Sevmekten kendimizi alıkoyamadığımız House karakterinin Türkiye versiyonunun kaba, kırıcı, empati yoksunu ve eşek şakaları yapan bir karakter olduğu algısını güçlendirmiş oldu. Ancak yine de giderek yaygınlaşan aşı karşıtlığının getirdiği riskler konusunda kaygıları ekrana taşıması açısından da sevindirici bulundu.

Yerli House M.D. ithal aşı karşıtlığı

Pınar İçel

Yıllarca esprilerimize de konu olmuş olan doktor dizilerine iki yeni dizi eklenmiş durumda. Mucize Doktor isimli dizi bünyesine Doktorlar’ın Ela’sını dahil ederek bir saygı duruşu da göstermiş oldu. Doğru düzgün tıbbi danışma alınmadan çekilen hastane dizilerinin tüm absürtlüklerini bünyesinde taşımasına rağmen toplumsal dışlanmaya ve damgalanmaya neden olan önemli bir duruma işaret ettiği için toplumun büyük kısmının takdirini kazandı. Geçen günlerde yayına başlayan Hekimoğlu ise House izleyicileri için merakla beklenmekteydi. Özellikle bir ateist ve bağımlı olan House karakterinin sarkastik kişiliğinin dizide kendine nasıl yer bulacağı merak edilmekteydi. İzleyenlerin yorumları çeşitli olmakla birlikte yine de çok kötü bir taklit olmadığı yönünde birleşiliyor. Ortaklaşılan olumsuz yorum ise zeki, ukala ve sempatik karakterin tüm bu özelliklerden azade ‘gıcık’ olarak resmedilmesinin, izleyicilerin karakterle bütünleşmesini zorlaştırdığı yönünde. Hekimoğlu adlı dizi ünlü uyarlamasıyla karşılaştırılması kadar geçen günlerde yayımlanan ikinci bölümünde ‘aşı karşıtı, doğallık yanlısı’ bir anneyle başroldeki hekimin arasında geçen diyalog üzerinden de gündemde.

“Bebeğin helvasını kavurmak” gibi cümlelerin geçtiği söz konusu diyalog, yukarıda açıkladığımız gibi ukala, ters köşe yapan ancak nihayetinde hak vermeden duramadığımız ve içten içe sevmekten kendimizi alıkoyamadığımız House karakterinin Türkiye versiyonunun kaba, kırıcı, empati yoksunu ve eşek şakaları yapan bir karakter olduğu algısını güçlendirmiş oldu. Ancak yine de giderek yaygınlaşan aşı karşıtlığının getirdiği riskler konusunda kaygıları ekrana taşıması açısından da sevindirici bulundu.

Gerek hekimlere yönelik şiddeti meşrulaştıran, gerekse hekimleri hastanın yararını değil kendi maddi çıkarlarını gözeten kişiler olarak gösteren dönem dizi ve filmlerine göre olumlu örnekler sayılabilecek bu diziler aynı zamanda hasta ile hekimin karşı karşıya getirilmesine neden olan itibarsızlaştırmada önemli rol oynayan medya açısından, yeterli olmasa da bir özeleştiri ve iade-i itibar olarak değerlendirilebilir.

Her ne kadar tarzını beğenmesek de, “aşı hayat kurtarır” mesajının popüler bir dizi aracılığıyla verilmiş olması, aşı karşıtlığının giderek arttığı, binlerce çocuğun aşıdan mahrum bırakıldığı günümüzde önemlidir. Yine geçen günlerde gazetemizde yer alan haber sayesinde ABD’de aşı karşıtı kampanyalara maddi destek vererek ‘aşı firmalarının büyük oyununu bozan’ Dr. Joseph Mercola’nın aşıya alternatif ürünlerden 100 milyon dolarlık servet elde ettiğini, modern tıp ve aşı karşıtlığının epey kârlı bir alan olduğunu öğrendik. Gerçi ülkemiz örneklerinde de toplumun sağlığında yaratacağı riskleri hiçe sayarak bireysel çıkarlarının peşinde koşan Soner Yalçın, Canan Karatay gibi isimleri zaten biliyorduk.

Toplum sağlığı açısından bu kadar temel bir kazanımın, insanlık tarihinin belki de en büyük buluşunun son zamanlarda bu kadar itibarsızlaşması ve tartışılır hale gelmesini anlamada faydalı olabilecek temel toplumsal gelişmelerden biri tıp alanında yaşanan paradigma değişikliğidir. Birkaç yüzyıllık bir geçmişe sahip olan modernizm, toplumun akıl merkezli yeniden inşasını temel alan bir sistemdir. Modernizmin tıp alanındaki karşılığı bedeni maddi bir unsur olarak ele almak, hastalığı belirli bir nedene bağlı patolojilere indirgemektir.

