“Eee şimdi neye heyecanlanacağız?” diye sordu 24 Haziran günü bir arkadaşım. Eğer bir dizi tutkunuysanız sizin de başınıza gelmiştir. Sezonlarca bir diziyi izleyip bitirdikten sonra aniden boşluğa düşmek gibi bir şey olur. Ben izlememiş olsam da en son Game of Thrones tutkunları yaşamıştır diye düşünüyorum. İşte 23 Haziran ile birlikte seçim atmosferinden çıkmanın da pek […]

“Eee şimdi neye heyecanlanacağız?” diye sordu 24 Haziran günü bir arkadaşım. Eğer bir dizi tutkunuysanız sizin de başınıza gelmiştir. Sezonlarca bir diziyi izleyip bitirdikten sonra aniden boşluğa düşmek gibi bir şey olur. Ben izlememiş olsam da en son Game of Thrones tutkunları yaşamıştır diye düşünüyorum.

İşte 23 Haziran ile birlikte seçim atmosferinden çıkmanın da pek çoğumuz üzerinde öyle bir etkisi var. Öyle ki Türkiye yerel seçimleri denilen dizinin finalinin 31 martta olduğunu düşünürken asıl heyecanlı bölümler sonraki günlerde geldi. “Oylar yeniden sayılsın, mazbatayı ver, mazbatayı geri alma, seçim niye tekrarlanıyor, her şey çok güzel olacak ve her şey çok güzel oldu.” bölümleriyle özetlenecek bu son sezonun ratingleri, her bakımdan yüksekti. Dolayısıyla sosyal medyada, hem haber kuruluşları hem de bireysel kullanıcılar için etkileşimler arttı. Geldi rt’ler, gitti like’lar, arttı tıklar.
Şimdi bu yüksek ilgiye alışmış medya kuruluşları, onların izleyicileri ve sosyal medya karakterleri için normale dönme vakti. Peki bu o kadar kolay olacak mı? Sosyal medya algoritmaları bir kere bu büyük etkileşimi yakalamışken bırakır mı? O halde biz, bu süreçten sonra medya okur yazarlığında özellikle nelere dikkat etmeliyiz? Bu haftaki Köşe Vuruşu’nun konusu bu olsun.

ABARTI

İstanbul halkının da tekrar seçimde 806 bin farkla kazanmasını sağlayarak hakkını teslim ettiği üzere Ekrem İmamoğlu seçim sürecinde haksızlık ve engellerle karşılaştı. Hepsini aşmayı bildi ve taraftar topladı. Ortada somut bir başarı ve bir algı var. Sadece gazetecilik yapmak isteyenler kadar, bu algının rantını toplamak isteyen medya kuruluşları ve sosyal medya karakterleri de olacak. Kuşkusuz iyi niyetle kötü sonuçlar ortaya çıkaranlar da… Çünkü bu saatten sonra Ekrem İmamoğlu veya seçilmiş diğer muhalif belediye başkanlarının engellenmesine veya onlardan önceki dönemlerdeki yolsuzluklara ilişkin her haber büyük ilgi toplayacak, seçim öncesi heyecanı yeniden tesis edecek. Bu da algoritmanın önceliklendirmesinde üst sıraya çıkmak demek. O yüzden bu tarz haberleri okurken hem kaynağına hem de haberi doğrulama reflekslerimize daha çok dikkat etmek zorundayız. Yalan değilse bile abartılı olabilir ve sonucunda ortaya çıkacak manzara, hakikate zarar verebilir. Yoğurdu üfleyerek yemenin gerekeceği bir süreç bu. Bunun açık tercümesi şu: İki kez hakkıyla seçilmiş Ekrem İmamoğlu’nu savunuyorum derken ona zarar verme riski şu anda daha fazla.

KÖRLEŞME

Sosyal medyada kendimiz gibi düşünenleri takip ederek oluşturduğumuz yankı odaları ve filtre balonlarından evvelce çok söz ettik. İşte yaşadığımız son yerel seçim sürecinden sonra bunun önemi daha çok arttı. Çünkü bir ideale inanmış büyük bir topluluk birbiriyle buluştu ve etkileşime geçti. Bu durum bir yandan olumlu sonuçlar verirken bir yandan da körleşme yaratabilir. Gündeme veya olaylara tek boyutlu yaklaşma riski seçim öncesine göre daha fazla. Oysa unutulmamalı ki bu seçimde CHP adaylarının yükselişini sağlayan, rakibin öfke ve ötekileştirme diline karşı sevgi ve kucaklama dilini kullanmalarıydı. Ancak ‘haksızlığa uğramış olmanın yarattığı motivasyon’ yeni bir yankı odası oluşturursa, bu doğru bir medya okuryazarlığı pozisyonu olmaz.

Medya kuruluşlarının, gazetecilerin, okurların ve sosyal medya kullanıcılarının ayrı ayrı sorumluluğu var bu konuda. Birini eleştirip, diğerinin etkisini pasifize edemeyecek kadar kritik bir sürecin içindeyiz. Tıpkı bir dizi bittikten sonra “bunu sevdiysen bunu da seversin” diyen dijital algoritmalar gibi sosyal medya haber akışımız da bizi belli haberlere yönlendirebilir ama kapılıp gitmemeliyiz. Sorgulamayı, doğrulamayı, insafı algoritmalara bırakmamayı biraz vatandaşlık ödevi gibi görmek gerekiyor. İşte o zaman daha güzel şeylerden söz edilebilir.