Yükseköğretim Kurumları Sınavına giren 2 milyon 300 bin öğrenci heyecan içinde yerleştirme sonuçlarını bekliyor. YÖK’ün açıklamasına göre bu yıl örgün lisans programlarında 445 bin 246 kontenjan bulunuyor, bu sayının 71 bin 244’ü mühendislik programlarına ait.

Mühendislik programlarının kontenjanının bu denli fazla olması, ne yazık ki, ülkemizdeki mühendislik eğitimine ve mezun olan mühendislerin durumuna büyük bir olumsuzluk olarak yansıyor.

MÜHENDİS EMEĞİ DEĞERSİZLEŞİYOR

Mühendisler en kısa tanımıyla bilimi ve doğal kaynakları insanlığın hizmetine sunan mesleği icra ederler. Toplumsal iş bölümünde teknik bilginin temsilcisidirler.

Ülke imarında, enerji üretim ve dağıtımının tüm aşamalarında, iletişim sektöründe, madenlerimizin bulunup işletilmesinde görevler üstlenirler. Ülke sanayisinin, tarımının, doğal çevrenin, ormanlarımızın, tarihi kültürel varlıklarımızın korunması, geliştirilmesi ve gelecek kuşaklara taşınması asli sorumluluğudur.

Bütün bu hizmetler bir bütün olarak düşünüldüğünde ülkemizin kalkınmasının, halkımızın gönenç içerisinde yaşamasının, ülke politikalarında, mühendislik-mimarlık-şehir plancılığı hizmetlerine verilen önemle doğru orantılı olduğu açıkça ortadadır.

Bu gerçekliğe karşın, ülkemizde ne yazık ki, mühendislik, mimarlık ve şehir plancılığı hizmetlerine verilen önem giderek azalmaktadır.

Özellikle 80’li yıllardan itibaren uygulanan özelleştirmeye, piyasalaştırmaya, kuralsızlaştırmaya dayalı neoliberal politikalarla sanayi tesislerimiz, enerji santrallerimiz, iletişim alt yapımız, demir-çelik ve petro-kimya tesislerimiz, tarıma dayalı kuruluşlarımız haraç mezat satılmış ülkemiz mühendislik alt yapısı aşındırılmıştır. Elde kalan az sayıdaki kuruluş da idari bütünlükleri parçalanarak ve serbestleştirme uygulamalarıyla etkisizleştirilmiştir

Meslek uygulama alanlarımızda yürüttüğümüz kamusal birçok hizmet ticarileştirilmiş, mesleğimizin toplumsal hizmet niteliği aşındırılmıştır.

Kalkınma ve planlama anlayışının tümüyle terkedilmesi, izlenen üretimden yatırımdan kopuk politikalar, bilim ve teknolojiye, teknolojik atılımlara gerekli desteğin verilmemesi, bu alanlardaki dışa bağımlılığın daha da pekiştirilmesi, meslektaşlarımızın toplumsal etkinliğini azalttığı gibi, içinde yaşadığımız toplumun yaşam standartlarını da kötüleştirmektedir.

GENÇ MÜHENDİSLER İŞSİZ

Üretim-yatırım-eğitim ve istihdam planlamasından kopuk bir şekilde, alt yapısı ve akademik kadrosu oluşturulmadan açılan üniversiteler mühendis sayısının hızla artmasına ve özellikle genç mezunlar arasında derin bir işsizlik sorununun ortaya çıkmasına neden olmuştur.

Bu süreç günümüzde 2300 TL asgari ücretle, esnek ve güvencesiz biçimde istihdam edilen mühendisler gerçeğini ortaya çıkarmıştır.

Çalışma koşullarının giderek ağırlaşması, örgütsüzlük, düşük ücret, sigortasız çalıştırılma, mobbing ve hepsinden daha da kötüsü işsizlik meslektaşlarımızın ortak ve yaygın sorunu haline gelmiştir.

Bunlara ek olarak, pek çok mühendis, mimar ve şehir plancısı arkadaşımız mesleki yetersizlik sorunları; fazla mesailerde ücret verilmemesi; fazla çalıştırma, iş saatleri ihlali; sosyal hak ihlalleri ve özlük haklarına yönelik sorunlarla yüz yüzedir.

Krizde yoğunlaşan işsizlik tehdidi ile yeni mezunların tecrübesizliği daha kolay suiistimal edilmekte ve çalışma hayatına devam eden meslek mensuplarımız daha düşük ücretlerle çalışmak zorunda kalmaktadır.

Bu gidişat meslektaşlarımız ve mesleğimiz açısından sürdürülebilir değildir. Bu durumu tersine çevirebilmek için eğitim politikasından, ekonomik tercihlere kadar pek çok alanda radikal değişikliklere ihtiyacımız var.

Bu doğrultuda en kolay atılabilecek adımlar, mühendislik programların kontenjanlarının azaltılması, tercihlerdeki başarı sıralaması şartının yükseltilmesi, üniversitelerdeki fiziki altyapının güçlendirilmesi ve nitelikli öğretim elemanı ihtiyacının karşılanması olabilir.

Bunun için ülkemizdeki yükseköğretim sisteminin YÖK’ün inisiyatifinden kurtarılarak, başta üniversite bileşenleri olmak üzere konunun taraflarının karar alma süreçlerine katıldığı bir yapı oluşturulması gereklidir. Böylelikle ülkenin ihtiyaçlarına uygun bir yükseköğretim planı yapılıp, bir program çerçevesinde hayata geçirilmesinin olanağı yaratılabilir.