Avrupa Birliği (AB) ülkeleri, geçtiğimiz hafta Avrupa İlaç Ajansı (EMA) ve AB Komisyonu’nun onay vermesinin ardından ikinci aşıya da kavuştu. Amerikan ilaç şirketi Moderna’nın geliştirdiği aşının dağıtımına başlandı.

EMA’nın Astra-Zeneca aşısına ise 29 Ocak’ta onay vereceği açıklandı. Ancak gözlemciler, EMA’nın halen çeşitli ülkelerin yetkili kurumlarının onayından geçip, uygulanmasına başlanmış olan aşı için kararı öne alabileceğine işaret ediyorlar. Hatırlanacağı gibi benzer tartışmalar BioNTech/Pfizer ve Moderna aşılarıyla ilgili süreçte de yaşanmış, sonunda onay kararı planlanandan önce çıkmıştı.

Brüksel kaynaklı haberlere göre AB’nin yetkili organları, aşı geliştirme çalışmalarında ilerleme kaydeden diğer şirketlerle (Fransız-Avusturya ortaklığındaki Valneva ve Amerikan Novavax) de anlaşmaya vardı.

Bu anlaşmada, tüm kontrol aşamalarını tamamlayıp, onaylanan ilk aşı olan ‘Comirnaty’nin (Almanya’daki BioNTech’in geliştirip, Amerikan Pfizer’le birlikte ürettiği) başlangıçta yeterince sipariş edilmediği yolundaki eleştiriler de etkili oldu. AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, BioNTech’e 300 milyon doz ekstra aşı siparişi verildiğini açıkladı. Böylece Prof. Dr. Özlem Türeci ve Prof. Dr. Uğur Şahin liderliğindeki ekibin geliştirdiği aşı için AB’nin siparişi toplam 600 milyon dozu bulmuş oldu.
Diğer siparişler de şöyle: Moderna 160 milyon, Astra-Zeneca 400 milyon, Johnson & Johnson (Amerikan) 400 milyon, Cuverac (Alman) 405 milyon, Sanofi (Fransız) 300 milyon, Valneva 60 milyon ve Novavax 100 milyon.

Yani AB’nin toplam aşı siparişleri, gerekli onay süreçleri tamamlandıktan sonra, zamanında üretilip, teslim edilmesi halinde tüm AB vatandaşları için yeterli düzeye ve hatta fazlasına ulaşmış durumda. Bu arada BioNTech-Pfizer’in üretim kapasitesinin 2021 yılı sonuna kadar 2 milyar doz aşıya (daha önce 1,3 milyar idi) çıkarıldığı açıklandı. Bütün bunlar 2021’in sonuna kadar muhtemelen dünyanın büyük bir bölümünde yaygın bir aşılama kampanyası henüz başlanmamışken, AB ülkelerinde yaşayan ve aşı olmayı kabul eden herkesin aşılanabileceğini gösteriyor.

Ancak İngiltere’de ortaya çıkan, daha sonra da başka ülkelerde görülen mutasyona uğramış yeni tip koronavirüsle (B1.1.7) ilgili haberler, küresel bir sorun olan pandemiyle mücadelenin, küresel düzeyde yürütülmesi gerektiğine dair uyarıları bir kez daha doğruladı. B1.1.7’nin pandeminin başlangıcındaki virüsten çok daha hızlı bulaşması, pandeminin kontrol altına alınabilmesi için Avrupa’da aşılamanın bile (kısa ve orta vadede) yeterli olmayacağını gösteriyor.

Mevcut koşullarda, yani aşıyla ilgili patent haklarının ilaç şirketlerinin tekelinde kalması halinde, kısa zamanda tüm insanlığın ihtiyacını karşılayacak düzeyde aşı üretilmesi mümkün değil. Dolayısıyla pandemiyle mücadelede başlangıçtaki klasik önlemler daha çok uzun süre günlük hayatın bir parçası olacak.

***

Nitekim Almanya’da ikinci kapanma döneminin daha ilk gününde (ki ilk kapanmaya göre koşulları daha sertleştirilmişti), kapanma süresinin 8-10 hafta daha uzatılması ve sınırlamaların daha da sertleştirilmesi gündeme geldi.

Aslında Almanya diğer ülkelerle karşılaştırıldığında pandemiyle mücadele sürecinde oldukça iyi durumda. Ancak tüm çabalara ve ileri düzeydeki alt yapıya rağmen enfeksiyon ve ölüm oranlarındaki artış önlenemiyor.

Pandemiyle mücadelenin merkezindeki Robert Koch Enstitüsü’nün (RKI) günlük verilerine göre (13 Ocak 2021 itibarıyla) Covid-19 nedeniyle yaşamını yitirenlerin sayısı 42 bin 637’ye ulaştı. Son 24 saatte yaşamını yitirenlerin sayısı da bin 60’ı buldu.

Pandeminin başlangıcından bu yana toplam Covid-19 vakalarının sayısı 2 milyon eşiğinde.

Bu arada aşılama kampanyası da öngörülenden daha yavaş bir hızla ilerliyor. Şimdiye kadar yaklaşık 700 bin kişiye ‘Comirnaty’nin ilk dozunun zerk edildiği açıklandı.

Kamuoyu, salgının kontrol altına alınamaması ve mutasyona uğramış yeni virüs tehlikesi nedeniyle Federal Başbakan Angela Merkel tarafından gündeme getirilen, kapanma döneminin paskalya bayramına kadar uzatılma olasığının şokunu yaşarken, ‘aşıda zorunluluk’la ilgili yeni bir tartışma başladı.

Bavyera Eyalet Başbakanı Markus Söder’in, yaşlı bakımevleri ve huzurevlerinde çalışan personele aşı zorunluluğu getirilmesi önerisi, ilk etapta tepkiyle karşılandı. Çünkü Alman hükümeti aşı kampanyasının gönüllülük esasıyla yürütüleceği garantisi vermişti. Belirli bir kesim için bile olsa ‘zorunlu aşı’ önerisi, önde gelen hekim örgütlerinden WMA (Dünya Doktorlar Birliği) Başkanı Frank Ulrich Montgomery tarafından desteklenirken, siyasi partilerin ve sağlık personeli meslek örgütlerinin temsilcileri tarafından eleştiriliyor. Ancak maske ve uçak yolculukları öncesindeki test zorunluluğuna ilişkin ilk tartışmaları (bu zorunlulukların kişisel hak ihlali olduğuna dair itirazlar), hatırlatan gözlemciler, zorunlu aşıya ilişkin itirazların bir süre sonra şiddetini kaybedebileceğine işaret ediyorlar.

***

Bu arada Almanya’nın siyasal gündemi, iktidar partisi CDU’daki (Hıristiyan Demokrat Birlik) liderlik yarışına kitlenmiş durumda (https://www.birgun.net/haber/almanya-da-super-secim-yili-329117). İktidardaki koalisyonun en büyük partisi CDU, 16 Ocak’ta üç aday arasından genel başkanını seçecek. Bu seçim, 26 Eylül’deki federal seçimleri de etkileyecek. Çünkü Angela Merkel, bu seçimden sonra federal başbakanlığı bırakacak ve CDU Genel Başkanlığı’na seçilen politikacı, muhtemelen Hıristiyan birlik partileri CDU-CSU’nun ‘ortak federal başbakan adayı’ olacak. Son kamuoyu yoklamalarındaki eğilim devam ederse -ki öyle görünüyor- CDU üyeleri bu hafta sonu sanal ortamdaki oylamayla sadece yeni genel başkanlarını değil, Almanya’nın bundan sonraki federal başbakanı da seçecekler.