Kaya tuzunda “vücudumuzun ihtiyacı olan 92 elementin 84’ünün” bulunduğu iddiası doğru değil. Zaten dünyada doğal olarak bulunan elementlerin sayısı 94’ü ancak buluyor.

Yerli Himalaya tuzu geldi!


Kaya tuzu eskiden salamura için kullanılan, ucuz bir mutfak malzemesiydi. Şimdi “himalaya tuzu” adıyla agresif bir şekilde, yüksek fiyatla pazarlanıyor. Rafine sofra tuzu gibi olmadığı, sağlığa çok faydalı olduğu iddia ediliyor. Bazı medyatik doktorlar da bu pazarlamaya katılıyorlar. Peki gerçekten kaya tuzu rafine tuzdan daha mı iyi?

Kaya tuzu nedir? Özünde, bildiğimiz tuzdan farksız. Milyonlarca yıl önce kuruyan okyanusların yer altından çıkarılan çökeltisi. Yani sadece bayatlamış deniz tuzu. Ancak pazarlamacılar kaya tuzunun “doğallığı”, “saflığı”, “her elementi barındırması” sayesinde yararlı olduğunu öne sürüyorlar.

Kaya tuzu daha mı doğal? Tabii ki değil. İki tuz çeşidi de doğal sodyum ve klor atomlarından oluşuyor. Hatta kaya tuzu “saf” da değil; tersine rafine tuz -rafine edildiği için- daha saf. Belki “saf” kelimesini “işlenmemiş” yerine kullanıyorlardır, ama işlenmiş olması tuzun doğallığını bozuyorsa, mesela filtrelenmiş suyun da doğal olmadığını kabul etmemiz gerekir.

94 ELEMENTİN 84'ÜNÜ BARINDIRIR MI?

Kaya tuzunda “vücudumuzun ihtiyacı olan 92 elementin 84’ünün” bulunduğu iddiası da doğru değil. Zaten dünyada doğal olarak bulunan elementlerin sayısı 94’ü ancak buluyor. Bunların arasında uranyum, radyum, sezyum gibi radyoaktif maddeler; kurşun, cıva, kadmiyum gibi ağır metaller; helyum, argon gibi asal gazlar var. Vücudumuz bunlara hiç ihtiyaç duymuyor, hatta bazılarının varlığı çok tehlikeli.

Aslında biyolojik olarak ihtiyaç duyduğumuz sadece 29 element var. Vücudumuzun yüzde 99’u oksijen, karbon, hidrojen, azot, kalsiyum ve fosfordan oluşuyor. Kalanın çoğu potasyum, kükürt, sodyum, klor ve magnezyum. Gerisi de toplam 10 gram kadar, eser miktarda ama kritik önem taşıyan selenyum, iyot ve benzeri elementler.

Kaya tuzunun tansiyonu yükseltmediği de doğru değil çünkü zaten yüzde 95-98’i bildiğimiz sofra tuzu. Gerisi magnezyum, kalsiyum, potasyum, sülfatlar ve eser miktarda başka mineraller (mesela pembe rengi veren demir oksit, yani pas). Bu mineraller sodyumun vücuda etkisini giderecek bir sihir yapmıyor. Kanınızdaki sodyum atomu “Aa ben kayadan geliyorum, tansiyonu yükseltmeyeyim” demiyor.

Kaya tuzundaki diğer mineraller onu daha besleyici kılmıyor, zira bunlar çok az miktardadır. Mesela, günlük 3,5 gramlık potasyum ihtiyacımız için, yüzde 1 potasyum içeren kaya tuzundan 350 gram yememiz gerekir, ki hiç tavsiye etmem. Normal beslenmeyle (mesela bir muzla) yeterince potasyum alıyoruz zaten. Aynı hesap diğer mineraller için de geçerli.

Dahası kaya tuzunda, her kayada olduğu gibi, eser miktarda ağır metal ve radyoaktif element de mevcut. Bunu korkutmak için söylemiyorum, soluduğumuz toz topraktan da alabiliriz bunları. Ama kaya tuzundan gelecek azıcık mineralin faydasına inanıyorsak, zararlı maddeleri az diye görmezden gelebilir miyiz? Üstelik bunlar vücuttan atılamayan, biriken elementler.

İronik olarak, eksikliği ciddi sağlık sorunları yaratan iyot elementi kaya tuzunda pek bulunmuyor. Hâlbuki rafine tuzlara iyot takviyesi yapılıyor. Bunun miktarı da, makul tuz tüketimiyle ihtiyacımızı karşılayacak şekilde ayarlanıyor.

Bilimsel konsensüse göre rafine tuz ile kaya tuzunun fizyolojik etkileri arasında fark olmadığından, ikisinin de fazla kullanımı zararlı. Kaya tuzunun etrafındaki abartı halesini ve yüksek fiyatını haklı gösterebilecek hiçbir bilimsel veri yok.

Kaya tuzu bir mucize değil. Öyle olduğunu iddia edenler, bilimsel dayanakları da olmadığından, bilim dışı argümanlar kullanıyorlar. Bir pazarlama taktiği olarak dünyada da, Türkiye’de de “himalaya tuzu” gibi ürünler mistik enerjiler ve sahte tedavilerle ilişkilendiriliyor. Özellikle “doğallık safsatası” denen bir yanılgı burada büyük rol oynuyor, ama bunu sonraki bir yazıya bırakalım.