Son yıllarda medya savaşları/TV savaşları diye başlayan pek çok sohbete tanık olmuşuzdur. Çoğunlukla özel bir haberin aşırılması ya da patronların çıkarları üzerinden başlayan bu gerginlikler en fazla birkaç gün tartışılır, sonra da yerini başka bir gündeme bırakır. Kalıcı değildir yani. Kalıcı olmamasının sebebi, tartışmadaki taraflarının haklı olup olmamasından ziyade, izleyen kitlenin bu tartışmaya dâhil olup olmamasıyla alakalı birazda. Buna sahiplenmemek de denilebilir. Ancak bu kez biraz farklı olacak gibi. Çünkü Fenerbahçe TV ile Galatasaray TV arasında yaşanan gerginliğin ne yazık ki birinci muhatabı taraftarlar oluyor. Ya da daha doğrusu, kendisini “taraf” olmak zorunda hisseden milyonlarca insan. Bu da vakanın ilginç bir şekilde sahiplenilmesine yol açıyor…
 
3 Temmuz sabahından sonra hepimizin gayet iyi anladığı bir durum oluşmuştu. O da şuydu: Hiçbir şey asla eskisi gibi olmayacak! Gönül, bu bakış açısının toplumsal bir algıya dönüşmesini isterdi ancak ne yazık ki; 3 Temmuz, kamplaşmadan başka bir işe yaramadı. Elbette şaşırmamak lazım. Zira yargılama sürecinin bu kadar kötü yönetildiği bir yerde daha başka ne olabilirdi ki? Adaletin arandığı bir davayı, Aziz Yıldırım üzerinden bir kulübü bitirmek isteniyora (Fenerbahçe’nin iddiası) dönüştürenler, elbette bu tablo karşısında mutlu ve mesutturlar…
 
Fenerbahçe kafilesinin Kayserispor deplasmanında yaşadığı saldırılar bile bu sürecin yönetil(eme)mesiyle direkt bağlantılıdır. Benim için Kayseri kentinde böyle bir şiddete tanık olmak gerçekten büyük bir sürpriz oldu. Fanatizmin olmadığı ender yerlerden biridir Kayseri. Öyle ki; Türkiye’nin en modern ve en yeni statlarından birisi olan Kadir Has Stadyumu’nun bu güne dek milli maçlar dışında dolduğu bile çok nadir görülür. Geçtiğimiz yıllarda Mehmet Özhaseki’nin stada ilgi çekebilmek için 1 liraya dahi bilet verdiğini bizzat bilirim. Kaldı ki; şu anda bile 5 liraya bilet bulabilirsiniz Kayseri’de.  O zaman şu soru geliyor akıllara: Ne oldu da Kayserililer bu kadar şiddetsever oldu?
 
Bu konuya dair çeşitli iddialar var. Kimisi olayları yapanların Trabzonsporlu olduğunu söylüyor, kimisi de İstanbul’dan gelen Galatasaraylılar olduğunu. Elbette bunları söyleyenlerin Kayseri kentini savunmak isteyen Kayserililer olduğunu da bilmemiz lazım! Ama olayları kim yapmış olursa olsun bir gerçek asla değişmeyecek. Tüm bu yaşananlar 3 Temmuz’un ve onu icra edenlerin mirasıdır!
 
Fenerbahçe TV’de yapılan Yer6 programı da aslında şiddetin TV dilinden başka bir şey değil maalesef. Ama bunu yazarken orada konuşulanların pek çoğunun doğru olduğunun da altını çizmek istiyorum. Bir şey nasıl hem doğru hem de yanlış olur demeyin! Bu biraz da programcının üslubu ve görselleri nasıl kullandığıyla alakalı. Felipe Melo fotoğrafı ekrandayken “köpeğin insanı ısırması haber değildir ama futbolcunun penaltı kurtarması haberdir” derseniz eğer, iyi niyetli olmadığınız da ortaya çıkar. Terim’in küfürleri ve Cris’in penaltı noktasında Bilica’ya özenmesi hakkında yapılan yorumlara eyvallah diyorum. Ama yine de kulüp televizyonlarının milyonlarca taraftarı bu tip yayınlarla şiddete sevk etmesini de doğru bulmuyorum.
 
Çünkü eksik ve taraflı bilgiler veriliyor…
 
Çünkü herkes kendi doğrusu üzerinden bakıyor hayata…
 
İşte o zaman Bertrand Russell’ın şu sözü geliyor aklıma :‎"Ne kadar az bilirseniz, onu o kadar şiddetle savunursunuz."