Artan ne? Azalan ne? Kazanan kim? Kaybeden kim?

Seçim sonuçlarından değil, artan fiyatlardan, seçim sonrası gelen zamlardan, dün açıklanan enflasyon verisinden bahsediyorum.

Avrasya tünelinden geçiş ücretleri, yüzde 21.4 zamla 23.30 TL’ye yükseltildi. Değişen vergilendirme sistemiyle sigara fiyatlarına yaklaşık 1 TL zam geliyor. Kredi kartı faizleri arttı. Aylık azami kredi kartı faiz oranları TL için yüzde 1.84’den 2.02’ye çıkarıldı. Siyasi zorlamayla düşürülmüş olan konut kredi faizlerindeki artışın da haberleri geliyor. Faizler zirvelerde dolaşıyor. Ortalama ihtiyaç kredi faiz oranı da ticari kredi faiz oranı da neredeyse 5’er puan artarak yüzde 25’lere dayandı. Seçime giden süreçte oluşan bu faiz oranları, son 9.5 yılın zirvesinde…

Zamlar ardı ardına sıralandı, daha ertelenenler var. Bu zamlar seçim sonrasına ötelenmiş olan mali tablonun dayattığı artışlar. Üstelik makroekonomik tablo bize fiyatların artmaya, hayatın pahalanmaya devam edeceğini söylüyor.

Yıllık enflasyon yüzde 15.39’a zıpladı! Artmadı, resmen zıpladı. 2003 bazlı tüketici fiyat endeksine dayalı enflasyon rakamlarının tarihsel olarak en yüksek düzeyi yaşanıyor. Bir önceki zirveyi Kasım 2017’de yüzde 12,98 ile görmüştük. Resmileşen Başkanlık rejimiyle bu zirvelerin sürekli kılınacağı ve her zirvenin bir öncekini aşacağı açık.

Başkanlık rejiminin enflasyon yaratacağını uluslararası deneyimlerden öğrenmeye açık olan her göz görüyor, biliyordu. Veriler konuşuyor. Otoriter rejimlerde enflasyon oranları demokrasilerdeki ortalamanın neredeyse 20 katı. Demokrasilerde enflasyon yüzde 3 iken otoriter rejimlerde yüzde 57! Ne yazık ki, tek adam rejiminin artık resmileştiği bu yeni dönemde Türkiye de, bu uluslararası deneyimin örneklerinden biri olacak.

Geçici fiyat etkilerinden arındırılmış enflasyonu gösteren çekirdek enflasyon da neredeyse yapışkan hale geldiği yüzde 12 düzeyinden yüzde 14’lere zıpladı. Bu durum, hayat pahalılığındaki artış eğiliminin kalıcı olacağına işaret ediyor.

Yılbaşından bu yana TL’deki sürekli değer kaybının bu enflasyonda etkisi olduğu, üstelik bu etkinin devam edeceği de bir gerçek. TL sadece 2018’in başından bugüne yüzde 23’ün üzerinde değer kaybetti. Biliyoruz ki her yüzde 10’luk değer kaybı enflasyonu 1.5 puan artırıyor. Ve yine biliyoruz ki ekonomi politikası artık çaresizliğe dönüşen bir etkisizlik gösterdikçe de bu enflasyonist etki artıyor. Benzin, ilaç, kağıt, artık patates ve soğan dahil her şey daha da pahalı…

Nitekim gıda enflasyonu yüzde 18.9’a yükseldi! Aynı dönemde dünyada gıda fiyatları, FAO’nun gıda fiyat endeksine göre yüzde 2 arttı. Rekoru sadece kendi tarihimiz içerisinde kırmıyoruz. Başkanlık rejimiyle dünyada da rekorlara imza atıyoruz.

İstikrar arayanlara da pek müjdeli haberler barındırmıyor bu gelişmeler. Bugün tüketici açısından yüzde 15’lere zıplayan enflasyon, üreticinin üretim maliyetlerinde çok daha yüksek bir oranla kendisini hissettiriyor. Yıllık üretici fiyatlarındaki artış yüzde 20.16’dan yüzde 23.71’e yükseldi. Artan maliyetlerin üretici tarafından tüketiciye yansıtılacağına şüphe yok. Pahalanacak. Hem de her şey. Zorlaşacak. Hem de herkes için. Üretici için de tüketici için de… Beyaz yakalı çalışana da üretim bandındaki işçiye de…

Artık Türkiye bu iktidar eliyle kur - faiz - enflasyon sarmalına sokulmuş durumda. Faiz artarken, kur da artıyor, enflasyon da. Öyle bir sarmal ki, korkulan yaklaşıyor. Söylegeldiğimiz hep buydu. Ekonomik yavaşlama ve reel sektörde durgunluk içinde artan enflasyon… Stagflasyon sadece kitaplarda yazan bir kavram değil, işte korkulanın, zorlaşan hayatlarımızın ta kendisi…

Çok olmadı, henüz 10 gün önce bitti seçim. Fiili başkanlıktan, resmi Başkanlık rejimine geçiş sağlandı. Seçim sonucunun özeti fiilen yaşıyor olduğumuz Başkanlık rejiminin kurumsal yapısının resmileşmesi. Bu açıdan seçimin sonucunun daha çok baskı, daha çok ötekileştirme, daha çok talan, daha çok sömürü olacağını öngörmek mümkün.

Öte yandan, Türkiye’nin bu sarmaldan çıkışını sağlayacak olan siyaseti doğru kurabilmek için bugün ihtiyacımız olan, bu özetin ötesine geçecek bir değerlendirme… Maalesef bir kez daha toplumsal dinamikleri farklı bir siyasete taşımaya imkan verecek bir değerlendirme yerine, yine ‘‘şimdi birlik beraberlik zamanı’’ söylemine sığınarak, toplumun birlikte büyüttüğü, birlik ve beraberliği sürekli kılacak olan siyasetin yıkımı tercih ediliyor.

Oysa şimdi, tam da bugün, seçim öncesi gelişmiş olan umudu yıkacak adımlar yerine güven verecek, yapıcı eleştirinin gücünü değişime yansıtmaya hazır, özgüvenli bir siyasete ihtiyaç var. Gerçeklerle cesaret ve özgüvenle yüzleşmeye, yeniyi bu özgüven üzerine kurmaya ihtiyacımız var.

Her şey çözülür. Stagflasyon da, enflasyon da, her şey… Mesele, tercih, irade, istek, hedef ve kararlılık meselesidir. Ekonomide her sorunun çözüm yolu vardır. Mesele, yeter ki siyasette stagflasyon olmasın..!

Maalesef şu ana kadar muhalefet yakasında seçim sonucu ve yeni dönem değerlendirmeleri çok mekanik bir matematiksel analizle sınırlandırıldı. Üstelik o matematiksel değerlendirme de tek gözü kapalı yapılıyor. Azalan neydi? Artan neydi?

İşte enflasyon rakamları açıklandı. Artanı, azalanı, kazananı, kaybedeni gördük.

Peki ya seçim sonuçlarında? İşte şimdi bunları konuşma zamanı…