Şimdiki gençler pek bilmez: On yıl kadar önce, gizli isimlerle gerçek kişilere hakaret edilebilen, muhatapların bu hakaretlere karşılık vermesine izin vermeyen ama bu hakaretlerin orada sonsuza dek kalmasına izin veren Ekşi Sözlük adlı adaletsiz, bu nedenle çirkin bir platform epey popülerdi… Bu platform hâlâ var ama yüzlerce sahte hesaba sahip olmakla övünen bazı sosyal medya ajanslarınca para karşılığı linç veya yüceltme aracı olarak kullanıldıkça, eski popülerliğini kaybetti. Gerçi hâlâ aynı işleyişi sürdürüyor: İtiraz kanalları kısıtlı, sahih bilgi için protokolleri eksik.

***


Örneğin burada adımla yazdığım bu yazı, belki örümcek gibi bekleyen adı gizli bir ekşi suratlının ağına takılabilir ve adımın altına sonsuza dek orada duracak onlarca yeni “imzasız” hakaret yazılabilir. Bu hakaretlere kendi sosyal medya hesaplarımda yazacağım karışıklar benim takipçilerimle sınırlı kalır ve zamanla unutulur. Oysa ismi gizli kişilerin benim adımın altına yazacağı hakaretler tüm bağlam unutulsa bile sonsuza dek orada kalmaya devam eder.

***

Elbette tüm Ekşi Sözlük yazarları böyle değil, hatta çok büyük bölümü ekşi bile değil (ayrıca ekşi olmak da kötü bir şey değil). Eleştiriden muaf olmak gibi bir hayalim de yok. Ama isimsiz kişilerin bir ismin altında diledikleri linçlere girişip, muhatabın yanıt vermesine olanak tanımayan bir program bana ekşiden ziyade çürük geliyor.

Şimdiki gençler bunu da bilmeyebilir ama on yıl kadar önce “AKP’yi destekleyen liberaller” de epey popülerdi. Bu grubu pek çok yönüyle Ekşi Sözlük’e benzetirim.

***

Bu grubun içinde de iyi niyetli olanlar, hayal ve inancı naif biçimde karıştıranlar, memleket için güzel şeyler isteyenler bolca vardı kuşkusuz… Tıpkı Ekşi Sözlük gibi, bu gruba da sınavla girilirdi, sınavdan geçemeyenler gruba alınmazdı. Ama bir kez içeri girildi mi, dilerseniz kendi kişisel hınç ajandanız için de kullanabileceğiniz süper güçlere sahip olurdunuz.

Bu süper güçler kozmik odalara bile girebilen, ‘eski devlet’i zindanlara atan, arkasına ABD ve AB’yi almış yeni ve zinde bir gücün paydaşı olmakla kazanılırdı. Yıllarca yetim ürkekliği ile yürüdüğünüz sokaklar artık sizindi. Şimdi fikirlerinizi en prime time programlarda, üstelik telifler alarak açıklayabilirdiniz. Cihangir’de bir teras meyhanesinden havalanıp Çankaya’da bir devlet konutunda ağırlanmanız an meselesiydi.

***

Yaftaların mürekkebinin kurumadığı günlerdi. Adalet diyene gülünür, şüphe diyenler dövülürdü, tereyağlı bir omlet yemek için kırılmayacak yumurta yok gibiydi. “Laiklik” diyenlere gıcıktılar. Bu liberal günlerde, finansörlerin hiç sevmediği bu sözcükle tadımızı kaçırmaya ne lüzum vardı? Laiklikten bahsedenlerin hepsi ulusalcıydı, o halde bunlar kesinlikle faşistti. Genellemeler sadece onlara karşı yapılamazdı ama onlar diledikleri her kavramı ve her kişiyi iki saniye içinde genelleyebilirlerdi.

Yaftaları tıpkı bir Ekşi Sözlük entry’si gibi ilgili kişiye yapışırdı. Laiklikten bahseden bu ulusalcı faşist, aynı zamanda bir şair mi? O dünyanın en kötü şairi. Emekten, sendikal mücadeleden bahseden şu Stalinci faşist, aynı zamanda bir yönetmen mi? O dünyanın en rezil yönetmeni.

