RTÜK, ‘The Simpsons’ adlı çizgi film dizisine ceza kesmiş, 53 milyar. Gerekçelerden başta geleni, ‘tanrının olmadığına...

RTÜK, ‘The Simpsons’ adlı çizgi film dizisine ceza kesmiş, 53 milyar. Gerekçelerden başta geleni, ‘tanrının olmadığına ilişkin sözler’ söylenmesi. RTÜK, tam bir engizisyon mahkemesi; mutlaka kapatılmalı, bu cezayı verenler de cezalandırılmalı: Tanrının olmadığına ilişkin sözler, tanrının olduğuna ilişkin sözler kadar meşrûdur.

Bizim vergilerimizden beslenen RTÜK bu cüreti nereden buluyor? Tabiî ki, hemen her gün/fırsatta insanları inançları, dinleri, mezhepleri üzerinden aşağılayan, düşman ilân eden, nefret objesi olarak kalabalıklara hedef gösteren iktidardan. RTÜK, üyeleri, partilerin  Meclis’teki sayısal ağırlıklarına göre seçilen bir kurum: İktidarın aracı olması kaçınılmaz; işte bu yüzden de, bugünkü yapısıyla, varlığı gayri-meşrû. Ama, yine de ‘ombundsman’lık maskaralığından daha az anti-demokratik; zira, ombudsman seçiminde partilere kontenjan da yok, salt çoğunluk yeterli: Kerinçsiz içeride, Ömeroğlu baş denetçi.

Bu arada, Hrant’ı mahkûm edenlerin tümünün, değil ‘Hukuk’, ilkokul diplomaları bile iptal edilmeli: Okuduklarını anlamıyorlar. Aslında, iş bu basit değil; zira, ortada kapı gibi bilirkişi raporu vardı, Hrant’ın Türklüğe hakaret etmediğine dair. Ergenekon diye bir örgüt/düzenek varsa, işte tam tamına bu melanete katkı sunmuş olanlardan müteşekkil; dolayısıyla da Ergenekon davası, düzmece/araçsal bir dava; zira, mücrimlerin bir bölümü hücredeyken, bir bölümü, sanık bile değil, aksine sürekli yükselişte/tepemizde.

Ne demişti, ‘yetmez ama, evet’çilerden biri: Ergenekon, öyle bir örgüt ki, insan bilmeden de üyesi olabilir. Bunu söyleyen, insanların neyle suçlandıklarını bile bilmeden yıllarca içeride tutulmalarını meşrûlaştırmanın ötesinde, böylesine bir devlet terörünü teşvik etmiş oluyor. Aynı tosuncuk Pınar Selek’in bombacı olduğu yolundaki derunî hissiyatını da dile getirmişti bir kaç yıl önce.

AKP’nin toplama kampları politikasıyla birlikte, ekmeğini/mevkiini namertlikten kazanan bir profesyoneller grubu oluştu. En toy, yeni yetme veya kart ama geç kalmışları karşılarındakileri “bak seni de Ergenekocu/darbeci ilân eder, içeri aldırırım” türü tehditlerle sindirip üstünlük/nâm edinmeye çalışıyor. Daha geçen gün bunlardan bir tanesi, işten atılma tehdidi altında techizatsız/tedbirsiz ölüme gönderilen denizcilere ne kadar üzüldüğünü söyleyen muhatabını ajitasyon yapmakla suçluyordu televizyonda; bir sonraki suçlamasının ‘halkta infial yaratarak AKP iktidarını yıpratıp devirmeyi planlayan terör örgütünün amaçları doğrultusunda propaganda yapmak’ olacağını açıkça belli ederek; sanki, ölümlü iş kazalarında Avrupa rekortmeni, Dünya’da da ikinci olan bir ülkede yaşamıyormuşuz ve bu cinayetler doğrudan doğruya taşeronlaştırma/örgütsüzleştirmenin sonucu değilmiş gibi. Bir de iyicene kaşarlanmışları var ki, bunlar suret-i haktan görünme cambazı. Mesela, adam şöyle diyor; BDP’lilerin dokunulmazlıklarını kaldırma girişimi konusunda: Bugün yapılmaya çalışılan, siyasetin önünün kapatılmaya çalışılması. Güya, AKP/Erdoğan’ye bir eleştiri; aslında yaptığıysa, bugünkü durumu, siyasetin önü açıkmış gibi göstermek, ayırımcı/bölücü yüzde 10 barajı, vekilleri liderin emir eri, Meclis’i de babasının çiftliği hâline getiren yasalar ortalıkta durmuyor, milletvekilleri ve diğer seçilmişler dahil on bini aşkın insan zindanda tutulmuyor, içeri atılmayanları ise her gün cop, biber gazı, tazyikli suyla polis şiddetine uğramıyor, her an evi basılıp içeri atılma ve/veya kışkırtılmış kalabalıkların lincine maruz kalma tehdidi altında terorize edilmiyor ve bütün bunlar AKP iktidarının marifetleri değilmiş gibi.