VALLAHİ de billahi de YESEKE… Ne desek boş, ne söylesek anlamsız. Çünkü delilere akıl vermeye çalışıyoruz. Her seferinde delinin deliliğini unutuyoruz. Deliye bir şey anlatmak zor, bebek gibi mızmız, her istediğini istemediği kadar almış, şımarık bir bebeye ise daha zor… Çılgın bebek direksiyona geçti, herkes otobüsün içinde, yamaçlardan, sakat ortamlardan ayakları pedala da yetişmiyor. Ayaklarına […]

VALLAHİ de billahi de YESEKE… Ne desek boş, ne söylesek anlamsız.

Çünkü delilere akıl vermeye çalışıyoruz. Her seferinde delinin deliliğini unutuyoruz.

Deliye bir şey anlatmak zor, bebek gibi mızmız, her istediğini istemediği kadar almış, şımarık bir bebeye ise daha zor…

Çılgın bebek direksiyona geçti, herkes otobüsün içinde, yamaçlardan, sakat ortamlardan ayakları pedala da yetişmiyor. Ayaklarına tahta koymuş, yetişemiyor hala. Ekşi bebek, sinirlendikçe terliyor, ekşi ekşi…

Çevresindekilerin de tadını kaçırıyor. Sürekli ağlıyor, zırlıyor. Arada konuşuyor… Onu sevenler de ne yapsın garibanlar? Bebek efendi konuştu diye seviniyor. Sonra yine ağlıyor. Zaten bebek olduğu için hiçbir şeyi de bilmiyor. Bildiği tek şey oyuncaklarını kırmak, dağıtmak, evi talan etmek, oraya buraya koşturmak… Sevimsiz de bir bebek… Bebek görünümlü dertli kasa.

Kendini de biliyor, o yüzden herkese kızıyor. Bebekliğinin yıllar önce geçtiğinin de farkında değil, hala aynı kıyafetleri giyiyor. Giyinmeyi de bilmiyor, yürümeyi de beceremiyor. Hep tökezliyor, onu sevenler de kıramıyorlar kendisini pohpohladıkça pohpohluyorlar… Bebeğin kafası hep atık. Altında Merso, her gün terso bebek. Oh bebek bitirdin hepimizi, kuruttun nehirlerimizi, ormanlarımızı, kuşlarımızı, balıklarımızı. Senin umurunda değil çünkü sen kendini inandırmışsın diğer herkesten farklı olduğuna. Farklısın evet, çünkü hala bebeksin. Bebeksi bir yanın da yok ama nedense hala bebeksi Benjamin efendi gibi. Benjamin dediysem, malum döviz değil, Button olandan. Genel kültür gerekiyor bazı şeyleri anlamak için. Bebeklerde pek oluşamıyor. Çünkü bebek hep pusette, hep koruma altında, hep kucakta, hep pamuklar içinde. Bebek okumuyor daha. Okuma öğrendi de diyemeyiz, hep eşine dostuna anlattırıyor, onları da dinlemiyor. Dinlememek için daha da çok ağlıyor, hep çok sesi çıkıyor.

Her şeyin en pahalısından aldık bebeğimize ama bebek yine mutlu değil. Hep tatsız. Adeta tatsız bir krallığın tatsız kralı… Krallıkta kimsenin keyfi yok. Soran olursa basın özgür, ifade özgürlüğü var, öğrenciler hür, sokaklar emniyetli, herkes krala ve krallığa biat ediyor, en süper krallık Bebek Krallığı, en imrenilen ülke Bebeland, en sevilen şarkı Bebeler, en güzel ülke Bebekya..

Bizim bebeksinin hangi yemeyi yiyeceğini ailesi seçince olanlar oldu. Vay efendim ben bunu yemem, bu mama yanlış mama, bu mamayla beni hasta edeceksiniz, benim zaten sindirim sistemim böyle şeylere alışık değil, vay efendim bu besinlerin içinde benim bebeksi tenimi bozacak içerikler var, vay efendim bu mamaları yurt dışından getirdiniz, bu mamalar benim istediğim mamalar değil diye… Bir yaygara kopart sen… Günler boyu ağladı, zırladı bebek.

Sonunda mahalleli bıktı bu bebeğin kulak tırmalayan sesinden. –Gel bebişim, sana istediğin mamadan alalım dedi… Bebek bunun üzerine yine rahatladı ama kendisinin bebek olduğunun da farkına vardı. Kundağına sarıldı, sağa sola sinirli bebek gözleriyle baktı, çevresindekilere veryansın etti. Bu iş böyle olmayacak, bana bebekliğimi yaşatmayacak bunlar diye kafalara girdi. Çevresindeki herkesten korktu, çekindi… Kimseye güvenemez oldu. Diş kaşıma oyuncağına bile kötü gözle bakar oldu. Bebek tedirgin, bebek mutsuz ve daha fenası bebek feci halde yaşlı.

YESEKE diyerek başlamıştık, YESEKE diye de bitirelim.

En büyük kötülüğü hep dışarıda aramayalım. Kötülük içimizde. Yıllar sonra bu ‘YESEKE’lilere neler söylenmiş, neler vaat edilmiş, nasıl neler neler önerilmiş onları öğreniriz belki. ‘Belki’ diyorum çünkü yarınlar yakın. Havalar da fena değil gibi.

Bu havalar insanı pişik yapar aman dikkat.

Herkes kendi aklını kullansın, başkasından ödünç almasın.