Adım adım inşası süren bu Saray Rejimi’nin temeli, emeğin örgütlü gücünün kırılması, emek piyasalarının teknik deyimiyle ‘’yapışkanlıktan’’ arındırılması oldu

Yine hak gaspı, yine güvencesizlik, yine bir fon:  Kıdem tazminatı "reformu"

Selin Sayek Böke
Doç. Dr. CHP Parti Meclisi Üyesi
İzmir Milletvekili

Zeytinlerimiz ve emek, bir kez daha saldırı altında. 16 Nisan gayri meşru referandumunun sonucunun bu olacağını bekliyorduk. Üretim reformu diyerek zeytinliklere, emek reformu diyerek emeğin 80 yıllık kazanımı olan kıdem tazminatına saldırıyorlar. İkisinin aynı anda yaşanması bir tesadüf değil. Bu saldırılar kurulmakta olan yeni rejimin parçası. Tahakkümü kuruluyor olan rejimin ekonomi politiğinin keyfiliğe dayanacağı, bu keyfiliğin iki önemli ayağının güvencesizleştirme ve artık piyasalaştırmanın ötesinde devlet kapitalizmi olduğunu biliyoruz.

Hayır’ın gayrimeşru referandum öncesi mücadelesi bu düzene karşıydı, bundan sonra da bu yönde olacak. Kamu yararının yerine şahsileşmiş kazançların geçmesine ve aşırı esneklik – aşırı piyasalaşmaya engel olacak yeni bir ekonomik düzen üretmek bu mücadelenin parçasıdır. Hayır’ın yol haritası işte bu yeni anlayışla toplumsal muhalefetin güçlendirilmesi ve bu yeni siyasetin oluşturulması olmalı.

Referandum öncesinde, rejim değişikliği gerçekleşirse, Saray Rejimi'nin önceliklerinden birinin kıdem tazminatına saldırı olacağının altını defalarca çizmiştik. O zaman AKP’nin bakanları tarafından şiddetle reddedilen bu uyarılar, yalnızca bir öngörü değil Saray Rejimi'nin yol haritasına dair bir okumanın sonucuydu. Zira, Saray Rejimi'nin “fiili başkanlık” döneminden itibaren kurmaya başladığı yeni ekonomi politiğin, 16 Nisan Referandumu'ndan sonra olmazsa olmaz sonuçlarının bu saldırılar olacağı açıktı.

Adım adım inşası süren bu Saray Rejimi’nin temeli, emeğin örgütlü gücünün kırılması, emek piyasalarının teknik deyimiyle ‘’yapışkanlıktan’’ arındırılması oldu. Bugün de ‘’iş güvencesinin’’ tamamen ortadan kaldırılmasına dönük bütüncül bir dönüşümün Saray Rejimi’ne uygun şekilde tamamlanmasına ilişkin bir adım daha atılıyor. Anlayış geçmişle aynı, dayandığı ekonomi politik birbirinin devamı, koşullar daha hırçın.

Bugün emeğin kıdem tazminatı hakkı açık bir saldırı altında. Kıdem tazminatı işçi-işveren arasında karşılıklı güven ve ortaklaşma duygusunu pekiştiren, emek piyasasındaki barışın temel unsurlarından birisidir. Kıdem tazminatı haksız işten çıkartmalarda emek için hakiki bir tazminattır. Kıdem tazminatı emeğin işsizlik dönemi güvencesidir. Yani kıdem tazminatı hem bir hak hem bir güvencedir.

AKP tasarıyı savunurken sürekli iki ezberi tekrar ediyor: Birincisi, değişiklikle hak kaybının yaşanmayacağı, ikincisi ise hak olmasına rağmen işçilerin bu hakkı kullanamadığı ve değişimle kullanabilir hale gelecekleri. Her iki ezber de gerçeği yansıtmıyor, AKP’nin kendi bakanının deyimiyle bunlar birer ‘’kuyruklu yalan’’... Bir de AKP’nin bilhassa dillendirmediği iki kritik gerçek var: Birisi kıdem tazminatının özünde bir iş güvencesi olduğu, diğeri de değişikliği bir fon ile tarif etmenin makroekonomik politikalar açısından yansıttığı ve doğurduğu tehlike.

