Umudunu yitirme raddesine gelip de ülkenin diğer ucunda oluşan kıvılcımı görüp, ateşi daha da harlayan gençler çoğalıyor.

Yerini arayan gençlik
Fotoğraf: BirGün

Evrim Öztürk – Bilal Aktaş

Ülkemizin içerisinde bulunduğu siyasal, ekonomik ve toplumsal kriz, derinleşerek her geçen gün daha da görünür hale geldi. İşsizlik, geleceksizlik, güvencesizlik durumlarının "bu kadarına da pes artık" dedirtecek türden baskılarıyla gençler olarak ne bugün anlamlı bir hayat yaşayabiliyor ne de yarınımızdan emin olabiliyoruz.


21 yıllık AKP iktidarından başka bir şey görmemiş, gerici-baskıcı bir ortama gözlerini açmış olan gençlik, bugün toplumun her alanında sönümlenmekten kaçmaya, sözünü sesini duyurmaya, üniversitesine sahip çıkmaya çalıştığı bir mücadele içerisinde yer alıyor. Gençler tarikat zihniyetine ve yurtlarına mahkûm bırakılıyor, üniversitelerin özerkliğine balta vuruluyor, laik bilimsel eğitim hakkı gaspediliyor. Bu noktada kendilerini sadece birer potansiyel oy olarak gören iktidar ve yandaşlarına karşı gençler, sahip oldukları hakları ellerinde tutmaktan öteye geçip daha iyi bir geleceği kurma yolunda kendilerini net bir biçimde ifade edebilecekleri bir alan arayışı içinde yer alıyorlar. Her geçen gün daha da yalnızlaştırılan, sokaklardan ve kampüslerden uzaklaştırılan, bireyciliğe itilen gençler varlıklarını ve meşru taleplerini ortaya koymaya çalışırken bir yandan da gelecekte kendilerini bekleyen sorunların kaygılarıyla boğuşuyorlar. Genç, “diplomalı” işsiz oranının daimi olarak arttığı; sıra arkadaşlarımızın, iş arkadaşlarımızın bizlere birer rakip olarak sunulduğu bu sistemle birlikte toplumdan ve toplumsallaşmadan daha da kopan gençlerin en ufak bir örgütlenme veya direnme girişimine de çeşitli kanallarca engellemelerde bulunuluyor. Topluluklar dağıtılıyor, parçalanmış bir gençlik yapısı oluşturulmaya çalışılıyor. Neredeyse her genç sosyal medyada paylaştığı bir içerikten, katıldığı bir yürüyüşten dolayı “başıma iş alırım” korkusu taşıyor, attığı ya da atacağı en ufak adımdan çekiniyor. Örgütlenmek bir yana dursun sadece “örgüt” kelimesinden bile korkan gençler yaratılmaya çalışılıyor. Bu çekincelerle birlikte, gençlerin varlıklarını gösterecekleri, taleplerini dile getirecekleri alanların kısıtlı oluşu ise gençlik mücadelesini sürdürme açısından büyük bir sorun teşkil ediyor. Gençler için onlara ait bir alan olarak sadece sosyal medyanın görülüyor olması ülke çapında ortaya çıkan bir pasifleşme haline sebep olmaktan başka bir işe yaramıyor. İnisiyatif almaktan, elini taşın altına koymaktan çekinen, gündemin bilincinde olsa da yapacak bir şey olmadığını düşünen gençler sadece siyasette değil hayatın çoğu alanında geride duruyor, aktif bir rol alamıyorlar.

Gençliğin temel sorunlarını görmezden gelerek basit vaatlerle tek amacı oy toplamak olan bir siyaset anlayışı ise gençliğin ne kadar yanlış yorumlandığını gösteriyor. Barınmadan beslenmeye, ısınmadan ulaşıma en temel ihtiyaçlarını bile karşılamakta zorlanan, kampüsünde özgürce dolaşamayan, geçim derdinden ötürü mezun olduğu bölümden alakasız işlerde çalışmak zorunda kalan, verimsiz eğitim alan, insanca yaşayamadığı 6-8 kişilik KYK yurtlarında kalan gençlerin haykırışları ya duyulmuyor ya da susturulmaya çalışılıyor. Ortak dertlerine ortak bir çözüm arayışında olan gençlere kendilerini ilgilendiren konularda söz hakkı dahi tanınmıyor. Kuşak farkının derinleştirilmesiyle birlikte küçümsenen gençler apolitize edilmeye çalışılıyor. Düzene uymaları ve itaat etmeleri söyleniyor. Bu koşullar altında gençler kendilerine bir yer edinmekte zorlanıyorlar. Toplumsal dinamiğin temelinde olmaları gerekirken toplumdan soyutlanıyorlar. İktidarsa yarattığı bu durumdan mümkün olduğunca yararlanarak kendini koruma altına alıyor. Sindirilmiş, dağılmış, karamsar gençler istiyor ve bu amaçta hukuksuz adımlar atıyor. Üniversitelere kayyum atıyor, çağdışı müfredat değişikliğine gidiyor, süresiz olarak okulları kapatıyor, dezenformasyon yasasıyla sosyal medyanın politik amaçla kullanımına müdahalede bulunuyor.

Ne var ki yaratılmaya çalışılan korku ortamı gençlere işlemiyor; sinmeyen, aksine mücadelesini hayatın her alanında diri tutmaya çalışan gençlerin varlığı, birleşmenin, kenetlenmenin ve birlik olmanın tek çare olduğunun görülmesiyle daha da artıyor. Umudunu yitirme raddesine gelip de ülkenin diğer ucunda oluşan kıvılcımı görüp, ateşi daha da harlayan gençler çoğalıyor. Siyasetten ekonomiye toplumu ilgilendiren her konuda sözünü sakınmadan söyleyebilen gençler birbirine umut oluyor. Gençler sadece iktidarı değil, her tarafından yozlaşmış bu düzeni de değiştirme yolunda çabalıyorlar. İktidar değiştikten sonra mücadelelerinin ve çabalarının bir anda yok olmayacağını biliyor; işsizlik, eğitimsizlik ve gericilik gibi ülkenin ve gençliğin her yanını sarmış köhne sistemin her bir zerresi gidene kadar bu uğurda emek veriyorlar. Elbette ki bu konuda sadece gençliğe değil, her kesimden insana bir sorumluluk düşüyor. Temelinde gençlerin haklı isyanını görmek, görmeyenlere göstermek olan bu sorumluluk bilinciyle bizler biliyoruz ki, daha güzel yarınlara uyanmak mümkün olacaktır.