Modernizmde bilimsel bilgiye yönelik büyük bir inanç varken postmodernizm, bilimin meşruiyetini ve otoritesini sorunsallaştırmaktadır. Modern sağlık yaklaşımı, meşruiyetini hakikatin kaynağı olan bilimsel bilgiden alan doktor ve uzmanın fikirlerine uymakla yükümlü hasta anlayışına sahiptir. Bu çerçevede ortaya çıkan paternalistik ilişki günümüzde geçerliliğini yitirmekte, farklı bir ilişki türü ortaya çıkmaktadır. Postmodern dönemde bilimin otoritesi ve meşruiyeti sorgulanırken, bilimsel bilgi taşıyan uzmanlara şüphe ile yaklaşılmaktadır. Bu dönemde ortaya çıkan sağlık anlayışı çerçevesinde sağlık alanında yetki, doktordan hastaya geçmekte, aydınlatılmış hasta kavramı öne çıkmaktadır. Bakım hizmetleri bireyselleştirilirken, sağlık sistemleri bireysel değerleri de kapsayacak şekilde dönüşmekte, hastalar tüketici olarak konumlanmaktadır.

Postmodern anlayış, olgu ve fikir arasındaki ayrımın bulanıklaşmasına ve bireysel olanın, bireysel duygu, değer ve hikâyelerin yeniden anlam bulmasına sebep olmaktadır. Postmodern dönemde geleneksel tıp uygulamalarına bir dönüş yaşanmakta, “doğal” olana yapılan vurgu artmakta, buna paralel aşı karşıtı hareket ivme kazanmaktadır.

Aşı karşıtlığını anlamlandırmada kullanılması gereken bir başka kavramsal çerçeve de neoliberalizmdir. Neoliberal ideoloji geçmişte temel hak olarak sunulan hizmetlerde yeniden yapılandırmayı, hizmet sunumunda dönüşümü beraberinde getirirken, bu ideolojinin birey tahayyülü de aşı karşıtı hareketin temelinde yer alan belirli toplumsal dinamiklerin ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Neoliberal ideoloji, kendi kaderini belirleme konusunda en iyi seçimleri yapacağı düşünülen rekabetçi bir bireyi merkeze almaktadır. Neoliberalizmde kutsanan özgürlük anlayışı bireysel seçim vurgusu yapmakta, bireylerden kendi yaşamlarının sorumluluğunu taşımaları beklenmektedir. Bu anlamda sağlık, bireysel seçimler temelinde ele alınmakta, yaşam tarzı vurgusu önem kazanmaktadır.

Günümüzde sağlık alanında yalnız olgulara işaret ederek çözümler sunmak maalesef yeterli olmamaktadır. Sosyal medyada paylaşılan hikâyeler ebeveynlerin aşı kararını etkileyebilmektedir. Sağlık çalışanlarının aşı uygulamalarının yaygınlaşmasından önce aşıyla önlenebilir hastalıklar yüzünden hayatını kaybeden, sakat kalan çocuklarla ilgili deneyimlerini paylaşmaları, kendi çocuklarına aşı yaptırmayı seçtiklerini duyurmaları aşıya yönelik daha fazla güvenin oluşmasında etkili olabilir. Aşının toplumsal faydasının yeniden hatırlatılması gerekmektedir. Tabii ki tüm bunlar tartışılırken aşı karşıtlığının yayılmasının önüne geçmek konusunda temel sorumluluğun devlette olduğu akıldan çıkarılmamalı ve görevleri hatırlatılmalıdır.

Tıpta ticarileşme, ilaç firmaları ve kâr hedeflerine yönelik sağlık uygulamaları, aşı üretiminin ticarileşmesi argümanları temelinde ortaya çıkan eleştirel düşünme şekli, aşı reddinin başlıca nedenlerindendir. Bu durum kamusal aşı üretiminin savunulmasını sağlayacak şekilde ele alınmalıdır.

Modernizmin eleştirisinin çıkacağı yol postmodernizm değil sosyalizm olmak zorundadır. Bireyi çevreden soyutlamadan, sağlığın sosyal belirleyiciler aracılığıyla belirlendiği, sağlığın aynı zamanda sınıfsal bir mesele olduğu, bu sebeple sınıfsal eşitsizlikler ortadan kaldırılmadan sağlıklı bir toplum ve sağlıklı bireyler olamayacağı bilinmelidir. Bireyin sağlığını korumak ve geliştirmek toplumun sorumluluğundadır ve en örgütlü merkezi güç olan devlet bu konuda sorumluluklara, yükümlülüklere sahiptir. Sağlık hizmeti bu bağlamda devlet hizmeti olarak görülmeli, genel bütçeden finanse edilmelidir.
Kaçınılabilir hastalıkların önlenmesine öncelik verilmeli, toplumun sağlığını iyileştirmek için gerekli sosyal, ekonomik, çevresel ve politik tedbirler alınmalıdır. Sosyalist tıp yalnızca modern kapitalist tıbbın eşit ve ücretsiz sunumu değil, niteliksel olarak yeni bir tıptır. Kâr-maliyet ikiliğini toplum yararı-zararı ikiliğine evirilten, araştırma geliştirme faaliyetlerinden sağlık eğitimine, hizmet sunumuna, hiyerarşik olmayan, bireyi karar süreçlerinden dışlamayan, bilimi kapitalizmin tahakkümünden kurtarıp toplumun yararına sunan kamucu yeni bir tıp anlayışıdır.

Bu bağlamda aşılama da bir toplumsal dayanışmadır. Öykü Arin’e umut olmanın gücünü hissedenler olarak biliyoruz ki çare bizleriz.

cukurda-defineci-avi-540867-1.