Kimyada asit ve baz arasında turnusol kâğıdı ayrım işlevi görür: Asitle kırmızı, bazla mavi rengi verir. Türkiye’de sosyalist değerler ve mücadele sürecinde ise böylesine net bir değişimi 1980 darbesi sağlar. Geçmişin değerleri ve hatta toplumsal ahlaki yüceleri 1980 ile birdenbire değişir. Şunu hiç unutmayın, 1980’lerin starı, daha öncesinde milletvekili bile seçilemeyen Özal idi, geçmişte komisyoncuydu ve patronların verdiği harcırah ile refah içinde yaşıyordu.

Aynı işlevi kültür sanat dünyasında ise Yılmaz Güney oynadı, iktidara karşı direnmenin, olabildiğince yerel eserler üretip, dünya çapında sonuçlar almanın ismi de Yılmaz Güney olmuştu. Son derece önemli filmler yapıyordu ve bunun yanı sıra halk nezdinde çok büyük bir ilgi/sevgiye mazhar olmuştu. Geçmişte sanat ve özellikle sinema halk için yapılıyordu, paranın ve teveccühün kaynağı da halk idi. 1980 sonrasında radikal olarak değişti süreç, seyirci arka planda kalmaya başladı, izleyici rakamları düştü ve onun yerine şimdi iktidardan, festivalden (iktidarın örtülü ödenekten dağıttığı para) ve karşılıksız bakanlık yardımlarından gelmeye başladı. Sonuçta iktidar sanatı ve sanatçıyı teslim aldı, bu arada pek çok lüzumsuz “isim” yapıp, sanat bilgelik mücadele estetik üzerine konuşmaya başladı.

Bu anlamda Yılmaz Güney’in eseri ve sanat eserlerinin halktan gördüğü teveccüh şimdi pek çokları için itibarsızlaştırıcı etkide bulunuyor ve sinemacılarımız derinden derine kendilerinin kofluğunu gösterdiği için en azından bilinçdışılarında Yılmaz Güney ile rekabet etmeden yapamıyorlardı.



Sonuçta Yılmaz Güney’i sosyalistler ve Kürtler sahipsiz bırakınca, karşımıza medyada Yılmaz Güney üzerine konuşacak –ne yapsalar halk onu unutamıyordu- bir asıl-bilici Zübükler Ordusu çıkmaya başladı. Tam da 1980 darbesinin asıl sonucu olarak: Geçmişte halk dostları ve halkı için mücadele edenlerin zamanıydı, yeni dönemin starları ise Zübüklerden oluşuyordu. Ne olduysa karşımıza topluma bilirkişi olarak Zübükler seslenmeye başladı, onların değersizlikleri toplum için değer-taşıyıcı isimler haline gelince, toplumda aydınları-sanatçıları değersiz olarak görmeye başladı. Sanatçılarımız iktidar karşısında bir tür şamar-oğlanına dönmeye başladılar.

Yılmaz Güney’in mirasına sahip çıkmak için, ilk önce değerlerin yenilenmesi ve toplumsal olarak iktidara karşı halkın mirasına ve mücadelesine sahip çıkılması gerekiyor: Onun için de Yılmaz Güney hakkında konuşan bilmez-bilirkişiler olarak Zübükleri susturmak!

Türkiye’de bugün sinema halka yabancılaşmıştır ve sinemacılarımız ise halk önüne çıkınca ne yapacaklarını bilmeyen ucubelere dönüştüler, arpalığı kadar konuşsun, sinema dünyasında bir tür başarı ölçütü haline geldi.

Onun için insan “ARKADAŞ”ını seçmeyi iyi bilmeli ve kimin için nasıl mücadele edeceğine karar vermeli. Yılmaz Güney’in anısına ve mücadelesine saygıyla.
20. Yüzyıl Türkiye tarihinde iktidara yapılan en etkili 1 Nisan Şakası: Yılmaz Güney, 20. Yüzyıl Osmanlı Tarihinde payitahta yapılan en etkili 1 Nisan Şakası: İstiklal Savaşı, iki şakanın birleştiği yerde, Halk kendi egemenliğini ve özgürlüğünü arıyordu...