Geçen yılın başında bir hevesle yılın yabancı edebiyat olaylarının listesini çıkarmıştım. Guardian listesiyle yetinmemiş, ona başka şeyler de eklemiştim. Gerçekten zengin bir listeydi. Bazıları için yazılar yazdım. Listeye dahil olan ‘Beklenen kitaplar’dan bir kısmını almayı da ihmal etmedim.

Bakıyorum da gerçekten merak ettiğim bazı kitapları almamışım. Belki de listenin Eylül’den öncesini attığım içindir. Ama sinemaya uyarlanan “The Commitments”ı ve hayran kaldığım İrlandalı yazar Roddy Doyle’un “Smile”ını niye almadığımı bilemiyorum. Jenny Erpenbeck’in “Go, Went, Gone”ını da. Belki de o sıralarda yayınlanması beklenen kitaplardı ve henüz çıkmamışlardı. Yeni listede Orhan Pamuk’un “Kırmızı Saçlı Kadın”ı da yer alıyor. Dan Brown’ın “Origin / Başlangıç”ının varlığıysa, listenin ‘demokrat’lığının bir örneği olsa gerek. Ancak unutmayalım. Sadece Britanya’da şimdiye kadar 16 milyon satmış bir yazardan söz ediyoruz.

Eylül aynı zamanda yakından izlediğim Man Booker ödülü final listesinin açıklandığı ay. Ödül ise, Ekim’de açıklandı. En büyük sürprizi, sonucun sürpriz olmayışıydı. Amerikalı yazar George Saunders zaten favori olan kitabı “Lincoln in the Bardo” ile (Zadie Smith’e göre, bir ‘şaheser’) ödülü aldı. Polisiyeseverlerin Ekim’de bir bayramı dah a vardı. 14 Ekim’de, “The Adventures of Sherlock Holmes/ Sherlock Holmes’un Maceraları”nın yayınlanmaya başlamasının 125’inci yılını kutladık. Viva Doyle! 30 Ekim’de ise Jonathan Swift’in 1667’deki doğumunun 350’inci yılını ağız tadıyla kutlayamadan kendimizi Aralık’ta bulduk.
İçinde olduğumuz ay, yani Aralık 2017 ise, büyük bir romancının, Jane Austen’ın adıyla zenginleşen bir ay. Onun ölümünden sonra basılan “Persuasion / İkna” ve “Northanger Abbey”de, erkek kardeşinin bir biyografik notu sayesinde ilk kez romanlarının yazarı olarak kimliği açıklanmıştı. Böylece de çok sayıda yazar, esas olarak kimin etkisinde kaldığını anlamıştı.

Haziran 2017 ise bize, uzun aradan sonra Arudhati Roy’un yeni kitabını getirdi. “The God of Small Things / Küçük Şeylerin Tanrısı”nın Booker ödülünü almasından bu yana yirmi yıl geçmişti. Hintli yazarın yeni kitabı “The Ministry of Utmost Happiness / Mutlak Mutluluk Bakanlığı” ”yaşadığımız dünya tarafından kalbi kırılmış, sonra da sevgi tarafından onarılmış insan ve hayvan karakterlerin hikâyelerini anlatıyordu.

Her yıl Nobel Edebiyat Ödülü’nü alacağından söz edilen Haruki Murakami ise, on yılı aşkın süre sonra yeni kısa hikâyelerini “Men Without Women” adı altında çıkardı. Yazar, “yok olan kediler ve dumanlı barlar, yalnız kalpler ve esrarengiz kadınlar, beyzbol ile Beatles” vadediyordu. Çok büyük değişiklik yoktu yani.

Murakami yedi hikâyede gözlem gücünü, kendilerini kendi ölçülerince yalnız hisseden adamların hayatına çevirmişti. Geçen yılın bir başka olayı da F. Scott Fitzgerald’ın yayınlanmamış kısa hikâyeleri oldu. 16’sı tamamlanmış, biri yarım kalmış hikâyeden oluşan “I’d Die for You and Other Lost Stories”, şimdi eskisinden de fazla okunan yazarın 1930’lu yıllarda bellibaşlı dergilere ayrı ayrı verilen ama yayımlanmayan hikâyeleriydi. Bir kısmı ise stüdyolara ya da yapımcılara senaryo olarak gönderilmişti. Fitzgerald’ı yaşarken kabul etmemişlerdi. Çeşitli kaynaklardan geliyorlardı, yazarın meslek hayatının başından sonuna kadar uzun bir dönemi kapsıyorlardı. Hepsinin editörlüklerini Anne Margaret Daniel yapmıştı.

İyi bir yıldı. Bir de China Mieville’in çok beğenilen kitabı “The Last Days of New Paris” de var ama, onu belki ayrı yazarız diyorum.

Eh, işte yeni yıl geliyor, listesi nerde diyecek olursanız, eli kulağındadır derim.