmemesinin en iyisi olduğu çünkü enfeksiyonun kaynağı olan bir yerden geldiği söylenmiştir. Sosyal medyada, sağlık çalışanlarının otobüslere binmelerinin engellendiği görüntüler mevcuttur.

Hep uzaklarda değil

Sinop’ta bir site yönetimi “sağlık çalışanlarının ön değil, arka asansörleri kullanmalarını” rica etmiştir. Binada oturan sağlık çalışanları yazılan uyarı yazısının altına, yaşadıkları hayal kırıklığını ifade eden bir not eklemiş “Siz bizi sağlıkçı diye ayırırken, biz sizi hastanede ayrım yapmaksızın iyileştirmeye çalışıyoruz” ifadelerini kullanmışlardır.

Boşanma aşamasındaki bir ebenin çocuğunun velayeti “ambulansta görev yaptığı ve sürekli evlere girip çıktığı” gerekçesiyle kendisinden alınmıştır.

Bazı çalışmalarda sağlık çalışanları ve aile üyelerinin toplum tarafından potansiyel virüs taşıyıcısı olarak görülerek damgalandığı bildirilmektedir.

Pandemilerle ilgili literatür, damgalanmanın yaygın ve uzun süren bir sosyal sorun olduğunu göstermektedir. Karantina uygulaması yapılan sağlık çalışanlarının maruz kaldığı ayrımcılık toplumun genelinden yüksek bulunmuştur. Dışlayıcı davranma, konuşmaktan kaçınma, korku ve şüpheyle yaklaşmanın pandemi sona erdikten sonra dahi devam ettiği bildirilmiştir.

Sağlık çalışanları hastalığın kendisini sembolize ediyorlar

Uzaktan iyi mesajlar gönderen insanlar sağlık çalışanlarını markette, apartmanda vs. gördükleri zaman -gerekli sosyal mesafe olduğunda bile- ayrımcı davranışlar sergileyebilmektedir.

“Covid-19 salgın sürecinde sağlık çalışanlarının sosyal damgalanma algısının değerlendirilmesi” çalışmasına göre sağlık çalışanlarının yüzde 51’i sosyal damgalanma yaşamaktadır. SARS salgını sürecinde gerçekleştirilen bir çalışmaya göre karantina sonrasındaki süreçte kişilerin yüzde 51’i insanların kendilerinden kaçtığını, yüzde 29’u sosyal organizasyonlara davet edilmediğini, yüzde 7’si ise ailelerinin de kendilerinden dolayı dışlandığını belirtmiştir.

Singapur’daki sağlık çalışanlarının SARS sonrası damgalanmasını inceleyen bir çalışma, enfekte hastaların tedavisiyle doğrudan ilgilenen sağlık çalışanlarının daha fazla damgalandığı ortaya koymaktadır.

Hastalıklar ve damgalanma

Damgalama kavramı ilk kez Eski Yunanca’da delik, yara, iz anlamlarında kullanılmıştır. Günümüzde gözden düşmenin, aşağılanmanın ve itibar düşüklüğünün ifadesi olarak kullanılmaktadır. Damgalanmanın sonucu, normal sayılanlar ve damgalananlar arasına çizilen sosyal sınırlardır. Damgalanan kişi daha az değer verilebilir, daha az istenebilir hale gelmektedir.

Tarihte tıbbi yönden damgalama oldukça fazla yaşanmıştır. Toplumlar, özellikle ruhsal hastalıklarda ve salgın hastalıklarda damgalamaya meyilli olmuşlardır. Hastalıklar bazen bir milletin tamamına damga vurmak için kullanılmıştır. İtalyanların “Fransız Şeytanı” diye adlandırdığı sifilis, Fransızlar tarafından da “Napoli Şeytanı” olarak adlandırılmaktadır. Tüberküloz, cüzzam, sifilis ve epilepsi damgalanan hastalıklar arasındadır. Geçtiğimiz yıllarda Hong Kong'da yapılan bir araştırmada, en çok damgalayıcı olarak belirtilen hastalık AIDS iken bunu tüberküloz ve SARS izlemektedir.

“Benden uzak olsunlar da…”

Etiketleme, damgalamanın ilk aşamasıdır. İnsanlar, farklı olanı reddetme, onları sosyal ortamlardan ayrıştırma eğilimindedir. Önyargı, etiketlenmiş kişilerin “biz” ve “onlar” diye ayrılmasıdır. Önyargılar atıfken, ayrımcılık ise davranışsal boyuttur, bireye ya da gruba yönelik kenara koyuşların yaşandığı süreçtir. Toplum çeşitli sebeplere sığınarak diğerlerini bazı hak ve menfaatlerden yoksun bırakmaktadır. Sebep korku olabilmektedir; toplumun dışında tutulmaları herkes için daha güvenlidir. Otorite figürleri onlar adına karar verebilir; hangi asansörleri kullanacaklarına, otobüse binip binmeyeceklerine vb. karar verme hakkını başkaları kendinde görebilir.

Bir taraftan alkışlananlar bizken diğer taraftan tehdit görülenler de biziz

Damgalanma farkındalığının pandemiyle mücadele bileşenleri arasında yer alması gerekir. Sağlık çalışanlarına yönelik etiketlenmenin yaralayıcı etkileri hakkında toplumsal bilincin arttırılmasına ihtiyaç vardır. Ayrımcı sözler yaralayıcı olmalarının yanında ayrımcı davranışlara uygun ortam da yaratmaktadır.

Suç herkesinse suçlu hiç kimse midir?

Ayrımcı davranışlarda bulunan büyük bir grubun parçası olmak dışlayıcı ifadeleri, kişinin kendini suçlu hissetmeden kullanabilmesini, bunu “normal” sanmasını sağlayabilmektedir. Kendimizi kayırma eğilimimizi aşmak için davranışlarımızı gözden geçirmeli, yaşamımızın her anında empati kurmaya dikkat etmeliyiz. Ayrımcı tavır ve davranışlarla karşılaştığımızda görmezden gelmek yerine kibarca düzeltmeli ve yaygınlaşmasını engellemeliyiz. Bu konuda sorumluluk sadece bireylerin değildir, medyada kullanılan dil de çok önemlidir. Ayrıca kamu otoritesinin bu konuda görev ve sorumlulukları vardır. Sağlık çalışanlarına saygı duyan, onları güçlendiren bir dil ve doğru bilgi paylaşımı, zor koşullarda sağlık hizmeti sunan emekçilerin tükenmesini ve yabancılaşmasını azaltacaktır.