Yeşilçam'da erotik film furyası: Günah keçisi kadınlar oldu
70’li yıllarda Türk sinemasında esen erotik film furyasında erkek oyuncular kariyerlerini büyüterek sürdürdü, kadın oyuncularsa ‘yok oldu.’ Yeşilçam üzerine çalışmalar yapan Güngör bu durumu, “Kadınların arzusu kötü bir karakter olmakla eşleştirildi. Bu ikiyüzlülük” sözleriyle anlattı.
Sarya TOPRAK
Yeşilçam üzerine çalışmalarıyla bilinen Hakan Güngör erotik filmlerde yer alan kadınların kariyerlerinin nasıl yok olduğunu sosyal medyada paylaştı. Bu paylaşım erotik film tartışmasını yeniden alevlendirdi.
Ülkede 60’lı yıllardan itibaren başlayıp 70’li yıllar boyunca süren sol dalga her alanı etkiledi. Özellikle sinemada toplumcu gerçekçi filmler çekildi. Egemenler de bunun üzerine bu filmlerin karşısına erotik filmleri koydu. Bu filmlerde oynayan kadınlar sonrasında günah keçisi ilan edildi ve çoğunun kariyeri sonlandı.
İtalyan uyarlaması olan “Beş Tavuk Bir Horoz” filmiyle Yeşilçam'da 'erotik filmler furyası' başladı. Çekilen filmler özellikle isimlerinden ötürü şu günlerde gülünç olarak anılsa da o dönem büyük bir yaygınlığa ulaşmıştı. Filmlerdeki erkek oyuncular genellikle jön erkekler değil aksine yoksul, işçi sınıfından erkekler gösterildi. Batılı tarzda yaşayan erkeklerin iktidarsız olduğu, bu adamlarla evlenen kadınların ise tatminsiz olduğu empoze edildi. Çoğunluğu erkeklerden oluşan geniş bir izleyici kitlesi oluştu. Bu furyanın sona ermesiyle erkek oyuncular, yönetmenler, yapımcılar hayatlarına olduğu yerden devam ederken kadın oyuncular ise tersine bir durum yaşadı.
“Biz Güzel Bir Aileyiz, Sanatımı Koru Ey Tarih” gibi kitapların yazarı Hakan Güngör “erotik film” furyasını değerlendirdi. Güngör, erotik film furyasının başlangıç filminin hangisi olduğunun tartışmalı olduğunu belirterek Lando Buzzanca’nın başrolünde yer aldığı filmlerin Türkiye’deki gösteriminin bir dönüm noktasını olduğunu ifade etti.
ERKEKLER SAYGIN ANILIYOR
Güngör sözlerine şöyle devam etti: “Burada kritik bir konu var. Bu filmlerde rol alan kadınların başına gelenler ve onlara yaşatılanlar… Öldürülen, intihar eden, şehir ya da ülke değiştirmek zorunda kalan, sinema sektöründe yoluna devam edemeyen, gündelik hayatında baskılara uğrayanlar var. Erkekler ise saygın isimler olarak anılıyor, kimi sinemada kimi tiyatroda yoluna devam ediyor. ‘Bana bu filmleri sormayın’ ya da ‘Ben zaten donumu çıkarmadım’ deyip çıkabiliyorlar işin içinden. Bazılarının erotik filmlerde oynadığı çoktan unutuldu. Bu ciddi bir ikiyüzlülük.”
Bu filmlerin yapımcı ve yönetmenlerinin filmlerine dair yorumları da ilginç olduğunu ifade eden Güngör, “Örneğin, krizdeki Yeşilçam sinemasını kurtardıklarını iddia ediyorlar. Ancak o yıllarda bu filmler dışında çekilen ve ciddi gişe yapan filmler de var. Dahası bu filmlerin yarattığı bir kriz de var; salonları işgal ettiler çünkü. Sektörü bu kadar domine etmeleri birçok sinemacının ve seyircinin sinemadan uzaklaşmasına sebep oldu. Zaten erotik filmler de çekmiş olan Yönetmen Aram Gülyüz, 2004’te bir söyleşisinde, 'Kriz filan hikâye. Tüm yapımcılar iş yapıyor diye böyle erotik filmler istedi' demişti” dedi.
