Yerel yönetimlerde anlayış  ve yaklaşım farkı

Her gün açlık, işsizlik, yoksulluk, nedeniyle intihar haberleri ve salgın nedeniyle rekor ölümlerle açıyoruz gözümüzü. Bunlar yakın ölümler. Tek adamın geleceği düşünmeyen çıkar odaklı kötü yönetimi etrafını çevrelemiş bir gurup yandaş müteahhiti koruyor sadece. Ülkenin neredeyse tüm gelir kaynaklarını parsel parsel satılıyor. Ekonomik sorunları aşmak için gerekli olan bilgi, birikim yarını korumak yerine kendi ikbalini koruyan yönetimin elinde yalanlarla bezeli günlük kararlar ölümü daha fazla yaklaştırıyor bize. Algı oyunları da gerçeği örtemiyor artık, çükü teker teker ölüyoruz!

Aslında ormanlarımız, denizlerimiz, derelerimiz, yaylalarımız; ‘büyüme, kalkınma, gelişme’ sözcükleriyle yağmalanıp, çılgın projeler eşliğinde paraya tahvil edildiğinde, gelecek için toplu ölüm fermanımız çoktan hazırlanmıştı. Maalesef birçoğumuz görmek istemedi. Oysa doğa ölürken uyarıyor bizi.

20 yıldır beton ve ranta endeksli bir ekonomik büyüme modeli oluşturan/deneyen siyasal iktidar, yeşil rengi sadece dolar üzerinde görmek istiyor. Hatırlayın, ’İstanbul’a ihanet ettik’ itirafının ardından Kuzey Ormanları’nı yok ettiler. Yetmedi, halkın %72’sinin itiraz ettiği Kanal İstanbul’u gündeme taşıdılar. Bölgedeki orman alanlarını, tarım ve hayvancılık alanlarını, su havzalarını ve Marmara denizinin eko sistemini yok edecek olan projede inat etmelerinin tek nedeni; yandaş müteahhitlere ihale vermek, satılan araziler üzerinden Arap dostlarına rant devşirmek. Bilimsel raporlara ve meslek örgütlerinin itirazlarına rağmen halka dayatmak ve muhalefetle inatlaşmak ondan.

İstanbul’u bitirdiler, sıra şimdi İzmir’de. Öyle ya Ege her nasılsa yerel yönetimler sayesinde nispeten korunmuş durumda. Şimdi çılgın bir kanal da neden Çeşme’ye açılmasın? Yarımada’daki orman alanları, zeytinlikler talan edilip, neden çok katlı ve boş kalacak otellere dönüştürülmesin? Neden bölgenin ekolojik zenginliği yok edilmesin, kıyıları beyaz Dubai plajları görgüsüzlüğüyle milyonerleri davet etsin diye taşıma mermer tozları plajlara dökümesin? Tarım arazileri satılmasın, nesli tükenen canlılar av turizmiyle para getirmesin ki? 100.000 kişiye istihdam vaadiyle ve yalanlarla halk kandırılsın, ÇED iptalleri, Danıştay kararları yok sayılsın yeter. Nasılsa hukuk emrimizde diyorlar. Direnen köylü de gaz, cop, tehditle susturmaya niyetliler.

İzmir, tüm dünyada UNESCO tarafından korumaya alınmış iki ayrı dünya mirasına sahip tek kent. Efes ve Bergama ile başlayan bu başarıyı şimdi altı noktaya çıkaracak çalışmalar yapılıyor. Geçmiş dönem Bergama Belediye Başkanımız Mehmet Gönenç’in başlattığı süreç, Büyükşehir Belediye Başkanımız Tunç Soyer’in ev sahipliğinde uluslararası bir çalıştayla yeni bir boyuta evirildi. Dünya mirası demek kültür, tarih, tarım ve doğa alanlarının korunması ve gelecek kuşaklara yaşayan coğrafyalar olarak aktarılması demek. Bölgenin kalkınması, yerelden ulusal/çokuluslu açılımla kaynak, üretim istihdam, turizm geliri demek. Gel gör ki turiste gösterecek miras kalmadıktan sonra bu hesapların çökeceği ortada. Çok övündükleri; örneğin Hasankeyf’i sular altında bırakan köprülere, barajlara bakmaya mı gelecek turist? Yerle bir ettikleri Diyarbakır Sur’un tarihi dokusunun yerine koyulan TOKİ’lere, beton zemin üzerinde bitişik nizam piknik masalarıyla kurdukları millet bahçelerine mi gelecek?

Bu noktada yerel yönetim anlayışlarının farkı karşımıza çıkıyor. Toplumcu belediyeler ile sarayın belediyeleri arasındaki fark geleceğimizin güvencesi. Şu anki AKP’li Bergama Belediye Başkanı göreve gelir gelmez Kozak yaylasının en verimli tarım arazilerini satışa çıkardı. Köylüler satılacak olan 892 dönüm arazinin tamamına bir gecede 70 traktör ile arpa ekti. Hukuki süreç başlatarak direniyor. Ben de Bergamalıyım. Bergama köylüsü toprağına sahip çıkmayı bilir. Bir gecede tek adamın imzasıyla satışa çıkarılan sadece köylünün emeği, malı değil Bergama’nın 8500 yıllık kültürel ve coğrafi mirasıdır. Danıştay kararıyla şimdilik satış ertelense de geçmişten gelen şanlı altın madeni direnişinden alınan deneyimle köylümüzle birlikte takip ve tedbiri bırakmayacağız. Aynı belediye başkanı Hakan Koştu deprem yardımlarını aylarca depoda saklayıp ramazan kolisi olarak dağıtmakla gündemde!

İzmir’de Tunç Soyer başta olmak üzere tüm belediyelerimiz depremde, pandemide, afette hızlı inisiyatif ve kararlılıkla dayanışma içinde ihtiyaç sahiplerine el uzattı. Aradaki fark asında bir anlayış. Halkçı, kamucu anlayış. Onlara dil uzatan ve yardımların dağıtımını yasaklayan merkezi iktidar ise girdiği yarışa, yardımları pazarlayarak devam ediyor. Kimi de ülkeye yük gördüğü vatandaşları yurt dışına göndererek insan kaçakçılığıyla anılıyor. Bergama’ya yardım kolilerini, iktidara 128 milyar doları soruyoruz, sormaya devam edeceğiz. Tunç Soyer İzmir’in mirasını koruyarak tarıma, köylüye, esnafa, arka sıralara uzanıyor. Halkın ihtiyacı için uzmanlara, bilime, meslek odalarına danışarak tarıma, köylüye, arka sıralara uzanıyor; birlik içinde Çeşme’ye, Yarımada’ya, Kozak’a, Gediz’e, Ege’ye el uzatıyor.

Gelecek yanlışa direnerek ve herkese eşit ve adil bir hizmet anlayışı ile güzelleşecek…