24 Haziran seçimlerinde ülke halkı ‘olma’yı değil, geçen yazıda sözünü ettiğim Grindspolitation filmindeki gibi ‘turkeyman olma’yı seçti.

Hiçbir şeyin olmadığı gibi bu irrasyonel seçişin de tek bir nedeni yok tabii; bu nedenlerin bazıları toplumların coğrafi-kültürel farklılıkları üzerinden biçimlense de, bir Sudanlıyla bir Finlandiyalıyı aynı şekilde etkileyen bazı dinamikler, temel çelişkiler var. Bu yüzden, Ken Loach’un 1993’te yaptığı Raining Stones/Yağan Taşlar sadece Thatcher İngilteresinin değil, Haziran 2018 RTE Türkiyesinin de durumunu analiz eden bir filmdir mesela…

Film bir koyun çalma sahnesiyle açılır. İşçi sınıfının iki işsiz üyesi, Bob ve Tony, üç kuruş kazanma umuduyla bir çiftlik bölgesine gidip bir koyun çalarlar. Niyetleri koyunu öldürüp etini kasaba satmaktır ama hayvancığı bir türlü öldüremezler, sonunda bu işi kasaba yaptırıp etleri de birahaneleri dolaşarak satmaya çalışırlar. Bu başarısız girişimden kazanılması amaçlanan paranın harcanacağı yer, Bob’un yedi yaşındaki kızı Coleen’in kilisedeki komünyon töreninde giyeceği elbisedir.

İçmeye ayranı olmayan Bob ve Tony tahtırevan ararken, paralel kurguyla küçük kız ve annesinin kilisedeki hazırlık toplantısını izleriz. Mihrabın önünde duran küçük kız, elindeki pembe kitapçıktan şunları okur: “Komünyona katılmadan önce Papaz efendinin vaazını dikkatle dinleyeceğim. Tanrı’ya söyleyeceğim ve İsa gibi büyüyeceğim ve Komünyonda onunla buluşmayı dileyeceğim.”

Sosyalist kayınpederi Bob’a ısrarla bu komünyon işinden vaz geçmesini tavsiye ederken aralarında şu konuşma geçer: “Bak, bu pisliğe kendim düştüm, kendim çıkarım. / Kilise yoluyla çıkamazsın, evlat. / Kilisenin bununla ne ilgisi var? / Çünkü aradığın cevaplar orada değil, onlar sorunun bir parçası. / Bak, senin inançların sana benimkiler de bana. Tamam mı? / Hayır, seninkiler korku. Beş tane Kutsal Meryem gelse derdine derman olamaz. Çünkü tüm bu dinsel saçmalıklar aklını karıştırıyor ve düşünmeni engelliyor.”

Bob için patates-soğan fiyatları, lüks saraylardaki itibarından tasarruf edemeyeceğini açık açık söyleyen liderler vs. hiç önemli değildir. Sadece elbise, o komünyon elbisesi! Ne yaparsa yapsın bu dünyada güzel bir hayat kuramayacağını düşünen, ama bu durumu değiştirmek için düşünme ve eyleme biçimlerini değiştirmek yerine kurtuluş umudunu ölüm sonrasına erteleyen fakir ve cahil Bob, bir sahnede kızına bu ‘kiliseye kabul töreni’nin önemini anlatırken şöyle der: “Kutsal komünyona katılmazsan cennete giremezsin. Bu, öldüğünde cennete gidebilmen için sana verilen bir hediye.”

Elbise parası kazanma uğraşları bir türlü sonuç vermeyen Bob sonunda bölgenin vahşi tefecilerine bulaşır, böylece tanrıların istediği kan da dökülmüş olacaktır.

Neyse, sonunda komünyon gerçekleşir, Bob kızının ‘geleceği’ni garanti altına aldığı için mutludur. Kayınpederinin şu sözleri sadece bir sohbetin içinde kaynayıp gitmiş olarak kalır: “Eğer işçiysen, haftanın yedi günü başına taşlar yağar.”

Haziran 2018’de turkeyman olmayı seçenlerin başına da aynı şeylerin geleceği belli. İşte bu, Sudanlıyla Finlandiyalıyı, Türkle Kürdü aynı noktada buluşturan temel çelişki... Peki, taş yağmurunda işe yarayacak bir şemsiye bulamayacaklarını fark ettiklerinde ne olacak? Tek bir dualarının bile sağlam bir çatıyla karşılık bulmayacağını, o sağlam ve herkesin sığınabileceği binayı kendilerinin inşa etmesi gerektiğini anlayabilecekler mi?