Bir diğer iddianın da 'Türkiye’de bir tabu olan cinselliği öğrettik' şeklinde olduğunu söyleyen Güngör, “Kuşkusuz bu da bir çarpıtma. Filmlere biraz göz atarsanız bunun cinsellik öğretmek bir yana kadın cinselliğiyle ilgili ciddi manipülatif etkiler yarattığı görülebilir dedi ve ekledi: “Kadın arzusuyla 'kötü bir karakter olmak' bir tutuluyor. Cinsel saldırıyla taciz bir güldürü ögesi gibi gösteriliyor. Erkek ürünü filmlerde yaratılan kadın ve kadın cinselliği temsillerinin çarpıklıklarını net bir şekilde görülüyor.”
Bu filmlere 12 Mart ve sonrasının etkileri üzerinden bakmak gerektiğinin altını çizen Güngör erotik film furyasının toplumcu gerçekçi filmlerin karşısına çıkarıldığını belirtti. Bu filmler çekilirken Umut’un 1970, Gelin, Düğün, Diyet üçlemesinin 1973-74 yapımı olduğu düşünülürse devletin kültürel dayatmasının daha anlaşılır olacağını söyleyen Güngör sözlerine şöyle devam etti: “Filmler sansür kurulundan kolayca geçiyordu. Çünkü sevişme sahneleri kesiliyor, onaydan sonra parçalar yerine yerleştirilip vizyona sokuluyordu. Bu filmlerin bu şekilde gösterildiğini devletin bilmemesi imkânsız. Devletle yapımcıların kazan kazan durumu vardı. Sinema salonları bu filmlerle bir nevi ‘ehlileştirildi’, yapımcılar da ciddi paralar kazandı. Bu alışverişin faturası ise kadınlara ödetildi.”
∗∗∗
• SEHER ŞENİZ
1992 senesinde İntihar etti. İntihar mektubunda, “Nihayet bu iğrenç dünyadan gitmeyi başardım. Ölmenin, ölmeye çalışmanın bu kadar zor olduğunu söyleselerdi alay ederdim” dedi.
• ZERRİN EGELİLER
“Yaptığım filmlerden sonra seksten iğrendim. Çıplaklıktan nefret ettim” dedi. Üstelik devlet, uzun yıllar görmezden geldiği filmlere dur demeye karar verince hakkında soruşturma başlatılan isimlerden biri de Egeliler oldu.
• KARACA KAAN
İtibarsızlaştırılmaya ve aşağılamaya maruz bırakıldığını söyledi. Sonunda dayanamayıp İstanbul’dan ayrıldı. Saçlarını boyayıp başka bir şehirde yeni bir hayat kurmaya çalıştı.
• ARZU OKAY
Ticaret yapmak istedi. Dükkân kiralayacağında onu tanıyanlar ya rahatsız ediyor ya da dükkânı kiraya vermiyordu. “Toplum baskısına maruz kaldığım doğrudur” dedi. Sonunda Türkiye'de yaşamını sürdüremeyip Fransa’ya taşındı.
• FERİ CANSEL
39 yaşındayken Metin Ük adlı erkek tarafından öldürüldü. Yönetmen Yılmaz Atadeniz, “Feri ne çektiyse dilinden çekti. Adama hakaretler etmiş, erkekliğine dokunan laflar söylemiş ve adamı kışkırtmış. Dili yüzünden hem kendini hem adamı yaktı Feri” dedi. Katili savundu.
• ALEV ALTIN
Soyunması gereken ilk sahnede çekindi. Bu yüzden yapımcı, Altın’a yumruk attı. Cihan Demirci'nin belirttiğine göre son yılları borç içinde ve faturalarını ödeyemeden geçti. 36 yaşında hayatını kaybetti.