"İşçilerin haklarını alabilmesi için bu değişiklik şart" mı?

Bugün AKP’nin bu anlatısı içerisinde yegane doğru kısım; işçilerin büyük bölümünün kıdem tazminatı haklarından yararlanamadığı. Fakat işçilerin kıdem tazminatından yararlanamaması AKP’nin iddia ettiği gibi ne kıdem tazminatı sisteminin ‘yapısal hatalarından’ kaynaklanıyor ne de çözülmesi için ‘fon’ sistemine ihtiyaç var. Gereken, her şeyden önce işçi – işveren arasında bir ortaklaşma ve karşılıklı güven aracı olan kıdem tazminatını koruyacak niyet ve siyasi samimiyet.

Bugün işçilerin büyük bölümünün kıdem tazminatından yararlanamıyor olmasının iki temel boyutu var. Biri kayıtdışı çalışma, diğeri de kayıtlı çalışsa da mevcut yasada, kıdem tazminatını hak etmek için işçinin son iş yerinde en az 1 yıldır çalışıyor olması koşulu . Binlerce işçi için, 1 yıl dolmadan işyerinde “giriş-çıkış” yapılmasıyla tazminat hakkı da hayal oluyor. Yani hukukun arkasından dolanma ve denetlenmeyen hatta teşvik edilen bir hukuksuzluk mevcut.

Bu tespit esasında samimi çözümün ne olduğunu da bütün çıplaklığıyla ortaya koyuyor. İhtiyacımız olan Kıdem Tazminatı Fonu değil. İhtiyacımız olan çözüm tam aksine taşeronlaşma ve aşırı esnekleşmenin önüne geçilmesi ve bu yapılana kadar da bir yasal düzenlemeyle 1 yıl şartının esnetilmesi.

AKP aynı zamanda Fon’u ‘’işveren garantisinden’’, ‘’devlet garantisine’’ geçiş olarak ambalajlıyor. AKP bu konuda samimiyse atılması gereken ilk adım CHP vekillerinin verdiği yasa tekliflerinde mevcut. Yapılması gereken kıdem tazminatının yasal düzenlemeyle “öncelikli alacak” haline getirilmesi.

‘’Bu değişiklikle hak kaybı olmayacak’’ mı?

Kuyruklu yalanın ikincisi bu değişiklikle ‘kıdem tazminatının miktarında azalma olmayacağı’. Oysa bu değişiklik, söylenenin aksine emekçinin cebine girecek tazminat tutarında belirgin bir azalmaya yol açacak. Bu iddiasının aksine, fon sisteminin hesaplama usulüne getireceği değişiklik en iyimser tahminle emekçinin kıdem tazminatının “en az üçte birinin” gasp edilmesi anlamına geliyor. İhtiyaç duyulan Kıdem Tazminatı Fonu değil, var olan mevcut haklara dokunulmaması hatta iyileştirilmesi.

"İş güvencesi’’ sessizliği

Fon sistemiyle ilgili, ortaya çıkacak somut hak kaybının yanı sıra, hükümetin saklamaya çalıştığı daha önemli bir şey var: Kıdem tazminatının, Türkiye’deki emek piyasaları bakımından en önemli iş güvencesi mekanizması olduğu gerçeği. Özellikle, Türkiye’nin de dahil olduğu Güney Avrupa Refah Devletleri’nde, kıdem tazminatı, ‘zayıf’ işsizlik sigortasının işlevini fiilen paylaşıyor ve emekçiler için bir iş güvencesi mekanizması olarak çalışıyor.

