Geçen yazıya, “Yetiş ey alternatif medya!” diye başlamış, öyle de bitirmiştik. Öyle ya, memleket önemli bir seçime gidiyor ve bu dönemlerde medyanın oynayacağı rol yaşamsal kabul ediliyor.

Medya - demokrasi ilişkisi kuran liberal yaklaşımlar, demokrasilerin ancak doğru bilgilendirilmiş ve eleştirel olabilen vatandaşların doğru tercihleri ile var olup yaşayabileceğini ileri sürerler.

Beklenti de, son günlerde nasıl tanımlamak gerektiğini ve bizde olup olmadığını epey tartıştığımız “anaakım medya”dandır. Onlar vatandaşı iyi enforme edecek, vatandaşlar da o bilgi temelinde sandıklarda doğru tercihler yapacaklardır.

Dünyanın bugünkü medya gerçeği, medyanın asıl işleri gazetecilikten başka herşey olan dev şirketlerin eline geçmiş olması nedeniyle artık liberal kuramcılar bile medyaya atfedilen bu rolü savunamaz durumdalar.

Salı günü, Erdoğan’ın 40 AKP belediye başkan adayını açıkladığı toplantının canlı yayınlanmasını, o canlı yayın sırasında uzun sessizliklerin bile izleyiciye dinletilmesini eleştirmiştim.

Kıdemli bir gazeteci, yazımın konuşulduğu bir TV programında; 40 adayın ilan edildiği programın baştan sona canlı yayınlanmasını değil de, sessizlik dakikalarını doyurucu bilgi ile dolduramayan televizyoncuları ve yayını begenmiyorsa zaplayıp gitmeyen izleyiciyi sorunlu bulmuş!

Oysa, bırakın zaplamayı, zıplasanız bile, memleketin 2-3 kanal dışında bütün televizyonlarının canlı yayınladığı bir programın üzerinden atlayamıyorsunuz.

Öte yandan, benim sorun dediğim; kendisine “haber kanalı” diyenlerin ve mevcut anaakım kanalların ezici çoğunluğunun bir partinin (başka partilerin değil ama) aday açıklamasında onu baştan sona canlı yayınlayacak “haber değeri” görmesi.
Neyse, belki de Başkan’ın her konuşmasını her zaman baştan sona yayınlayanlar, suskunluğu ve sessizliği yayınlamanın daha ilginç olduğunu düşünmüş, “haber değeri”ni sessizlikte görüp, konuşmaları da sessizlik yanında bonus olarak vermiştir!

Şaka bir yana, anakım medyada bu işleri yapan ve hala gazetecilik reflekslerini yitirmemiş arkadaşların yapmak zorunda kaldıkları işten büyük rahatsızlık duyduklarını biliyoruz.

Ben de onların ve gerçek satış rakamları bizim çok az basılabilen gazetelerin satış rakamlarından hiç fazla olmayan anaakım gazete okurlarının “Yetiş ey alternatif medya” dediklerini duyuyorum. Öyle gaipden gelen seslerle falan da değil, bizzat ağızlarından çıkan cümlelerle!

Gelin görün ki, “yetiş” diyenlerin çoğu “yetiş” dedikleriyle kalıyor, bir adım öne çıkmıyorlar. Yetişsin ama nasıl yetişsin diye sormuyorlar.

Misal, şu elinizdeki gazete, kağıt fiyatlarından devlet destekli holding medyasının bile şikayet ettiği bu günlerde, her biri 3 TL’ye malolurken bayide 2.5 TL’ye satılıyor!

Açığı kapatacak bir reklam geliri yok. “Patronsuz” olduğu için patronun farklı işleri üzerinden sübvanse edilmesi de mümkün değil. Bunca yıldır yaşıyorsa, çalışanın, yazanın, parasını verip okuyanın fedakarlıkları sayesinde.

İnsanlar var; kimi arkadaşlarım, anaakım medyadan şikayetçiler, dost sohbetlerinde ve dar sosyal medya gruplarında burunlarından soluyarak “muhalefet ediyor”, her fırsatta BirGün’e övgüler düzüyorlar. “Yetiş” diyen biraz da onlar aslında. İnternetten bedava okuyor, beğeniyor ve “Yetiş” diyorlar.

3 TL’ye malolup 2.5 TL’ye satılırken yetişmeye yetişsin de, biraz da sizin ona “yetişmeniz” gerekiyor. Gazetenin telefonun arayarak ya da abone linkine tıklayarak abone olabilirsiniz.

En az 5 bin abone ile siz/biz BirGün’e yetişsek, o da 3’e 2.5’a bakmayıp size/bize yetişecek. Hergün daha iyi bir BirGün’le!