Almanya’da birkaç hafta önce kamuoyu yoklamalarında birinci parti olarak görülen Yeşiller, son anketlere göre az da olsa güç kaybederek, yeniden ikinci parti konumuna geldiler. Ancak oy kaybına rağmen sandıktan çıkacak tüm olası koalisyon seçeneklerinde anahtar parti konumundalar. Bu durum devam ederse, Yeşiller Eşgenel Başkanı Annalena Bearbock’un eylüldeki genel seçimden sonra merkezi hükümetin başına geçme şansı azalacak. İkinci parti de olsalar, ağırlığı onlarda olacak bir başka koalisyon seçeneği daha olabilir. Partilerin sembol renkleri nedeniyle 'yeşil-kızıl-kızıl' olarak adlandırılan yani Yeşiller-SPD ve Sol Parti‘nin oluşturacağı bir koalisyon. Her birinin şu anki anketlerde görülenden birkaç puan daha fazla oy alması halinde yapılabicek bu koalisyonda, en güçlü parti Yeşiller olacağı için Federal Başbakanlık koltuğuna da Baerbock oturabilir. Ancak Yeşiller, Sol Parti’nin uzlaşma mesajlarına rağmen bu seçeneğe uzak duruyor.

Peki birkaç ay boyunca birinci parti konumuna gelen Yeşiller neden güç kaybetmeye başladı?

Bu sorunun yanıtı parti yöneticilerinin son haftalardaki çıkışlarında gizli olabilir.

Özellikle eşgenel başkanlar Baebock ve Robert Habeck'la ilgili son gelişmeler bu partinin temel yönelimlerini önemseyen seçmenlerin bir bölümünü rahatsız ediyor.

Önce Baerbock'un son yıllarda milletvekili maaşının yanısıra kazandığı ek gelirleri beyan etmediği ortaya çıktı. Bu ek gelir, son zamanlarda Hıristiyan demokrat politikacıların bulaştığı yolsuzluk rakamlarının çok çok altında. Ancak kuruluşundan beri bu konularda duyarlı ve örnek bir tutum gösteren Yeşiller açısından ciddi bir sorun. Baerbock, partinin 'federal başbakan adayı' seçilmesinden çok kısa bir süre sonra ek gelirlerini beyan etmediğini farkettiğini açıklamış, bu durumu 'aptalca bir ihmal' olarak değerlendirmişti. Ancak medyanın geniş biçimde yer verdiği bu 'ilginç tesadüf' hem onun, hem de partinin inanırlığına zarar verdi. Bu arada kamuoyu Cem Özdemir'in de 'aynı hata'yı işlediğini, kendi açıklamasıyla öğrendi. Bu da, var olan rahatsızlığı daha da arttırdı.

Merkezinde Yeşiller'in yer aldığı daha ağır bir skandal ise Hessen eyaletinde yaşandı. Yeşiller, 2014 yılından beri bu eyalette Hıristiyan demokratlarla hükümet ortağı. Hessen hükümeti, yani CDU ve Yeşiller, sağcı terör örgütü NSU'yla (Nasyonal Sosyalist Yeraltı) ilgili dosyaların kamuoyuna açılması talebini reddetti. İkisi ölü, üç kişiden oluştuğu ileri sürülen bu örgütün 2000-2007 yılları arasında gerçekleştirdiği saldırılarda sekizi Türkiye kökenli göçmen olmak üzere 10 kişiyi öldürdüğü, onlarca kişiyi yaraladığı belirtiliyor. Bu örgüt ve saldırıların halen aydınlatılmamış olması, ilgili istihbarat örgütleri ve güvenlik güçlerine yönelik ağır kuşkulara (işbirliği, görmezden gelme, ihmal ya da beceriksizlik gibi) yol açıyor. Binlerce kişinin imzasıyla katıldığı bir kampanya, son cinayetini Hessen’de işlediği ileri sürülen NSU’yla ilgili gizli tutulan dosyaların açıklanmasını hedefliyordu. Yeşiller, CDU'lu ortaklarıyla birlikte bu talebi bir kez daha reddetti ve sözkonusu dosyaların 30 yıl daha gizli kalmasına karar verildi. Bu da aşırı sağla mücadele konusundaki iddialı olan Yeşiller’e olan güveni sarstı.

Bir diğer önemli skandal da eşbaşkanlardan Habeck'in başında askeri bir miğferle Ukrayna'da cepheden yaptığı açıklamalarla patladı. Başkan, başta ABD ve Polonya olmak üzere birçok transatlantik ittifak ülkesinin yoğun askeri destek verdiği Ukrayna'nın saldırgan Rusya karşısında çok zor durumda olduğunu, Almanya'nın silah vererek Kiew'e destek olması gerektiğini savundu. Bu sadece Yeşiller'in programına değil, Almanya'nın yasalarına da aykırı bir talep. Savaş bölgelerine, savaşan taraflara silah yardımı ve satışı kesinlikle yasak. Aralarında Türkiye’nin de bulunduğu birçok ülkenin Almanya’dan silah talepleri, zaman zaman bu gerekçeyle tartışma konusu oluyor. Habeck, daha sonra tepkiler üzerine öldürücü silahlar değil de savunma amaçlı askeri malzemeleri kastettiğini ileri sürerek küçük de olsa geri bir adım attı. Ancak Yeşiller'in savaş ve çatışmaların, tarafların karşılıklı görüşmeleriyle önlenmesini savunan temel duruşunun tartışılması gerektiğini savunmaya devam ediyor.

Tabii bunların hiçbiri sürpriz değil.

Yeşiller'in parlamenter sistemde yer aldıktan sonraki tarihinde de partinin temellerini sarsan benzer olaylar yaşanmıştı. Örneğin Alman silahlı kuvvetlerinin NATO sınırları dışındaki ilk askeri operasyonu, 1999 yılında Yeşiller'in iktidar ortağı olduğu federal hükümetin kararıyla gerçekleştirilmiş, Alman ordusu Yugoslavya savaşına katılmıştı. Parti liderlerinden, dönemin Dışişleri Bakanı Joschka Fischer'in bir kurultayda saldırıya uğramasına yol açan bu tutum değişikliği, zamanla içselleşti. Ancak Yeşiller'in silahlanma ve silah ihracatı konusundaki temel tutumları devam ediyordu.

Habeck'in Ukrayna'ya ilişkin çıkışına itirazların Yugoslavya savaşında olduğu gibi etkisini yitireceği söylenebilir. Ancak bu zaman alacaktır. Ve bu militarist çıkış, seçimlere kadarki dört aylık sürede etkili olabilir ve partinin bir miktar daha güç kaybetmesine yol açabilir.

Diğerleri kadar yıpratıcı olmasa da bir diğer skandal da partinin en güçlü olduğu Baden Württemberg eyaletinde yaşandı. Yeşiller'in parlak isimlerinden, parti saflarından çıkan ilk büyükşehir belediye başkanı Boris Palmer (Tübingen, 2007), son yıllarda sık sık yaptığı gibi yine göçmen ve sığınmacıları dışlayan bir sosyal medya paylaşımıyla gündeme geldi. Parti üst yönetimi kendisini kınadı ve ardından 'artık bardağı taşırdığı' gerekçesiyle partiden atılacağını açıkladı. Ama Palmer halen görevinde…

Tüm gerilemeye rağmen, Yeşiller'in önümüzdeki aylarda yeniden güçlenip, birinci parti olma şansı yine de var tabii ki.