Dennis Meadows: “Sürdürülebilir kalkınma, tıpkı barışçıl savaş gibi saçma bir kavramdır. Sürdürülebilir herhangi bir kalkınma...

Geçen hafta Katar’ın başkenti Doha’da yapılan Birleşmiş Milletler dünya iklim konferansı, “dünyanın geleceği tartışmalarını” alevlendirmesi dışında pek bir işe yaramadı. “Ne olacak bu dünyanın hali?” sorusunu ciddi anlamda ilk soranlardan biri olan ABD’li Prof. Dr. Dennis L. Meadows bile, “artık bu tür konferansları izlemekten vazgeçtiğini” söylediğine göre, herhalde bundna sonra benzeri konferanslar düzenlenmez.  Meadows’un deyimiyle “sadece bir seremoni” olan bu konferansı bir yana bırakalım ve bu vesileyle biz en iyisi Meadows’ı yakından tanıyalım.  
Meadows, çevre, iklim, sera gazı emisyonu gibi konularda dünyanın önemli otoritelerinin başında geliyor. Meadows adını dünya ilk kez 1972’de yayınlanan Büyümenin Sınırları (The Limits to Growth) adlı bir rapor kitapla duydu. Uluslararası düşünce kuruluşu Club of Rome tarafından Meadows yönetimindeki bir ekibe hazırlattırılan rapor, halen dünyada alanında tek sayılıyor. Aslında kitap, dünya ekonomisinin geleceğini araştırmak için yapılan bir çalışmanın ürünü. Kavramsal arka plan ve benimsediği yöntem açısından oldukça orijinal olan bu çalışma, özetle, işlerin olduğu gibi gittiği bir dünyada ekonomik büyümenin tepe noktasına ulaştıktan sonra sistemin çökeceğini, üstelik bunun 21. Yüzyıl’ın ortalarına doğru gerçekleşeceğini söylüyordu. Kapitalizmin altın çağına ul
aşıldığına inanıldığı bir dönemde yayınlanan bu rapor,kapitalizmin tozpembe gelecek tablosunu bir hayli bozdu.


Bir sistem analizi ve bilgisayar simülasyonlarına dayanarak yapılan araştırma çağına göre oldukça bilimsel tabanlı bir öngörüler bütününü ortaya koyuyordu. Bu öngörüler, küresel etkisi olan beş değişkenin ilişkilerini gösteren bir modele dayanıyordu. Bunlar, sanayileşme, nüfus artışı, yetersiz beslenme, hammaddelerin sömürülmesi ve habitat tahribiydi. Meadows ve ekibi bu araştırmayla büyüme bu hızda ve bu biçimde sürerse, kaynakların tükeneceğini açık bir biçimde ortaya koyuyordu.


Kitap bazı güncellemelerle o gün bu gündür tartışılıyor ve Meadows da kehanetinin çıktığını yineleyip duruyor. Dennis Meadows ile Almanya’nın ciddi gazetelerinden Frankfurter Allgemeine Doha şiklim konferansı vesilesiyle bir görüşme yaptı. Joachim Müller-Jung’un sorduğu sorulara Meadows şu cevapları verdi:


BU TÜR KONFERANSLAR SAÇMALIK

Doha iklim konferansındaki ilkim görüşmelerinden ne bekliyorsunuz?
Hiçbir şey. Kopenhag’tan sonra bu tür iklim etkinliklerini takip etmeyi bıraktım. Bu temelde bir saçmalık. İnsanlar ciddi ama süreç içinde hiçbir anlamlı şey ortaya çıkmıyor. Bence, bu arada bunun ciddi bir şey olduğunu düşünen de kimse kalmadı. Bu sadece bir seremoni, başka da bir şey değil.