***

Derken, içinde kaynamakta olduğumuz suyun altının yakılıp yakılmayacağını oyladığımız bir referandum yapıldı. O dönem bu gruptaki arkadaşları ötekileştirmeden, yaftalamadan, kırmadan, dökmeden uyarmaya çalıştım. ÖDP’nin ve BirGün’ün yaptığı ilanların, afişlerin hazırlanmasına katkıda bulundum. Bu iple kuyuya inilemeyeceğini, burunlarını birazcık aşağı eğseler yürüdükleri yolun pislik içinde olduğunu görebileceklerini güzellikle anlatmak istedim.
Elbette dikkate almadılar. Neticede ben BirGün gibi faşist bir gazetede yazan değersiz (ve doğal olarak faşist) bir yazar müsveddesiydim. Yazdığım onca yazı, onca uyarı zerre işe yaramadı. Kulübün üyesi değilsem sözlerimin sinek vızıltısı kadar değeri yoktu.

***

Oylamadan kısa süre sonra karşı tarafın niyeti ortaya çıkmaya başladı. Cicim ayları bitmiş, köprü geçilmişti. Liberaller şaşkındı. BirGün’de “Nikah Masası” adlı bir yazı yazdım. Bu yazıda erkeği leş gibi sahtekar, kadını dostlarının uyarılarını dinlemeyip “eveeet” diye imzayı atan bir aşık olarak tanımladım. Yazı nedense dikkat çekti. İmzasıyla gazetelerde yazanlar elbette muhatap olmadı ama imzasız yazılarıyla Ekşi Sözlük’ü mekân belleyen liberaller bu yazıdan hareketle beni linç ettiler. Anlattığım konuyu tartışmıyor, yaptıkları hatayla yüzleşmiyorlardı. Ben onları kadına benzetmiştim, demek ki cinsiyetçi bir faşisttim, mesele tam olarak buydu.

***

Ekşi Sözlük’te adımın altında böyle onlarca hakaret yazıldı. Lince katılmadan önce kim olduğumu bilmeyenler eski yazılarımın başlıklarına bakıp emin oluyorlardı: Sosyalizm, laiklik gibi arkaik konulardan bahsediyor, üstelik BirGün’de yazıyordum, şu halde kesin olarak faşisttim ve dolayısıyla elbette ki cinsiyetçiydim.

Bu hakaretlerin bir kısmı hâlâ adımın altında duruyor. Büyük kısmı zaman içinde silindi, çünkü daha sonra “nikah masası” alegorisini “yetmez ama evet”in sözcüleri de defalarca kullandılar. Yazı boyunca (ve hayatım boyunca) kadınları aşağılayan tek bir ifade yazmadığım, hatta benzetmenin içinde dahi katıksız bir erkek düşmanı olarak kaldığım halde, beni cinsiyetçilikle suçlayan bu kişilere yanıt veremedim. Daha doğrusu verdiğim yanıtlar kendi platformlarımda silindi gitti ama o hakaretler on yıldır adımın altında duruyor. Bu kadar alınmalarının nedeni benzetmede “kadın tarafı” olmalarıydı ki bu durumda cinsiyetçiliğin hasını yapan kendileriydi. Bunu yazamadım örneğin Ekşi Sözlük’te yorumların altına. Çünkü böyle bir iznim yok. Sonuçta her şey gitti o yazılar kaldı.

Bir kulübün içinde olmak, kulüpçülük yapmak, kulübün şehvetini kâğıda dökmek bizi taraflı, hatta taraftar bir kişi haline getirir. Bu arkadaşların gazetelerinin adı şahaneydi bu nedenle. Bugün kendilerinin topyekün yaftalanmalarına dair şikâyetleri de hem haksız, hem de ironik. Ağanın köşkünde dolaştıkları günde sokaktan gelen her sesi köpekten bilen kendileriydi.

Nikah Masası başlıklı yazımı “Boşan kız şu heriften, hiç takaza etmeyiz, dön aramıza” diye bitirmiştim. Kapatılması gündeme gelince Ekşi Sözlük’ü savunduğum gibi, yaşadıkları zorluklara karşı bu gruptaki kişileri de (bazen dostlarımı kızdırma pahasına) savunmaya devam ettim.

Tüm yazdıklarımız ve yazmadıklarımız başka bir sözlükte kaydediliyor çünkü… Şimdiki gençler umarım bunu biliyorlardır.