Yerel seçim süreci Türkiye’de uzun süredir devam eden bir gerçeği bir kez daha görünür kılıyor. Siyasal alan ve siyaset, siyasetsizleşiyor! “RTEakpmhp” dahil seçime katılacak siyasi partilerin aday belirleme yöntemleri ve adayların profili profesyonel futbol takımlarının “şampiyonluğa oynayacak” kadroyu kurma çabalarına benzemeye başladı. RTEakpmhp’nin İstanbul, Ankara ve İzmir adayları bile durumu özetliyor. Ankara’ya eski Kayseri, İzmir’e […]

Yerel seçim süreci Türkiye’de uzun süredir devam eden bir gerçeği bir kez daha görünür kılıyor. Siyasal alan ve siyaset, siyasetsizleşiyor!

“RTEakpmhp” dahil seçime katılacak siyasi partilerin aday belirleme yöntemleri ve adayların profili profesyonel futbol takımlarının “şampiyonluğa oynayacak” kadroyu kurma çabalarına benzemeye başladı.

RTEakpmhp’nin İstanbul, Ankara ve İzmir adayları bile durumu özetliyor. Ankara’ya eski Kayseri, İzmir’e eski Denizli belediye başkanı aday olarak atandı. İstanbul’a ise Meclis Başkanı kendi isteği dışında zorla aday gösterildi.

CHP’nin aday profili de farklı değil. Değil konuşmak, yan yana oturmaları bile pek mümkün olamayacak adaylar, aynı partinin adayı olarak ilan edildiler.

Oralı olmak hatta aile soyağacı da o yerde olmuş olmaktan söz etmiyorum. Adı üstünde yerel seçim. Yerelde çalışmış, o yerin sorunlarını ve insanlarını bilen, orada siyaset yapmış insanların aday olması gerekmez mi? Misal, yirmi yıldır Fethiye’de yaşayan vatandaşlığı da olan bir İngiliz, Nihat Zeybekçi’den daha yerli bir adaydır.

Adayların futbol takımı gibi kurulması yenme yenilme, alma savunma ruhunun seçimin asli belirleyicisi olduğunu da gösteriyor. Kazanacak takımı kurmaya çalışan partiler de o mevkide en iyi oynayacağını umdukları adayı bulma ilkesine göre seçiyorlar. İş futbola benzeyince de kaçınılmaz olarak fanatizmi, holiganlığı coşturan milliyetçilik ve din ortak slogan oluyor.

Birden fazla birbiriyle bağlantılı nedenden besleniyor bu hal. Yüzeyde yerel siyasetin partilerüstü bir “kent rantı”nı kim kapacak yarışmasına dönmüş olması. Bu gerçeği RTEakpmhp çizgisinde çok net görmek mümkün. Hani başını örterken kıçını açıkta bırakmak deyimi vardır. Sanki 1994’ten bu yana sorumlusu değilmiş gibi, dikey mimari şehirlerimizi, kıyılarımızı yağmaladı biz yatay mimari ve yeşil alan yapacağız denmesi böyle değil mi? Her partinin amacı kent rantını kendine çevirmek olunca aslında hepsi de kazanırsa yapacağının tam tersini vaat ediyor.

Siyasal alanın siyasetsizleşmesinde asıl belirleyici etken ise şiddetin hem de açık, ölümcül şiddetin yıllardır süren etkisi. Türkiye yıllardır şiddet sarmalında biçimleniyor. Şiddet bireysel ve kitlesel düzeyde gündelik hayatın her anına sızmış durumda. Gücü yetenin gücü yettiğine açık şiddet uyguladığı zamanlardayız. Suriye’de süren savaş, mülteciler, Suruç, Gar, Kızılay katliamları, Sur çatışmaları, İstanbul’daki çok sayıda katliam, saymakla bitmez kitlesel şiddet, bir toplum olma, ait olma hislerini paramparça ediyor. RTEakpmhp’nin asıl başarısı da gücü yetenin gücü yetene saldırdığı bu ortamda en güçlü imgesini koruyabilmesi.

Zaten neoliberalizm bu değil mi demenin yararı yok. Bu cehennemden çıkmak için insanların kendilerini ait hissedebilecekleri ve güven duyabilecekleri “tutarlı” bir siyasi hareket/ örgüt/ parti şimdi daha da acil bir ihtiyaç. Tabi bu dünyayı değiştirmek isteyenler için.