Gezi’nin en önemli niteliklerinden biri, “ben”den “biz”e geçiştir. Türkiye Meclisi’nde de sonraki süreçte de bu gerçeklik unutulmamalı

Yeniden doğumun ebesi Haziran

MEHMET YEŞİLTEPE / mytepe1960@gmail.com

Haziran;
İşçilerin ve emekçilerin sınıf kardeşliği,
Kadınların tüm insanlığı
kapsayan niteliğidir.
“Hevalno” diyen Kürdün çoğaltıcı sesi,
Berkin’le Medeni’nin diyalektiğidir.
Aynı barikatta dövüşüp
Aynı komünde ortaklaşanların
Deniz’i Mahir’i İbo’yu güncellemesidir.

2. Türkiye Meclisi’nin, Gezi’nin 3. yılında Haziran ayında toplanması başlı başına bir anlam ifade ediyor. Bu nedenle aradan geçen 3 yılın kazandırdığı tecrübe ve daha net görebilme, daha objektif bakabilme avantajlarının eşliğinde Gezi’yi tekrar hatırlamak, temel niteliklerine dair bir anımsatma yapmak ve o görkemli direnişten öğrenmeyi sürdürmek gerekiyor.

Geçmişten miras alınan koşullar içerisinde

Gezi direnişinde halk, Marx’ın deyimiyle, geçmişten miras aldığı koşullar içerisinde kendi tarihini yazdı. Onlarca yıla sığmayacak tecrübe ve deneysel öğreticilik, kısa bir an’a sığdırıldı. Bu, sol için 30 yılı aşkın süredir hantallaştırıcı ve basiret bağlayıcı etkisini sürdüren 12 Eylül’den nitel bağlamda kopmak, üzerindeki toprağı atıp silkelenmek için önemli bir fırsattı, bir tarihsel andı. Böyle bir etkileşim yaşandı, solda ciddi bir değişim için zemin oluştu; buna rağmen bugün hâlâ an ile gelecek diyalektiği üzerine bina edilmiş stratejik bir ufuktan söz etmek (ne yazık ki) zor.

Süreç, çok daha kapsamlı bir duruşu gerektirirken, yalnızca günün kurtarılmasına yoğunlaşılınca, günün de gerekleri yerine getirilememiş, gündem oluşturmak yerine var olan gündemin peşinden sürüklenme hâli yaşanmış oluyor.

Yaratıcı saldırganlığa karşı yaratıcı direniş

Bir süredir iktidar tarafından, kendini sürekli güncelleyen, kapsamlı ve yaratıcı bir saldırganlığa tanık oluyoruz. AKP eliyle ülke, sermaye için dikensiz bir gül bahçesine, halk içinse bir cehenneme çevriliyor; dayatılan deli gömleğini giymek istemeyenler, “örgütlük kötülük” demek olan devletin etkisizleştirici-sindirici baskısına maruz kalıyor veya kriminalize edilerek tasfiye ediliyor.

Giderek çeşitlenip kapsama büyüten topyekûn saldırıya karşı, genel geçer programlar, önceden belirlenmiş mücadele hedefleri yeterli olmuyor. Haziran Hareketi’nin bir süre önce 4 başlık altında mücadele önceliklerini tanımlamış olması, bir isabet içerse de günün/mücadelenin ihtiyaçlarını karşılamaya yetmiyor. Örneğin doğru tespit edilmiş mücadele başlıklarına rağmen, “Kölelik Yasası”nın Meclis’ten sabah erken saatlerde çıktığı gün biz (genelde sol, devrimci-demokrat çevreler) Davutoğlu’nun başbakanlıktan çekilmesinin bir çeşit “siyasal dedikodu” diyebileceğimiz yansımalarını konuşuyorduk. Onlar ise, sınıflar mücadelesi satrancında feda ettikleri piyonu konuşmak yerine daha etkili hamlelerin hazırlanmasıyla meşguldü. Ve bugün bir başka saldırı hamlesi olan; askeri arazilerin, sahillerin ve zeytinliklerin gasp edilmesine, istenilen yere enerji santrali kurulabilmesine yasal zemin oluşturan Elektrik Piyasası Kanunu da Meclis’ten geçmiş durumda. Biz bunları bırakalım önlemeyi, gündeme alamıyor veya Meclis’e hangi yasanın geldiğinin takibini dahi yapamıyorsak; ortada bir sorun, bir eksiklik var; bir şeyler gerektiği gibi planlanamıyor demektir.