Kıdem tazminatını, bir iş güvencesi mekanizması haline getiren temel unsur, kıdem tazminatının işverenin yükümlülüğü olması. İşverenler, çoğu zaman bu yükümlülüğün gereği olan maliyeti üstlenmek istemediği için, işçiyi işten çıkarmaya karar verirken iki kere düşünmek zorunda kalıyor ve bu durum işçi bakımından bir iş güvencesine dönüşüyor.

Kıdem tazminatı bir işveren sorumluluğu olmaktan çıkarılıp, bir fona dönüştürülürse, bunun işverene vereceği hareket serbestliği, işçi bakımından tam güvencesizlik anlamına gelecek. AKP’nin fon sistemindeki ısrarındaki asıl motivasyonun ‘iş güvencesini tamamen yok etmek’, emek piyasasını daha da esnekleştirmek olduğu açık. Bu esnekliğin işveren açısından gizlediği tehlike de göz ardı edilmemeli.

İhtiyaç olan kıdem tazminatının fona dönüştürülmesi değil. İhtiyaç olan aşırı esnekleşmenin karşısına konacak kuralları belli, emek piyasasında barışı sağlayacak bir kamusal denetim ve hukuk çerçevesi ama en önemlisi yeni bir siyaset ve ekonomi politik anlayışı.

Yine bir fon...

Saray Rejimi, çökmüş bir siyasi anlayışın ve düzenin tıkanmasının sonucu. AKP iktidarlarının alışageldikleri küresel kaynak bolluğunun sonuna gelinmiş olması ve bu düzenin yeni kaynak üretememesi bu tıkanıklığı besliyor. İşte bu yüzden yeniden şapkada tavşan arıyorlar. Ve şapkadan Fon’lar çıkıyor! AKP, ekonomi tarihimizde tescillenmiş olan Fon çöplüğüne dönmekten başka bir çare üretemiyor.

Bu değişiklikle AKP iki farklı yolla kaynak elde etmeyi öngörüyor. Birincisi, kuralsızlığı ve keyfiliği ile tarif edilen bir aşırı esnekleştirme ile ucuz emeğe dayalı yabancı yatırımları çekme beklentisi. İkincisi de yeni kaynak bulmakta artık zorlanan bu düzeni Fon’larla kayıtdışına çekmek ve gerçekte tıkanmış olan sisteme sanal, sürdürülebilir olmayan, kısa vadeli pencereler açmak. Tıpkı amacına ulaşmayan Tasarrufu Teşvik Fonu, Konut Edindirme Fonu gibi, tıpkı Varlık Fonu gibi.

Oysa ihtiyaç olan, makroekonomik sistemin dışına taşıyarak paralel hazineler, fonlar kurmak değil; yeni bir sosyal demokrat ekonomik düzen. Bu düzen kamunun denetleyici, düzenleyici ve üretime ortaklaştığı bir demokrasi, hukuk ve ekonomi çerçevesine dayanmalı. Bu çerçeve toplumsal barışın da parçası olarak kendini emek piyasasında var etmeli. Bunun için de Kıdem Tazminatı Fonu yerine, kıdem tazminatı haklarının korunduğu, iyileştirildiği, iş güvencesinin kuvvetlendirildiği bir değişime ihtiyaç var.

Saray Rejimi inşasına devam ediyor. Biliyoruz ki burada kalmayacak. Sırada 657 Sayılı Yasa'nın kaldırılarak devlet memurluğu sisteminin yok edilmesi, taşerona kadro verilmesi şöyle dursun, taşeronlaşmanın kapsamının daha da genişletilmesini içeren ‘iş güvencesinin’ kalan son kırıntılarına yönelik saldırılar olduğunu biliyoruz.

İşte tam da bu yüzden Hayır’ın büyümesi, kıdem tazminatının ‘fon’ haline getirilmesine karşı verilecek mücadelenin bu bilinçle verilmesi hepimizin geleceği için yaşamsal önem taşıyor.