Geleceğin bir sorunu olarak iklim değişikliği yeterince ciddiye alınmıyor mu?
Aksine ama iklim değişikliğinin durdurulması çok zor bir sorun. Başkalarının çok sonra yararlanacağı bir şey için birisinin bugün acılara katlanması ve kurban vermesi gerekiyor. İnsanları bu tür davranışlara seferber etmek için demokratik sistemler açıkçası aciz. İklim görüşmelerinin temel fikri olan tehlikeli kürsel ısınmayı küresel çapta iki derece indirmek pratik olarak böylece neredeyse imkânsız hale geldi. Ve bu iki derece ısınma bile başlı başına bir felaket olur. Bu yılki havadaki karbondioksit artışı geçmiş yüzyıllarda hiç olmadığı kadar daha hızlıydı.
Bilimin etkin yardımıyla da politika ilerlemiyor. İnsanları buna inandırmak için bilgi ve güç yeterli olmuyor mu?
Önce şunu söylemek zorundayız: Geçtiğimiz on yıllarda bir şeyler yapmayı kaçırdığımız için bugünlerde önemli bir iklim değişikliğinden korunmak gerçekten artık imkânsız hale geldi. Bu gün ısınmayı kapatmak için düğmeye basmak elimizde olsa bile artık çok geç çünkü çok büyük bir miktarda sera gazı çoktan atmosfere gitmiş durumda. Ne yapılmalı? Pratikte insanlık olarak bunu kavrayabileceğimizi düşünmüyorum. Koşullar arkamızda bıraktığımız 40 yıldakinden hiçbir zaman daha iyi olmadı ama biz başarısız olduk. Neden önümüzdeki 40 yılda bu sorunları çözebilir hale gelelim ki?

ENERJİ TÜKETİMİNİ AZALTMAK GEREKİR

Sizden sürdürülebilirlik, nitelikli büyüme ve sanayi devrimi konularında dönemeci aşmak için vizyoner bir şeyler söylemenizi beklerdim.   Sürdürülebilir kalkınma, tıpkı barışçıl savaş gibi saçma bir kavramdır. Sürdürülebilir herhangi bir kalkınma yoktur. Yeşil sanayiyle ilgili bir şey söylemek gerekirse, bu sadece bir fantezidir. Gayri safi yurt içi hâsılayı enerji tüketiminden ayırma düşüncesi var. Bunun için ama hiçbir deneysel kanıt yok. Her yerde, nerede gayri safi yurtiçi hasıla artarsa, enerji tüketimi de artar. En son, biraz daha düşük bir büyüme oranıyla gayri safi yurtiçi üretimin artması olabilir ki, biz buna nispeten ayrıştırma diyoruz. O da daha az otomobil üretmeyle ve sağlık sektöründe daha fazla enerji kullanımıyla falan mümkün olur.  Ama sanayi altyapısının küçük değişikliklere uğratılmasıyla, mümkün olan en hızlı bir biçimde sera gazı salınımını yarı yarıya azaltmak,  yani asıl önemli olan şeye ulaşmak mümkün değildir.

Ancak bu konuda belirleyici olan soru tüketilen enerjinin nereden geldiği.  Dekarbonizasyon fikri, yani petrol, kömür ve gaza bağımlı hidrokarbon ekonomisinin sonu… Alternatifler ile bunu başaramaz mıyız?
Ben buna inanmıyorum.  2005 yılına kadar ekonomideki her konjonktürel durgunluk enerji kullanımında da gerilemeye yol açtı. Ama o tarihten bu yana sebep – sonuç yapısı tersine döndü: Nerede enerji kullanımı azalıyorsa, orada ekonomi de kötüye gidiyor ve gayri safi yurtiçi hasıla da azalıyor. Ben, enerji kullanımının azalacağı ama aynı zamanda ekonomik büyümenin süreceği bir yol bulacağımıza inanmıyorum.

Hızla yenilenebilir enerjiye geçiş daha mantıklı olmaz mı?
Tabii bu anlamlı. Ne zaman çatılardaki güneş enerji panellerini ve rüzgar değirmenlerini görünce mutlu oluyorum. Ama yenilenebilir enerji nerede kullanılıyor etrafınıza bakın. Yeşil devrim sadece bir fantezi.