“Asgari direnç çizgisini izleyen kendi direncini kaybeder” (Lenin)

Mevcut süreci, tempoyu düşürüp günü kurtararak veya CHP’nin yaptığı gibi saldırgana göz kırpan ortalamacı bir siyasetle karşılamak/göğüslemek mümkün değildir. Gezi, yaratıcı bir direnişti; bugün de Gezi’nin o yaratıcılığı ve yaşayan mirası gibi (o da ölçü alınarak) yaşayan bir program, anında refleks verebilen bir mekanizma ve buna uygun bir işleyiş gerekiyor.

Tüm bu nedenlerle, Haziran Türkiye Meclisi’nin 2. kez toplanıyor olması önemlidir; tüm devrimci-demokrat kesimler için bir fırsattır. Gezi’nin soyuttan somuta indirgediği, ete-kemiğe büründürdüğü; nasıl, hangi kapsam ve çeşitlilikte olacağını gösterdiği birleşik mücadele, artık muhalif tüm toplum kesimlerinin gündemine girmelidir. Sisteme karşı olan ve harekete geçme potansiyeli taşıyan rezerv güçler doğru tespit edilmeli, aynı programda ortaklaşabilmenin aynı barikatta yoldaşlaşabilmenin gerekleri yerine getirilmelidir. Süreç, mücadele ivmesini düşürmeyi değil yükseltmeyi, araç çeşitliliğini ve bileşen çokluğunu gerektiriyor. Tüm zamanların devrimcisi Che Guevara’nın, gerçekçi olurken imkânsızı istemeyi öğütleyen mirası da Gezi’de Berkinlerin, Ethemlerin uğruna yaşamlarını ortaya koydukları değerler de bize bunu işaret ediyor.

Haziran, yeniden doğuma ebelik etmelidir

İktidarın, muhalif kesimleri parçalama ve parçalananı yalnızlaştırıp çaresiz kılma siyaseti, birleşik mücadele ihtiyacını daha yakıcı hale getiriyor. Mevcut toplu durumda çare/çözüm üretmesi gereken devrimciler, eğer kendi zeminlerinde o parçalanmışlığı, yalnızlık ve hiçlik duygusunu yeniden üretir duruma gelirse veya sorunu doğru teşhis edip köklü çözüm üretmek yerine palyatif çözüm kolaycılığına yönelirse, umudu büyütme ve geleceği kazanma iddiası baştan kaybedilmiş olur.

Madem yönetenler eskisi gibi yönetemiyor, yönetilenler de eskisi gibi yönetilmek istemiyor, o halde insanların sisteme değdiği her noktada, günlük yaşamın en sıradan kesitinde dahi sorunlarını ifade edebileceği ve alternatif geliştirebileceği araç ve zeminlere ihtiyacı vardır. Bu, salt öz örgütlenmeyle sağlanamaz. Sorunları da alternatifi de görünür kılmanın yolu, söylem ve dokunma zenginliği oluşturmaktır. Haziran, insanların sorunları üzerinden politik yaşama katılımında bir zemin, bir basamak; biriken öfke ve enerjiyi açığa çıkaran ve yeniden doğumlara ebelik eden bir alternatif yapılanma olabilmelidir.

2013 Haziran’ı arifesinde sessiz ve birbirinden habersizmiş gibi görünen kitleler bir anda sokakların en büyük örgütü haline geldiyse, oradan edinilen derslerle bugün bunun daha iradi ve programlı biçimde gerçekleştirilmesi mümkündür. Bugün, emeğe yönelik kapsamlı saldırılar da Sur’un-Cizre’nin yıkım ve katliam eşliğinde özelleştirilmesi de insanların inancına, nasıl yaşayacağına, doğum yapıp yapmayacağına karışılması da birleşik mücadelenin gerekliliğine dair güncel nedendir; program ve mücadele konusudur.

Haziran Hareketi, yeniden organize olur, organlarını ve işleyişini güncellerken, araç-amaç ilişkisini gözetmeli, programın da örgütlenmenin de yaratıcı bir esnekliğe sahip olduğu bir sürece, yeni bir güne doğru adım atmalıdır.

Gezi’nin en önemli niteliklerinden biri, “ben”den “biz”e geçiştir. Türkiye Meclisi’nde de sonraki süreçte de bu gerçeklik unutulmamalı; “biz”de ısrarın rekabetten, yarıştan ve domine edici, tekleştirici dayatmalardan uzak durmayı gerektirdiği, bir an olsu göz ardı edilmemelidir.

Tüm çeşitliliğiyle toplumsal mücadele Haziran’ın konusu olmalı; Hareket, toplumsal reflekslerin/kalkışmaların en önünde yer almalı, mayalayıcı olmalıdır. Emperyalizmin elini Ortadoğu’dan, faşizmin elini Türkiye Kürdistanı’ndan çekmesi gibi talepler öne çıkarılırken, doğa ve insan mücadelesinden emek mücadelesine kadar tüm alanlarda mücadelenin birleşikliği sağlanabilmelidir.