Benim bitmeyen yalnızlığım, sınavım. İyilikle, adaletle, dirençle, mücadeleyle muhasebem. Karanlığım.

29 yıllık tekrarım. Tekrarın tekrarsızlığı. Acının ilk gün gibi tekrarı. Söylenebilecek sözlerin tıkızlığı. Söylenmemiş, söyletilmemiş sözlerin ağırlığı.

Güzel yürekli şair ağabeyim Şükrü Erbaş “İnsanın acısını insan alır” der güzelim bir şiirinde.

Bu sene de 29 yıldır olduğu gibi birbirimizin acısını almak için, unutmamak, unutturmamak için buluşuyoruz. Güzel ülkemizin kanıksanmış çaresizliğinde öğretilmiş ayrılıkların, öğretilmiş ve örgütlenmiş kötülüklerin karşısında birbirimize sarılmaktan başka çaremiz yok. 2 Temmuz Sivas Katliamı’nın acısını katmerleyecek acı olmaz sanırdım 4 Temmuz ikinci depremim, yaşamımın solduğu ikinci tarih. Annem Füsun Akatlı’yı kaybettiğimiz gün. Ve Temmuz masum insanların ışığını ateşe katan, babamı, annemi, Bilge Karasu’yu, Tomris Uyar’ı, Leyla Erbil’i, en sevdiklerimi alıp götüren ay. Kalan ömrümün kan davalısı.

***

Bu yıl; Miltenberg, Aschaffenburg, Odenwald, Duisburg, Köln, Frankfurt, Darmstadt, Nürtingen kentlerinde Sivas Katliamı’nın dün ve bugün arasında izleğini ve bugünün rejimine izdüşümünü işaret ettiğim bir dizi etkinlik için Almanya’da karşıladım Temmuz’u. Ömrümün tekrarlanan karanlığıyla mücadele ederken iki şey bana güç veriyor. “Acısı bende kalsın” derken acının kin, nefret ve intikam gibi duygulara dönüşmeden kendi içimde çözülerek iyileşmeyi bulması dileğiyle sesleniyordum. Ama acıların paylaşıldıkça ve gerçek bir yüzleşmeyle aşılabileceğinin bilinciyle yazıyorum. Yüzleşme projeleri ve mekânları üzerine araştırıyor, incelemeler yapıyorum. Almanya bunun için zengin olanaklar sunuyor. Asırlara yayılan kindarlığın cezalandırdığı, acıları yaşamına gergefle işlemiş, acımı sormak yerine taşıyan ve paylaşan yüreklerle delil uyandırmak iyileştiriyor beni, hephimizi.

***

Kendi dogmalarında sıkışık, toplumsal acıları duyumsamak şöyle dursun belki üzerinde hiç düşünmeyenlerin sahte eşitlik safsataları ülkem medyasında uçuşuyor. Kadını toplum dışı gören ve metalaştıran tutumu dinle temellendirerek normalleştiren, inancına aykırı davrananı cezalandırmayı özgürleştirerek haklı bulan akıl en hafif eleştiriyi ‘din düşmanlığı’ olarak sızlanıyor. Bir cemaat liderinin cenazesi üzerinden “Ölülerimize saygı duymayanlarla iki cihanda hesaplaşacağız” benzeri söylemlerle kendi yitirdiğine saygıdan çok yitirdiğinin temsil ettiği ideoloji üzerinden başkalarına öfke yöneltmek bir tercih. Aleviler, aydınlar bunu böyle yaşamadılar 2 Temmuz’dan bu yana. 29 yıldır ne bir anma etkinliğinde, ne onca tahrike, onca dışlanmaya karşı şiddete başvurmadılar. İntikam değil adalet aradılar. Ötekilik üzerine ağdalı sözler savuranlar başkalarının ötekiliğine kulak tıkıyorsa, acıları saf tutarak yorumluyorsa ezilen değil ezen olduklarına şüphe yoktur. Kibirli, tek taraflı ve ‘ateşli’ tartışmalar arasında Sivas ve Başbağlar’ın acılarının yarıştırıldığı ama adaletsizliğe karşı bir adım atmaya gönlü olmayanlar yazıp çizer, atıp tutarken her yıl olduğu gibi Başbağlar köyünün muhtarının telefonuyla Almanya’ya kadar ulaştı acıların ortaklığıyla kurulan bağ. Biz iktidarın bu iki katliamın mağdurlarını temsilen bizleri işlevsiz ve gösteriş için kurduğu komisyonda karşı karşıya getirerek kışkırtıp medyaya malzeme etmek istediği gün tanıştık. Tüm katliamları lanetlemeyi, ayırmadan adalet istemeyi biliyoruz. O günden bu yana her yıl karşılıklı bir dayanışma içindeyiz.

***

“Günümüzde kahraman, ölüme ve insanı alçaltan her türlü baskıya ‘hayır’ diyen, bu ‘hayır’ gerektirince de, ölüme ‘hayır’ diye diye ölmesini bilen kişidir. Amansız çağımızda kahraman, bunca kin, bunca suç, bunca adaletsizlik, bunca cinayet karşısında, yine sevginin sesine kulak veren, yine de sevgiyi yaşayabilen kişidir kahraman, sevgisi sınanırken, bütün güçlükleri yenebilen, bunu yenmekle de amansız çağımızda sevgiyi ayakta tutan kişidir.”*

“Yaşamak direnmektir. İnsanın olanaklarını kendinde taşıdığını bilinçlendirmekten ve koşullar ne olursa olsun, seni köleleştirmeye, bugünün insanlarını köleleştirmeye defter kitap tutarak uğraşanlara başkaldırmaktan başka çaren yoktur sevgiyi yaşamaktan ve koşullar ne olursa olsun, sevginin gereğini yapmaktan başka çaren yoktur.”*

Sevgiyi ayakta tutan, kötülüğe sevgiyi teslim etmeyen babam Metin Altıok ve annem Füsun Akatlı’yı ve Sivas’ta, Çorum’da, Başbağlar’da tüm yitirdiklerimizi unutmadan yarına bakmaya devam. Adalet kılavuzumuz, sevgi yolumuz. Bu yolda birlikte olduğumuz, acımızı alan tüm güzel insanlar yoldaşımız.

*Füsun Akatlı