NÜKLEER ENERJİ MÜKEMMEL BİR SOYGUN

Mesaj şöyle mi algılanmalı, önce fosil yakıtları kullanmaya devam? Kesinlikle değil, bu bir felaket olurdu.  Bugünkü enerji kullanımı bizi felaket bir iklim değişikliğine götürecek. Bu nedenle ben bu konuda mutlu olamam. Ama aynı zamanda da petrolümüz bitmekte. Alman Energy-Watch-Gruppe iki yıl önce, 2030 yılına kadar petrol üretiminin yarıya ineceğini söylüyordu.

Haklılar mı?

O zamana kadar petrol üretiminin üçte bir artacağını söyleyen Uluslararası Enerji Ajansına göre daha haklılar. Bunu söyleyenler, Birleşik Devletlerin yeni Suudi Arabistan olacağını iddia edenlerle aynı insanlar. Yenilenebilir enerjiye ihtiyacımız var çünkü petrol bitiyor ve bunu bir biçimde, bir zaman karşılamak zorundayız. Ayrıca şunu da söylemek gerekir: Güneş enerjisi panelleri üretmek ve rüzgar değirmenleri kurmak için de bir miktar petrole ihtiyaç var.

 Sistemin çökmemesi için bir enerji devrimine ne kadar zaman vermek gerekir?
Bu tür şeyler on yıllar içerisinde gelişir. Fukushima ayrıca gösterdi ki, nükleer enerji bir sorumsuzluk, sonuçta mükemmel bir soygun. Bir nükleer enerji santrali kurulduğunda 20 yıl kullanımını mümkün ama ondan sonraki yüz bin yıl birileri ortaya çıkan pislik için ödemek zorunda.  Ve bu tehlikeli de. Annemin ben küçükken bana verdiği en önemli derslerden biri şuydu: Kaybetmeyi göze alamıyorsan, oynama.


ABD SUUDİ ARABİSTAN MI OLUYOR?
Birleşik Devletlerin yeni bir Suudi Arabistan olmasını görecek miyiz? Belki, Birleşik Devletlerde, Suudi Arabistan’dan daha fazla petrol üreteceğiz.  Ama bu ne anlama gelir? Arapların ürettiği petrol altıdan sekiz dolara kadar,  bizim petrol varil başı 60 – 80 dolara kadar fiyata sahip olacak. Suudi Arabistan, ürettiğinden ihraç edebilecek kadar çok petrol üretiyor. Birleşik Devletler hiçbir zaman bizim ihtiyacımız olan kadar da petrol üretemeyecek. World Energy Outlook’ta, bütün Kuzey Amerika’nın ve Kanada’nın tümünün petrol ihraç eden ülke olacağı belirtiliyor. Amerika kendi insanları ve kurumlarının para kazanması için on yıl mühleti garanti altına alacak ve bu sırada çevre zararları önemli oranda artacak, yirmi ya da otuz yıl sonra aynı bu günkü sorunlarla ortada duruyor olacağız. Bunun için Almanya’da ya da başka bir yerde petrol fiyatlarının düşeceğini asla düşünmeyin.  Bazı insanlar doğalgazı ucuz bir çözüm olarak düşünüyor. Evet, bu anlamda doğalgaz fiyatları bizde oldukça ucuz. Çünkü yalınızca, doğal gazı biz ihraç edemediğimiz için ucuz. Hydraulic fracturing kimyasal işlemler sonrasında “şeyl gazını” kullanıma kazanmak ve bunun bize ucuz enerji sağlayacağını düşünmek saçmalık. Bugün gaz üretim maliyeti yaklaşık 8 dolara geliyor ama satışı 3 dolara gidiyor. Bu bir zaman gelir, iflas eder.    

En acil olan sorunlar hangileri?

