Kendisi de bir dönem göçmen olarak Almanya’da yaşamış olan Prof. Dr. İlbuğa, göçmen kadınların yaşadıkları sorunları ve deneyimlerini değerlendirdi. İlbuğa, “Bir arada yaşamı kurmamız gerekiyor” dedi

Yersiz yurtsuzluğun kadın hali

Melis Başaran

Hayatının bir dönemini ‘göçmen’ olarak başka bir ülkede yaşayan Akdeniz Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olan Prof. Dr. Emine Uçar İlbuğa ile göç ve göçmen kadınlar hakkında konuştuk.

► Siz neler yaşadınız ve göçmen kadınlar neler yaşıyor?
Yaşamımın neredeyse 15 yılı hem öğrenci hem de çalışan bir göçmen olarak Almanya’da geçti. Göçmenlerin köken olarak geldikleri ülke, cinsiyetleri, sosyo-ekonomik koşulları, ten renkleri, inançları, kıyafetleri, yaşam biçimleri gibi birçok koşul onların ötekileştirilmesinde, ince ince dokundurmalarla her daim yaşanılabilen sorunlar olarak karşılarına çıkar. Tüm olumsuz yargılar, değerlendirmeler göçmenler üzerinden dile getirilir.

► Kadınların hedef ülkeye vardıklarında erkeklerden farklılaşan temel motivasyonları ve göç tecrübeleri nelerdir?
1989’da Sovyet ülkelerinin çözülüş sürecinde kadın ağırlıklı göçmenler Türkiye’ye göç etti. Bu kadınlar bizde daha çok ‘Natasha’ olarak konumlandırılan ve cinsel nesneye dönüştürülmüş bir kadın imgesi üzerinden değerlendirildi. Çünkü ‘valiz ticareti’ ile başlayıp daha sonra insan kaçakçılarının ve insan bedeni üzerinden para kazanan kişilerin alan oluşturduğu mafyöz örgütlenmelerin oluştuğu bir süreçte sadece Türkiye değil, dünyanın her yerine kadın bedeni üzerinden bir yol açıldı. Bunun dışında kadınlar temizlik, yaşlı ve çocuk bakımı gibi daha çok ev içi alanlarda konumlandırıldı. Bakıldığında küresel emek pazarı üzerinden kadının hareketliliği artmış fakat bu hareketlilik kaliteli midir? Kadını güçlendiren bir hareketlilik midir? Değil. Göçün temel motivasyonu öncelikli olarak daha iyi bir hayat. Bu kalıcı bir hedef de olabilir geçici bir süreyle de olabilir. Türkiye’den 1960’lı yıllarda giden göçmenlerin bir bölümü bakıldığında kadınlardan oluşur. Bu göç hareketinin sonunda kalıcı olanlar da oldu, geçici olanlar da. Büyük bir bölümü göç ettiği yerde kaldı ve şu anda onların çocuklarının çocukları da orada yaşıyor. Bunu hedeflememişlerdi. Kısa süreli ekonomik refah bu noktada tetikleyiciydi.

► Geleneksel aile bağlarının ve toplumsal cinsiyet rollerinin göçmen kadınların hayatı üzerine etkileri nelerdir?
Kadınlar üniversiteden evine dönerken dolmuşta öldürülüyor, işinden çıkıp evine giderken kapısının önünde saldırıya uğrayıp öldürülüyor. Bu kadar örneğin olduğu bir ülkede göçmen kadınların koşullarını düşünmek dahi istemiyorum çünkü sağlıklı bir ortamda yaşamıyorlar. Şiddete de maruz kalıyor, tacize de maruz kalıyor. Göçmen kadınları iş alanında, istihdamda görüyor muyuz? Kadınların çalışma hakkı, dil eğitimi, meslek alanına dahil olmaları yönünde ne tür çalışmalar var? Bağımsız bir göçmen kadın imgesi ne yazık ki yok. Göçmen kadınları güçlendirecek bir çalışma da yok. Gaziantep’teki deneyimlerimden yola çıkarak söylemem gerekirse çok güçlü kadınlar da var.

► Göç sonrası kadınların yaşamında evlilik yaşının yükselmesi, kız çocuklarının eğitime katılımının artması, doğurganlığın azalması gibi birtakım yeni normların tetiklendiğini söyleyebilir miyiz?
Bu kadınların her birinin yaşam alanları ve sorunları farklı. Kadınlar “Ben eğitim almak istiyorum” dediklerinde eğitime erişebiliyor mu? Geniş kapsamlı olacak şekilde tüm hükümet politikalarının ve kurumsal yapıların, sivil toplum örgütlerinin bu alanda üniversitelerin de dahil edilmesiyle birlikte ortak çalışma alanlarının yaratılması gerekiyor. ‘Geçici dahi olsalar’ kadınların güçlenmesi, bilinçlenmesi, eğitime katılması, kendi ayakları üzerinde durması, kararlarını kendisinin verebilmesi yaşadıkları, olanakları ve sınırlılıkları bağlamında değerlendirilebilir.

yersiz-yurtsuzlugun-kadin-hali-698111-1.

SÖZLEŞMELER GÖÇMENLER İÇİN DE GEÇERLİ

► İstanbul Sözleşmesi’nin mülteci kadın ve kız çocuklarının yasal hakları açısından önemine dair ne söyleyebiliriz?
Tabii ki tüm bu alanda kadına şiddetin önlenmesi, kamusal alanda görünürlüğü, kadının güçlendirilmesi yönünde yapılan düzenlemelerin olması uygulandığı anlamına gelmiyor. Bununla birlikte uygulanabilir hale getirilecek yasal bir dayanağın olması çok önemli. Şimdilerde Avrupa’yla olan sınır kapıları açıldı ve hangi milliyetten olursa olsun pek çok göçmen yollara döküldü. Tüm bu maddelerin hangisi uygulanabiliyor olabilir? Yasal düzenlemelerin uygulanabilir hale getirilebilmesi bağlamına dikkat etmeliyiz. İstediğiniz zaman kaldırıyorsunuz bahsi geçen yasal düzenlemeleri, belli politik zamanlarda yeniden ortaya koyuyorsunuz.

► Entegrasyon politikaları ve göçmenler üzerinden her alanda karşılaşılan ırkçılık konusunda ne söyleyebiliriz?
Öncelikle, entegrasyon politikaları hiç mi yok derseniz, var. Biraz araştırırsak hem göçmenlerin kendilerinin kurduğu sivil toplum örgütlenmeleri hem de pek çok göç derneği mevcut. Sendikalar bugün hem istihdam alanı olarak hem de farklı meslek gruplarını içinde barındırıyor olması anlamında kıymetli. Okullarda, eğitimde göçmen çocukların desteklenmesi gerekiyor. Ailelerin eğitim sisteminde daha güçlü kılınması için birtakım politikalar üretilmeli. Aynı şekilde sosyal hizmet kurumlarının varlığı, kadınların karşılaştıkları sorunların aşılmasında önemli bir yere oturuyor. Irkçılığa içkin her türden söylemle ilgili yasal yaptırım gerekiyor. ‘Göç toplumları’ kavramını kabul etmemiz şart. Artık saf bir toplum yapısının bulunduğunu iddia etmek imkânsız ve beraber, bir arada yaşamı kurmamız gerekiyor.