“Victor Jara dudaklarında şarkıyla öldü. Onu yanından hiç ayırmadığı yoldaşı, gitarıyla birlikte stadyuma getirdiler. Ve şarkı söylemeye başladı. Öbür tutuklular, gardiyanların ateş açma tehdidine rağmen melodiye eşlik etmeye başladılar. Sonra bir subayın emri ile askerler Victor’un ellerini kırdılar. Artık gitar çalmıyordu, ama zayıf bir sesle şarkı söylemeyi sürdürdü. Bir dipçikle kafasını parçaladılar ve diğer tutuklulara ibret olsun diye ellerini kesip tribünlerin önüne astılar.”*

“Victor Jara dudaklarında şarkıyla öldü. Onu yanından hiç ayırmadığı yoldaşı, gitarıyla birlikte stadyuma getirdiler. Ve şarkı söylemeye başladı. Öbür tutuklular, gardiyanların ateş açma tehdidine rağmen melodiye eşlik etmeye başladılar. Sonra bir subayın emri ile askerler Victor’un ellerini kırdılar. Artık gitar çalmıyordu, ama zayıf bir sesle şarkı söylemeyi sürdürdü. Bir dipçikle kafasını parçaladılar ve diğer tutuklulara ibret olsun diye ellerini kesip tribünlerin önüne astılar.”*
Şilili müzisyen, Komünist Parti üyesi Victor Jara, cuntanın ilk hedeflerindendi. 11 Eylül 1973’teki darbenin ardından binlerce kişiyle birlikte Şili Stadyumu’na götürüldü, hapsedildiği yerde yazdığı şiir bir arkadaşının ayakkabısının içinde gizlice dışarı çıkarıldı. Jara’nın önce gitar çaldığı parmakları kırıldı, işkenceyle öldürüldü. Cesedi diğer öldürülenlerle birlikte bir sokakta bulundu.
Şimdi o stadyumun adı Victor Jara. “Estadio Chile” olarak bilinen son şiiri tüm dünyada okunuyor, biliniyor. Ama yine de cuntacıların farklı kılıklar/adlar/unvanlar altında Şili’de halen yaşadığını ve iktidar sahibi olduğunu da biliyoruz.
 “Alman olmayan her şeyi ateşe verin. Materyalizme ve sınıf kavgasına karşı. Halkın birliği ve idealist yaşam anlayışı için.”**
10 Mayıs 1933, Berlin. Kitaplar büyük meydanlara toplanarak yakıldı. Sadece başkentte değil, Almanya’nın birçok şehrinde, özellikle üniversite şehirlerindeki meydanlarda önce odun yığınları ateşe verildi, sonra alevlerin içine yüzbinlerce kitap atıldı. Alman edebiyatının önde gelen eserleri, o dönemlerde denildiği gibi her şeyden “temizleniyordu.”
81 yıl sonra, kitapların yakmakla “temizlenemediğini” gördük. Ancak Hitler’in ve zihniyetinin de tam olarak temizlendiğini söylemek mümkün değil.
Katolik Kilisesi tarafından Güneş merkezli teori konusunda herhangi bir çalışma yapması yasaklanan Galileo Galilei’nin bilime olan inancı baskın geldi. 1632 yılında “Diyalog, (İki ana dünya modeli üzerine diyaloglar)” adlı eserini yayınladı. Roma’daki Engizisyon’da yargılandı, kafirlik suçu nedeniyle ömür boyu hapis cezasına çarptırıldı. Sorgu (işkence) sonucu suçunu itiraf etti.
Mahkeme kararından hemen sonra “eppur si muove” (-Dünya- yine de dönüyor) diye mırıldanıyordu.
Galilei’nin teorileri, insanlık tarihindeki yerini aldı, dünyayı anlamamıza ışık tuttu. Engizisyon da tarihin çöplüğünde yerini aldı, ancak din ya da adaletsiz yargılamalar yoluyla toplum üzerinde tahakküm kurma denemeleri bitmedi.
Osmanlı, matbaayı Müslümanların kullanmasını iki yüzyıldan fazla geciktirdi.
Bugün de hazret, basılmamış kitabı “bomba” ilan ederek, ecdadının izinden yürüdüğünü kanıtladı. Ancak hazret bu kez sert kayaya çarptı. İnternet sitelerini yasaklamaya kalkmak, herhangi bir bilimsel nesnenin memleket sınırlarına girmesine engel olmaya benzemiyor. Artık diktatörün işi daha zor.
Twitter yasağının ardından en çok paylaşılan video, Costa Gavras’ın Sıkıyönetim filminden bir sahneydi: Uruguay’daki faşist cuntanın polisi, baskın yaptığı yerde ilk olarak şarkıları susturmak ister. Susturulmak istenen şarkı, Hasta Siempre. Bir kaynağı susturan polisler sevinç naraları atarken şarkı kaldığı yerden, diğer hoparlörden devam eder. O da susturulur. Bir başkası çalmaya başlar. Bir başkası, bir başkası…
Her diktatör ardında milyonlarca acı, binlerce ölüm, ona karşı yazılmış yüzlerce kitap ve şarkılar bırakır. Cunta devrilir, faşist diktatörler yollanır, şarkılar çalmaya devam eder.

*Şili’deki Pravda muhabiri Vladimir Çernisev.
**Nazilerin kitap yakma eylemi 70 yaşında, Deutsche Welle.