Taraftarların "Yeter, Yıldırım Demirören" demekten dilinde tüy bitti. Yönetimler ise gidişattan memnun ki Demirören'e kayıtsız şartsız "Evet" demekten çekinmiyorlar

'Yeter' ama evet!


Kemalettin Tuğcu hikâyeleriyle büyüyenler, taraftarların futbolun gerçek sahipleri olduğunu düşünürler. Ancak mevcut sistem taraftarları “müşteri” olarak kodlar. İlk olarak Beşiktaş müşterilerinden İnönü Stadı'nda duymaya başladığımız “Yıldırım Demirören Yeter” tezahüratları, İnönü'nün yıkılmasına mütakip son iki yıldır tüm stadlara sıçradı. Buna rağmen futbolumuza bugüne kadar verilmiş en büyük ceza olan Yıldırım Demirören, geçtiğimiz günlerde ikinci kez Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı seçildi.

Ülkenin dört bir yanındaki müşterilerin “Yeter” diye şarkılar söylediği adam nasıl yeniden seçilebilir? Belli ki Yıldırım Bey kulüp başkanlarından siyasilere kadar futbol dünyasından maddi manevi rant elde eden aktörleri tatmin etmesini biliyor. Eminim ki baba Demirören başarısızlık abidesi oğlunun önce Beşiktaş ardından da Türk Futbolu'nu mahvetmekle meşgul olmasından duyduğu memnuniyet kadar bir gün şirketlerin başına geçeceği gerçeğinden de korkuyordur.

Yıldırım Demirören'e kızıyoruz ama kulüplerimizin de nasıl yönetildiği ortada. Yönetici olmak için hiç bir kriter gerekmezken, milyonlarca dolar para doğru düzgün bir denetim olmaksızın bu insanlara teslim ediliyor. Birkaç kulüp dışında tüm kulüplerimiz borç batağında. En iyi yönetilenlerden Fenerbahçe'de bile müşteri önemli ama memnuniyeti değersiz. Öyle olmasa Krasiç her sezon başlarken hâlâ takımla antrenmana çıkarken Alex belgesel çekimi için bile tesislere giremiyor olmazdı.

MÜŞTERİ AMA HAKSIZ!

Müşteri memnuniyetini bir kenara ayıralım, müşterilerinin her birine ayırt etmeksizin potansiyel suçlu, şiddete eğilimli manyak, sosyopat muamelesi yapan ve onları tek tek fişleyip kolluk güçlerine rapor eden bir sektörün ekonomik olarak ayakta kalması mümkün mü? Madem artık endüstriyel futbol gerçekleri var ve madem taraftar değil de müşteriyiz, o zaman neden ticaretin altın kuralı olan “müşteri daima haklıdır” çalışmıyor? Tüm müşterilerin ortak şikâyetine kayıtsız kalan bir ticari anlayış karlı olabilir mi? Kimsenin izlemediği, kimsenin gitmediği sözde SüperLig'in yayın ihalesi yakında. Bu anlayışla ihalenin geçen seferkinin üstüne çıkmasını mümkün mü?

NASIL BİR DELEGASYON?

Balık baştan kokar, peki başı kimler seçiyor? TFF Genel Kurulu'nun 302 delegesi bulunuyor. Kulüplerimizin nasıl yönetildiği ortadayken bu delegelerin 263 tanesi kulüp yöneticileri (SüperLig 126, Birinci Lig 36, İkinci Lig 34, Üçüncü Lig 57, Amatör takımlar 10) oluşturuyor. Bu kulüplerin bir kısmının iktidar projesi olduğunu, çoğunun da iktidar yanlısı iş adamları tarafından yönetildiğini düşünürsek federasyonun özerkliği de tartışılır. Delegasyondaki diğer saçmalık ise futbolun sahadaki aktörlerinin (hakem, oyuncu, antrenör) sadece 18 delegeyle temsil edilmesi yani söz haklarının aslında olmaması.

Demirören'in yeniden seçilmesinde önemli bir pay da yönetim kurulunda. Birkaç ismi hızlıca tanıyalım. Tayyip Erdoğan'ın zorlamasıyla Şenes Erzik'in emekliliğinin ardından aday gösterilen ama UEFA yönetim kuruluna seçilemeyen Servet Yardımcı. Sadece Fenerbahçe yöneticiliği yaptığı dönemden değil havuz medyası kavramının oluşmasına 100 milyon dolarlık desteğiyle de tanıdığımız Nihat Özdemir. Galatasaray Futbol Takımı'nın Kaç-AK Saray'ı ziyaret ettiğinde çekilen fotoğraftan ekürisi ile Cumhurbaşkanı’nın iki yanında poz veren Ali Dürüst. Bir dönem ismi AKP Beşiktaş Belediye Başkan aday adayı olarak geçen, Beşiktaş camiasının sevilen isimlerinden Hüsnü Güreli. Onu en çok 3 Temmuz'un ardından Mehmet Ali Aydınlar ile yaptığı konuşmadan hatırlıyoruz; “Beşiktaş'ı kurtardık sayende // Teşekkür etmeleri lazım, başka kimsede yok ki bu kadar şey, delil, melil, sonuçta”. Yönetim kurulu kalabalık ama bir ismin daha altını çizmek gerek. 105 yıllık çınar Ankaragücü kulübünü sadece 1 dönem başkanlık yaparak babasının da desteğiyle devirmeyi başarmış Ahmet Gökçek. Belli ki Yıldırım Bey yönetim kurulunu seçerken, ehliyetten ziyade biat özelliği üzerinde durmuş. Zira amacı Beşiktaş'ın ardından Türk Futbolu'na da derin izler bırakmak. İz bırakanlar unutulmaz...