Radikalleşmenin ve artan şiddetin önemli sebeplerinden biri adaletsizlik ve güvencesizlikteki artış. Fakat insanların aşırılara yönelmesinin sebebi sadece statü kaybetmeleri değil, yaşadıkları kayıplardan göçmenleri, solcuları, azınlıkları sorumlu tutan söylemin kendisi

Yerli malı aşırılıkçıların yükselişi

Khaled Diab

Bir grup eğitimli askerin “X Günü” adını verdikleri bir tarihte, Almanya’daki solcu ve Yeşil Partili siyasetçilere yönelik suikast planı yaptıkları ortaya çıktı. Bu teröristler cihatçı değil, Alman ordusunun eğitimli komandolarıydı. 1100 kişilik elit “Kommando Spezialkräfte” (KSK) biriminden 200 asker, Yeşil Parti lideri Claudia Roth, Dışişleri Bakanı Heiko Maas ve eski Cumhurbaşkanı Joachim Gauck’u öldürme planı yapmışlardı.

Almanya’da gazetecilik yapan bir arkadaşım, “Burada yalnızca ırkçılığa değil, sağcı aşırılığa dair de müthiş bir körlük var” diyor. “Almanya’da aşırı sağ uzun süredir problem. Bence Almanlar bundan rahatsız olmuyorlar, en azından İslamcılardan rahatsız oldukları kadar değil – bu batı yarımkürenin her yerinde böyle.”

Neo-naziler daha tehlikeli
Gerçekten de yükselen şiddet yanlısı sağcı aşırılığın uyarı çanları çalmıyor değildi. Neredeyse on yıldır neo-Nazilerin ve aşırı sağcıların Avrupa ve Amerika için Müslüman aşırılıkçılardan daha tehlikeli olduğunu yazıyorum. Bu teze birçok kişi hâlâ şüpheyle bakıyor ve bunu abartılı buluyor. Bu tip dolaylı toleransın ve sinsi faşizmin en çarpıcı örneği Trump yönetimi ve Amerika’daki Trumpçı sağ. Yönetim İslamcı aşırılıkçılarla ve terörizmle mücadele adı altında Müslümanlara yönelik sert uygulamaları yürürlüğe koyuyor, beyaz aşırılıkçıları ve terörünü ise burnunun dibinde olmasına rağmen görmezden geliyor.

Bu yaman çelişkiyi Amerika’da yaşanan silahlı saldırı ve bombalama olaylarının, teröristin kimliğine göre ne denli farklı algılandığını gözlemlediğimizde net bir biçimde görüyoruz. Katilin Müslüman olduğu vakalarda saldırganın niyeti belirsiz olsa da herkes “terörizm” demek için birbiriyle yarışıyor. Fakat saldırgan beyazsa herkes saldırganın “yalnız hareket ettiğini” söylüyor ve bunu “ruhsal rahatsızlık” ile açıklıyor. Ya da saldırının ideolojik, sosyal ve siyasi motivasyonlarla düzenlendiği açığa çıksa bile bunun bir terör olayı değil, “nefret suçu” olduğu söyleniyor.

Amerikalıların büyük bölümünün silahlı saldırıların ideolojik gerekçeleri olduğuna ikna olmadığını düşünürsek, bu saldırıların büyük çoğunluğunun beyaz üstünlüğüne inanan, muhafazakâr-Hıristiyan ya da ırkçı dünya görüşüne sahip insanlarca düzenlenmesi hayret verici. Gerçeklere direnen bu bakış açısına rağmen aşırı sağcıların İslamcılarla birçok benzerlik taşıdığını belirtmek gerek. Ortak yanları arasında üstünlük ve aşağılık hislerinin zehirli bir karışımı var. Bunun yanında, çılgın komplo teorilerinden beslenen bir mağduriyet duygusu mevcut. Halen nispeten nadir görülse de “beyaz intihar saldırıları” olarak adlandırabileceğimiz saldırılar Amerika’da endişe verici şekilde sıklaşıyor. Silahlı ya da bombalı biri insanları öldürüyor sonra “polis kurşunlarıyla” intihar ediyor.

Kaynağı sosyo-ekonomik sorunlar
Radikalleşmenin ve artan şiddetin önemli sebeplerinden biri adaletsizlik ve güvencesizlikteki artış. Fakat insanların aşırılara yönelmesinin sebebi başlı başına statü kaybetmeleri değil, yaşadıkları kayıplardan göçmenleri, mültecileri, Yahudileri, küreselleşmeyi, solcuları ve Amerikalı siyahlar da dahil olmak üzere azınlıkları sorumlu tutan söylemin kendisi.

Bu da konunun “toplumu ve insanlığı bütünüyle ilgilendiren, küreselleşmeyle ve modern teknolojilerle ilgili bir konu” olarak değil; kültürel, etnik ve ulusal kimlikle ilgili bir mesele olarak algılanmasına sebep oluyor. Asılsız göçmen söylemi hayret verici derecede yaygın.

Örneğin, bu hatalı teşhis Donald Trump’ın ekonomik göstergelerde gözlemlenen iyileşmeleri yabancı düşmanı, sözde “Önce Amerika” politikalarının sonucuymuş gibi sunmasına imkân tanıdı. Halbuki Trump’ın bir yandan yürürlüğe koyduğu vergi kesintileri, orta sınıfın refahını uzun vadede mahvedecek.

Amerikalılar ve Avrupalılar refahı ve güveni arttıracak yenilikçi politikaları yürürlüğe koymadan önce bu asılsız söylemleri delillerle çürütmeli. Problemleri yabancı düşmanlığının değil, yenilikçi sosyo-ekonomik politikaların çözeceğini göstermeli.

Bunun başarılı olması için ulusal ve uluslararası ölçeklerde küresel politikalar yürütmeli, herkesin istihdama ve asgari ücrete sahip olmasını sağlamalıyız. Çokuluslu şirketlerin ve en tepedeki zenginlerin tekelciliğini, okyanus ötesi vergi kaçakçılığını yenmeliyiz.

Bir yandan toplumlar arasında ve toplumlar içinde uzlaşmazlık rüzgârları eserken, sahip olduğumuz çeşitliliği kullanarak birlikte çalışmalıyız. Yoksa birbirimizi düşmanlıkla yok edeceğiz.

Kaynak: The New Arab'dan
Çeviren: Fatih Kıyman