31 Mart 2019 yerel seçimleri, plebisiter (kişi oylaması) Anayasa halkoylaması ve güdümlü çifte seçim (CB ve TBMM) ardından, göreli demokratik olarak değerlendirilebilir. Bu saptama, “serbest ve eşit oy” ilkesini zedeleyen etkenler kaydı ile yapıldı. Gündeme sıkça gelen “hayali seçmenler”, başta YSK gelmek üzere, her parti ve adayın, hatta oy kullanacak bütün seçmenlerin sorunu. Bu yazının […]

31 Mart 2019 yerel seçimleri, plebisiter (kişi oylaması) Anayasa halkoylaması ve güdümlü çifte seçim (CB ve TBMM) ardından, göreli demokratik olarak değerlendirilebilir.

Bu saptama, “serbest ve eşit oy” ilkesini zedeleyen etkenler kaydı ile yapıldı. Gündeme sıkça gelen “hayali seçmenler”, başta YSK gelmek üzere, her parti ve adayın, hatta oy kullanacak bütün seçmenlerin sorunu.

Bu yazının konusu ise; İdare’nin bütünlüğü ve hukuk kurallarının uyumu ilkelerini açıkça zedeleyen iki düzenleme.

İDARENİN BÜTÜNLÜĞÜ VE ANAYASANIN ÜSTÜNLÜĞÜ

“İdare, kuruluş ve görevleriyle bir bütündür ve kanunla düzenlenir.

İdarenin kuruluş ve görevleri, merkezden yönetim ve yerinden yönetim esaslarına dayanır” (Any. md.123).

“Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını…bağlayan temel hukuk kurallarıdır.

Kanunlar Anayasaya aykırı olamaz.” (Any. md.11).

Anayasa madde 127’ye göre;

-Mahalli idareler, karar organları seçmenler tarafından seçilerek oluşturulan kamu tüzelkişileridir.

-Seçilmiş organlar üzerinde yaptırım yargı yoluyla uygulanır; idari yaptırım, geçici önlem olarak uygulanır.

-İdari vesayet, idarenin bütünlüğü, kamu görevlerinde birlik, toplum yararı ve yerel gereksinimlerin karşılanması amacıyla yasal çerçeve ile sınırlıdır.

BÖLME VE PARÇALAMA

6360 sayılı Kanun (R.G.: 6.12.2012), en başta, mahalli idareleri de kapsayan “İdarenin bütünlüğü” ilkesine; Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi (CBK-1) ise, md.11 ve 127’ye aykırı.

Kanun toplam nüfusu 750 binden fazla olan il belediyelerini büyükşehir belediyesine dönüştürdü. Bunu yaparken, belediye hizmetlerinin il geneline yayarak, belde belediyelerini kaldırdı ve köy yönetimlerini mahalleye dönüştürdü; böylece, tek bir Anayasa maddesinde düzenlenen “mahalli idareler” bakımından iki ayrı uygulamaya yol açtı.

CBK-1 (R.G.: 19.7.2018) ise, mahalli idareleri, Çevre ve Şehircilik Bakanlığına bağlayarak, hem Anayasa’ya aykırı bir düzenleme yaptı; hem de, yerel yönetimler üzerinde “çifte vesayet” yarattı: Anayasal açıdan, İçişleri Bakanlığı; yasal açıdan, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı.

ANAYASA VE ŞART’A AYKIRI

6360 sayılı yasa, başta demokrasi (m.2), eşitlik (m.10), eşit oy (m.67) ve idarenin bütünlüğü (md.123) ve kamu görevlerinde birliğin sağlanması (m.127) gelmek üzere birçok bakımdan Anayasa’ya aykırı (…).

Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı (R.G.: 3.10.1992-21364)’na göre, özerk yerel yönetim, yerel makamların, yasalarla belirlenen sınırlar çerçevesinde; kamu işlerinin önemli bir bölümünü kendi sorumlulukları altında ve yerel nüfusun çıkarları doğrultusunda düzenleme hak ve olanağıdır.

Büyükşehir merkezli yapılanma, kamu sorumluluklarının tercihen vatandaşa en yakın mesafeden görülmesi ve görev dağılımında yetkinlik ölçütlerinin gözetilmesi gereği bakımından, Yerel Yönetimler Özerklik Şartı (m.4) açısından da sorunlu.

Öte yandan, 6360 sy.lı yasa uygulaması, “yerel demokrasinin gerçekleştirilmesinden çok, merkezin yerel yönetimler üzerindeki idari vesayeti” pekiştirdi.

HUKUK VE DEMOKRASİ İÇİN BÜTÜN TÜRKİYE

Bilecik ve Eskişehir seçmenleri, Rize ve Trabzon seçmenleri gibi veya daha birçoğunda olduğu gibi Antep ve Kilis seçmenleri, yerel yönetimler bakımından aynı Anayasa’ya, ama farklı yasalara tabi. Yerel yönetimler ise, Anayasa gereği İçişleri Bakanlığı ile CBK-1 gereği Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile bağlantılı.

Bu çift boyutlu bölünme, yerel demokrasi anlayışına, kamu hizmetlerinin gereklerine ve eşitlik ilkesine aykırı olduğundan, bunların giderilmesi, 31 Mart seçimlerine giden süreçte, tartışmaların merkezinde yer almalı. Buna, başta CHP gelmek üzere, HDP ve İYİ Parti öncülük etmeli.