Nüfusun katlanarak büyümesi ve sanayi. Bu 20 yıldır böyle. İklim değişikliği, besin yetersizliği, çevresel hasarlar sadece belirtiler. İklim değişikliğini kontrol altına alsak da hiç bir şeyi değiştiremeyiz. İnsanlık için en acil sorun, çok açık olarak, insanın sürekli artan enerji ve hammadde tüketimi.  Bu sorunu çözmediğimiz müddetçe, diğer problemler sadece daha da büyüyecektir.
Birçokları sürekli hızlanan iklim değişikliği sonrası meydana gelen değişiklikleri en acil küresel sorun olarak görüyor çünkü insan tarafından yaratılmış bu problem kuraklık, besin kıtlığı gibi insanlık sorunlarına neden oluyor.
Ben buna inanmıyorum. Kansersiniz ve bu nedenle başınız ağrıyor: Sorun baş ağrısı mı? Hayır. Ben baş ağrınızı geçirebilirim ama kanser yine orada duruyor.

İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ DURSA DA FELAKET KAPIDA

İklim değişikliği kitlesel kurbanlara neden olmuyor mu?
 İklim değişikliği çok sayıda kurban ve can alacak. Ama asıl merkezi sorun bu değil. Büyüme iklim değişikliğine neden oldu. Büyüme kanser, iklim değişikliği baş ağrısı. Ne zaman iklim değişikliğini kontrol altına alsak bile, susuzluk, yeni salgınlar ya da açlıkla mücadele Etmek zorunda kalacağız. Er ya da geç  nüfus artışı duracaktır. Doğru, iklim değişikliğini yavaşlatmak zorundayız ama bununla her şeyin değişeceği yanılsaması yaratmamalıyız.

Hepimiz bedava güneş enerjisi çok daha fazla kullansaydık sorunların önemli bir kısmı zaten hemen çözümlenmiş olmaz mıydı?
 Benim çatımda güneş panelleri var ve ben evimi ormandan alınan odunla ısıtıyorum ama benim 10 hektar da arazim var. Yeryüzündeki 7 milyar insanının sorununu bu biçimde çözebileceğimize inanmayın. Yenilenebilirler sadece elektrik üretimi için.  Ama bizim ihtiyacımız olan şey yakıt ve sanayi için ısı.   
Sizden şimdi hiçte iyimserlik akmıyor? 
Yakında 8 milyar insanın dünyada araç sürdüğünü düşündükçe çözüm nerede duruyor olacak? Geçtiğimiz 300.000 yıllık insanlık tarihi boyunca her zaman bir çözüm olmuştur. Kesin olan şu: Bir zaman sonra enerji tüketimimizi radikal azaltmak zorundayız, çünkü katlanarak büyüme sonsuza kadar süremez.

İNSANLAR SADECE PARA İÇİN TEKNİK KULLANIR

Teknik gelişmenin birçok sorunu azaltacağına inanmıyor musunuz?
Belki geciktirir ama çözemez. Ben kesinlikle bir teknolojisi tutkunuyum ama teknolojinin sınırlarını da biliyorum. İnsanların para kazanma şansı gördükleri yerlerde teknolojinin başarılı olma şansı var. Teknik bu zamana kadar olan sorunları çözmedi. Neden bundan sonra gelecekte başka olsun?

Enerji kullanımını azaltma dışında anlamlı bir reçeteniz yok yani?
Benim bir konseptim yok.  Gerçekten, ne olacağını bilemiyorum. Bu  “roller coaster”da olmak gibi bir şey. 1972 yılında kitabımızı yayınladığımızda şöyle sorduk: Roller coaster’a binmek istiyor musunuz? Evet ya da hayır! Hız trenine bindik. Şimdi sürekli daha hızlı daha hızlı gidiyoruz ve giderek hızla kontrolü kaybediyoruz. Hızının en yüksek noktasına gelmiş bir roller coasterda insan ne yapar? İnsan yaşamak ayakta kalmak için her şeyi yapar. Orada duruyoruz işte biz şimdi.