Google Play Store
App Store

Sıcak sonbaharın ardından aralık ayında birçok kentte rekor yağış görüldü. Son olarak Antalya Manavgat’ta yaşanan su baskını endişeleri artırdı. Prof. Dr. Murat Türkeş, “Geçici çözümler çare olmuyor. Suyu emecek yeşil alanların olmayışı yağışların sele dönüşmesine yol açıyor. Doğal bitki alanları peyzaja açılmalı” dedi.

Yeşil alan yok, su baskını var
Manavgat’ta yaşanan selde mahsur kalanlar kurtarıldı, çalışmalar sürüyor. (Fotoğraflar: AA)

Ebru ÇELİK 

Kurak geçen sonbaharın ardından aralık ayında ani ve yoğun yağışlar kuzeyden güneye kimi zaman can kaybıyla sonlanan sel ve heyelanlara yol açıyor.

Son olarak Antalya’nın Manavgat ilçesinde 2 saat içerisinde metrekareye 106,6 kilogram yağış düştü. İlçede kuvvetli sağanak nedeniyle ev ve işyerlerini su bastı, 236 kişi mahsur kaldı. AFAD ve jandarma ekipleri mahsur kalanları tahliye etti. Ekiplerle ev ve iş yerlerinde temizlik çalışmaları ile hasar tespiti yaptı. Aşırı sağanak nedeniyle oluşan su baskını ve sel felaketi için yurttaşlar kalıcı çözüm talep etti. Manavgat’ta yaşanan sel felaketi endişeleri artırdı.

BİTKİLER SÜNGER GİBİ

Boğaziçi Üniversitesi “İklim Değişikliği ve Politikaları Uygulama ve Araştırma Merkezi” Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Murat Türkeş, “Neyi bozduysak onu düzelterek işe başlamamız gerekiyor" dedi.

Bu gibi sel felaketlerini en aza indirmek için hem kentsel yapıyı, hem alt yapıyı değiştirmek, güçlendirmek gerektiğini aktaran Türkeş şöyle konuştu: “Bu şekilde kentlerin yakın çevresindeki alt yapıyla birlikte çoğu zaman birkaç saatte gelişen çok kuvvetli sağanağın yol açtığı etkisinden kurtarmak gerekiyor. Kentlerde ve kent çevrelerinde alt yapı açısından geleneksel mühendislik çalışmaları yapılmalı. Kanalizasyon sistemi dışında kentlerin yakın çevresinde yağmur suyunu toplayan yağmur kanalları ve suyu, sel, su baskını gibi felaketlere yol açmadan uygun şekilde akarsulara ya da denize boşaltabilecek diğer mühendislik önlemleri de var.”

Prof. Dr. Murat Türkeş
Boğaziçi Üniversitesi Öğretim Üyesi

İklim felaketlerini yaratanın da etkilenenin de insanlar olduğunu vurgulayan Türkeş sözlerini şöyle sürdürdü:  “Bu anlattığım uygulamalar var ve dahası da yapılabilir ancak yeterli olmayacaktır. Kentlerde yeşil alan yoksunluğu, doğal toprak örtüsünün giderek azalması, betonlaşması, asfaltlaması, konut yoğunluğunun artması yani resimdeki siyah şekle dönüşmesi bu tür kuvvetli yağışları ememediği için hızla yüzeysel akışa, su baskınlarına, sele dönüyor. Böyle kentler, sıcak dönemlerde de sıcak hava dalgalarının daha şiddetli olmasını sağlıyor. Dolayısıyla kentlerin doğal coğrafyasını yok eden, doğal bitki örtüsünü yeniden hem peyzaj amaçlı aşırı yağışlara bağlı selleri, aşırı su baskınlarını önlemek ya da en aza indirmek kentlerdeki yeşil örtüyü artırmak gerekiyor.” Türkeş bu şekilde kentlerin sünger görevi görerek suyu yüzeyden emdiğini belirtti.

İklim felaketlerinden en çok etkilenen kesimin yoksul kesim olduğunu aktaran Türkeş, yoksul, emekçi, işsiz ve göçmenlerin yaşadığı plansız dere yataklarında, kanalın içinde, taşkın ovalarda kalan insanların en çok etkilendiğini ve yalnızca ülkemizde değil dünyanın her yerinde durumun bu olduğunu söyledi.

SUYU EMECEK TOPRAK YOK

Türkeş son olarak şunları kaydetti: “İnsanların betonlaştırdığı yani insanların kenti getirdiği durum sebebiyle bu felaketler yaşanıyor. Kentin doğal coğrafyası bozulmasaydı, çayları, akarsuların yatakları, ormanları bulunsaydı yüzeysel akış, seller normal yoluna devam edecekti. Dolayısıyla neyi bozduysak önce orayı tamir etmekten başlamamız gerekiyor."