Erdoğan-Trump telefon görüşmesinin ardından gelen Washington açıklamasını başlıktaki gibi yorumlamayan yok: ABD nihayet Turkiye’nin Fırat’ın doğusunda uzun süredir hazırlandığı operasyona onay verdi.

Bu onayın Trump tarafından verildiği ve Erdoğan’ın “Sizin sözünüzü dinlemiyorlar” diye yakındığı ABD savunma ve dışişleri bürokratları tarafından benimsenmediği biliniyor. ABD yönetimi içinde Suriye politikasında ciddi bir değişme anlamına gelen Beyaz Saray açıklamasına direnenler olacağı kesin.

Türkiye, Kuzey Suriye’ye kısa süre içinde operasyon yapacak” açıklamadan sonra o “kısa süre”yi uzatmaya çabalayacaklar ne kadar başarılı olacak, Trump bu kez sözünü ne kadar geçirecek, göreceğiz.

Ancak şimdi, belki siz bu yazıyı okurken Suriye’ye girilmiş olması veya bir ay kadar sonra Washington’da Erdoğan-Trump görüşmesine kadar işi sündürme arasında salınacağımız bir sürece girdik.

ABD’nin “yeşil ışığıSuriye ve bölge denkleminde önemli yeni gelişmelere kapı araladı.

Pazar günkü açıklamanın en travmatik etkisini Kürtler hissetmiş olmalı. “ABD Silahlı Kuvvetleri, bu operasyonu desteklemeyecek ya da bu operasyona dahil olmayacak.” Yani; ne belkemiğini YPG/PYD oluşturduğu için Türkiye tarafından PKK ile eşitlenen SDG’nin yanında ne de Türkiye’nin yanında pozisyon alacak.

Bu, eğer yapılan açıklamanın dışında bazı anlaşmalar yoksa, şimdiye kadar desteklediği ve DAEŞ’e karşı en önemli müttefiki saydığı SDG’yi Türkiye’nin bölgeden süpürüp atmasına izin vermesi anlamına geliyor.

Kürtlerin travmasının olası sonuçlarını, Irak gazisi Demokrat Kongre Üyesi Ruben Gallego şöyle ifade etti: “Türkiye’nin kuzey Suriye’ye girişine izin vermek Orta Doğu’yu en istikrasızlaştırıcı adım olacak. Kürtler bir daha asla Amerika’ya güvenmeyecekler. Kendilerini korumak için yeni müttefikler ya da bağımsızlık peşinde koşacaklar.

İşin Türkiye’yi ilgilendiren kısmı ABD’nin güvenilmezliğini Kürtlerin bir kez daha görmeleri olmayabilir. Ancak, yeni müttefikler arayacaklarsa, bakacakları yerler belli: Türkiye’nin şimdiye kadar birlikte hareket ettiği Rusya ve İran ile baştan beri doğrudan hedef tahtasına oturttuğu Şam yönetimi.

Rusya ve İran, Suriye’nin toprak bütünlüğüne vurgu yaparken Türkiye’den hep farklı bir yerde durdular ve sınır boyunca “güvenli bölge” adı altında da olsa bir alanın Türkiye tarafından kontrolünü Suriye’nin toprak bütünlüğüne bir darbe olarak da gördüler.

Uzun zamandır dillendirdiği bir adımı atarak Suriye’ye girmek, Türkiye için, Rusya ve İran’la olan ilişkide sorunlar çıkması, ilişki kurması çok daha hayırlı olabilecek Şam yönetini ile çatışma riskinin daha artması anlamına gelecek.

Trump’ın bu gelişmeye yol açan tavrı, onun politikalarının bel kemiğini oluşturan yaklaşımının bir sonucu. Suriye’de daha fazla para harcamak istemiyor ve mümkünse kendi işlerinin başkalarının parası ve canıyla yapılması peşinde: “ABD onları (DEAŞ’lı tutukluları) yıllarca ve Birleşik Devletler vergi mükelleflerinin ödeyeceği büyük bedel karşılığı tutmayacak. Şimdi son iki yıldır orada yakalanan IŞİD savaşçılarından Türkiye sorumlu olacak.

Erdoğansayı abartılıyor” dedi ama 10-11 bin civarında DEAŞ’lının kuzey Suriye’de kamplarda tutulduğu biliniyor. Kimsenin istemediği ve Suriye’ye girmesine yaktığı yeşil ışıkla ABD’nin Türkiye’nin sırtına sardığı bu IŞİD’cilerin maliyeti yalnızca Türkiyeli vergi mükelleflerinin parası olmayacak. Onları yıllarca tutmak ciddi güvenlik ve istikrar sorunları yaratacak!

Bu yeni durum, Türkiye’nin Suriye’ye girişini kolaylaştırsa da çıkışını çok daha zorlaştıracak gelişmelere gebe!