Sonda söyleyeceğimi başta söyleyeyim; muhalefetin seçimin tekrarını kabul etmesi, hem reel-politik bir körlük hem de demokratik ve ahlaki değerler açısından bir ilkesizlik demektir! Ne yazık ki iktidar açısından düşünüldüğünde bile akla hiçbir şekilde uygun olmayan yeniden seçim/seçimin tekrarı konusuna böyle bodoslama dalmayı gerektiren gelişmeler yaşanıyor. İstanbul’u muhalefetin kazandığı -üstelik de iktidarın olağanüstü baskısı ve adil […]
Sonda söyleyeceğimi başta söyleyeyim; muhalefetin seçimin tekrarını kabul
etmesi, hem reel-politik bir körlük hem de demokratik ve ahlaki değerler açısından
bir ilkesizlik demektir!
Ne yazık
ki iktidar açısından düşünüldüğünde bile akla hiçbir şekilde uygun olmayan
yeniden seçim/seçimin tekrarı konusuna böyle bodoslama dalmayı gerektiren gelişmeler
yaşanıyor.
İstanbul’u
muhalefetin kazandığı -üstelik de iktidarın olağanüstü baskısı ve adil olmakla
uzaktan yakından ilgisi olmayan bir sürecinin sonucunda- kabul edilmez ve
seçimin yenilenmesine karar verilirse; Türkiye,
göstermelik seçimler yapan totaliter ülkeler kategorisine düşecek ve mevcut
krizi çok daha derinleşecek!
Ülke
için tam bir “çılgınlık” anlamına gelen İstanbul seçiminin yenilenmesini düşünen
bir aklın devrede olduğunu gösteren işaretler var.
Erdoğan’ın
Kızılcahamam kampında İstanbul seçimine hazır
olma talimatı verdiği iddiası; Maltepe, Kadıköy ve Ataşehir’de sandıklarda usulsüzlük yapıldığı
iddialarına ilişkin yapılan suç duyuruları kapsamında 32 ayrı soruşturma başlatılması; Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı’nca başlatılan soruşturmada 100’ün üzerinde sandık kurulu başkanı ve üyesinin şüpheli
sıfatıyla ifadeye çağrılması, seçimin tekrarına dönük zorlamanın işaretleri
gibi.
İktidarın
seslerinden Türkiye
gazetesi de, Erdoğan’ın;
“Bazı arkadaşlar
7 Haziran sonrası ‘koalisyon’ derken ben seçime gidilmesini savundum ve 1 Kasım’da
kazandık. İstanbul için de aynı şeyi düşünüyorum, yüzde yüz kazanacağız” dediğini yazdı.
Bir
yandan seçimleri yeniletme çabaları, öte yandan da, muhalefet kazandığı için,
belediyeleri başkanlar tarafından yönetilemez hale getirecek düzenlemeler peşinde
olmak… 31 Mart’ın ortaya çıkardığı sonuca karşı,
iktidar bu ikili yolda ilerliyor.
Olağanüstü
adaletsiz koşullarda yapılan 31 Mart
seçimi; kimseyi dışlamayan, kendi yankı odalarının dışına seslenen, vatandaşa
giden ve yüz yüze ilişki kuran, nefret değil sevgi yayan bir siyaset dilinin
etkili olduğunu gösterdi.
AKP’nin
asla seçim kaybetmeyeceği algısının yıkılmış olmasının anlamı büyük. İstanbul’u
kazanmış olmanın da kaybetmiş olmanın da sembolik anlamı büyük. 31 Mart’ın umuttan, muhalefet açısından
motivasyon ve moralden yana estirdiği rüzgar 1 Mayıs mitinglerinde de hissedildi.
Ancak,
bu iklim, bu kez çok daha büyük bir farkla kazanırız algısı ve rahatlığıyla İstanbul’da
seçimin tekrarını kabul etmek gibi vahim bir hataya yol açarsa, 31 Mart’ın kazanımları da heba olur.
Seçimi
kazanmak kadar, kazanılanı korumak da önemli! Yeniden seçimi kabul etmek, sizi
halkın iradesini fantezilerine meze yapan bir siyasal mirasyedi durumuna sokar!
AKP,
bütün adaletsizliklere karşın ortaya çıkan sonucu yeniletmekte ısrar ediyorsa
ve yeni bir seçimi – eğer gerçek anlamda bir seçim olursa – muhalefetin daha
büyük farkla kazanacağı “bilgisi”ne
karşın tekrar seçim istiyorsa, kazanacağı garanti olan bir seçim peşinde olmalı.
Başta
söylediğime dönersem; reel-politik açıdan bakınca, normal koşullarda yapılacak
bir seçimi daha büyük farkla kaybedeceği ortadayken, AKP’nin yeni seçimi ancak sonucu garanti ederek isteyeceğini
görmek gerekir. Sonucu belli böyle bir seçime girenlerin de, “sandıktan çıkan”ı görünce itiraz ya da ağlama
hakkı olmaz!
Demokratik değerlere bağlılık
ve ahlaki ilkeler açısından bakarsak; “halk iradesini
ortaya koydu” dediğiniz bir
seçimin yenilenmesini -nasıl olsa kazanacağınız inancıyla da olsa- kabul ettiğinizde,
o iradeyi gasp edip tekrar seçim dayatanlardan bir farkınız kalmaz!
Neden BirGün?
Bağımsız bir gazete olarak amacımız, insanlara hakikati
ulaştırarak ülkede gerçek bir demokrasi ve özgürlük ortamının
yeşermesine katkı sunmak. Bu nedenle abonelikten elde ettiğimiz
geliri, daha iyi bir gazeteciliği hayata geçirmek, okurlarımızın
daha nitelikli ve güvenilir bir zemin üzerinden bilgiyle
buluşmasını sağlamak için kullanıyoruz. Çünkü banka hesabını
şişirmek zorunda olduğumuz bir patronumuz yok; iyi ki de yok.
Bundan sonra da yolumuza aynı sorumluluk bilinciyle devam
edeceğiz.
Bu yolculukta bize katılmak ve bir gün habersiz kalmamak için
Bugün BirGün’e Abone Ol.