Fransa’da Elysée Sarayı’nın beş yıllık emanetçisi Nisan-Mayıs 2012’de belli olacak ancak cumhurbaşkanlığı yarışı kızışmaya başladı...

Fransa’da Elysée Sarayı’nın beş yıllık emanetçisi Nisan-Mayıs 2012’de belli olacak ancak cumhurbaşkanlığı yarışı kızışmaya başladı. En can alıcı konuların başında gelen alım gücü ve istihdamın yanısıra, çeşitli göç ve etnik topluluklar oy kavgasının konusu olacaklar. Örneğin, UMP iktidarı beş yüz bin Ermeni kökenli vatandaşın oylarına göz dikerek, Ermeni soykırımını inkar edenlere cezai müeyyide getirecek yasa tasarısını bu perşembe günü yıldırım hızıyla geçirmeyi planlıyor. Fransız işverenleri yanlarına alarak siyasi baskı oluşturmak amacıyla TÜSİAD Başkanı Ümit Boyner ve TOBB Başkanı Rıfat Hisarcıklıoğlu 19 Aralık günü Paris’te bir basın toplantısı düzenleyerek, böylesi bir yasanın Fransız Meclisinden geçmesi halinde, iki ülke arasındaki ticari ilişkilerin telafisi zor hasar alacağının habercileri oldular.

Hisarcıklıoğlu “Biz asla böyle bir şeyin başını çekmeyiz ama genç nüfusumuz şimdiden sosyal ağlarda Fransız mallarını boykota çağırıyor” diye beyanat vere dursun, Fransa’da siyasetçiler yerli mallarını daha fazla tüketmek için halkı gaza getirmekte. Önce geçen mayısta Sosyalist aday adayı Arnaud Montebourg başladı. “Geri-küreselleşme” (Demondialisation) adlı kitabında Fransız tüketicilerini daha fazla yerli malı almaya, ülkeyi de daha fazla mal ve hizmet üretmeye teşvik ediyordu. Geçtiğimiz baharda solun solundan gelen bu öneriye o sıralar en çok aşırı sağcı Le Pen Junior (Marine) rağbet etmişti. Ancak yarış çoktan hızlandı ve şimdi merkez adayı MODEM’li François Bayrou, Sarkozy hatta Sosyalist Parti adayı François Hollande bile tamah eder oldu.

“Made in France” üretim ve tüketim sloganını benimseyen adaylar “geriküreselleşme”, “endüstriel vatanseverlik”, “koruyuculuk”, “yeniden yerleştirme” gibi farklı tabirler kullansalar da, amaç aşağı yukarı aynı: emekçi sınıfları tavlamak. Eh, Fransız vatandaşlarını en çok endişelendiren konuların başında istihdam geliyorsa, çalışanları bu noktadan vurarak oylarını almak akılcı. Bu arada aşırı sağdan sola korumacılığı benimseyenler şimdiden “önce ben söyledim” yarışına girdiler. Hollande “ben taaaa 2009’da söylemiştim” diyor, bir yandan da Bayrou ile Sarkozy’den önce konuyu kamuoyu önünde tartışmak için resmen itişiyordu.

Herkesin amacı kendine. Le Pen tabanını güçlendirmeyi, Bayrou Le Pen’den oy çalıp yerine üçüncülüğe oynamayı, Sarkozy ise sosyalistlere karşısında istihdam kartını güçlendirmeyi planlıyor. Hollande ise tam da istihdam konusunda Sarkozy’ye karşı yerli malı aracını kullanmak niyetinde. Ancak partisinin sol tabanını kaybetmemek için daha açık bir duruş sergilemek zorunda. Daha şimdiden Sol Cephe adayı Jean-Luc Mélenchon “Fransa’nın yeniden sanayileşmesinin yolu tüketiciye suçluluk hissi vermekten geçmez” diyerek, aylar önce öne sürdüğü “Avrupa korumacılığı” fikrini hala savunuyor. Cumhurbaşkanlığı seçimleri için yeni yapılan kamuoyu yoklamalarında “bizim medeniyet seçimimiz Avrupa içinde kalmaktır, Avrupa sınırında dışarıdan gelen mallardan vergi almamız gerek” diyen Mélenchon’a oy verme niyeti olanlar geçen aya oranla bir puan düşerek yüzde 6,5 civarında. Avrupa Ekoloji-Yeşiller adayı Eva Joly ise bu tartışmaları tek kelimeyle “milliyetçi” bulduğunu ifade ediyordu.

Peki Fransızlar yerli malı almaya niyetli mi? Bu hafta sonu yapılan bir araştırmaya göre, Fransızlar ithal muadilinin fiyatından en fazla yüzde on fazla ise yerli malı almayı düşünebilirlermiş. Ne var ki ekonomik krizin esas kurbanları olan alt ve orta sınıflar, gelir seviyeleri, dolayısıyla da alım güçleri her gün erirken, bu sadece niyette kalacağa benzer.