AVM’yi açtık ama siz açık alanlara, parklara gitmeyin emi, hay hay dükkanlar harbiden serbest ancak sahiller haliyle yasak. Aslında memleketi yönetenler, krizi fırsata çevirmeyi denemeyi ve şu koşullarda dahi gündelik siyasetin peşine düşmeyi bırakmadı.

Yine samimi olduk sanki

Alper Turgut

Kabustur bu, tez geçer ve uyanırız sandık, önce günlerimize, sonra haftalarımıza, şimdi de aylarımıza musallat oldu meret. Evet, virüs şu ana dek yaklaşık beş milyon insana bulaştı, üç yüz bini aşkın da can aldı. Öyle veya böyle, bizim insanlık, çok daha büyük kırımları aşmasını bilmiştir, işte türlü türlü afetleri, ardı ardına gelen savaşları. Ancak salgın kadar travma yaratan bir bela yoktur sanırım, sürekli ikinci dalgadan bahis açanlar, bundan sonra her şeyin değişeceğinden ziyadesiyle emin olanlar, aramıza giren mesafenin, asla kapanmayacağına yananlar, felaketler zincirinin henüz ilk halkalarına tutunduğumuza inananlar.

Anlayacağınız dertler katar katar. Sürekli aynı şeyi tekrarlayan uzmanların resmen çenesi yoruldu, lakin gelin görün durum şu; aman dikkat edin la, abooo siz yine sokakta mısınız, bak bak hepsi taziyeye gitmiş, ne nişan töreni mi o, haydaaa sosyal mesafe ne faydaaa. Ve benzeri çırpınmaların pek de çaresi yok, bin 400 yıldır orucun nasıl bozulduğunu kavrayamayan bizler, elbette çıkacağız zıvanadan, kuşkunuz mu var? AVM’yi açtık ama siz açık alanlara, parklara gitmeyin emi, hay hay dükkanlar harbiden serbest, ancak sahiller haliyle yasak. Aslında memleketi yönetenler, krizi fırsata çevirmeyi denemeyi ve şu koşullarda dahi gündelik siyasetin peşine düşmeyi bırakmadı.

Başta sağlık emekçileri olmak üzere, gerçekten büyük bir dikkat ve özveriyle hareket eden tüm çalışanların söz hakkı nasılsa yoktu. Yaşamlarını ortaya koyanlar ile sürecin başından itibaren tuhaflıklar ve saçmalıklarla ilerlemesini sağlayanlar. Zaten aksi durum, şaşırtıcı olurdu, hem tezatlık seviyoruz biz, çelişkilere bayılıyoruz!

Aslında açılsın meyhaneler, kapansın mesafeler diyeceğimiz günler de yakın ha, hayli zamandır ara sezonları ekarte edip direkt ana mevsime daldığımız artık malumunuz, işte lanet olası kışlıklar demeye kalmadan tişörte geçiş yaptığımız son günlerde, ufak ufak yakınlaşmaya başladığımız, korumayı, korunmayı ıskaladığımız apaçık! Hele hele yasağa kısıtlama denilen özel günlerde, sokakta bulunmamamız gerekirken, sayın ahali ekmek ve pide almayacaksa dahi, fırınlara akın ediyor. Bir köpeği, sahiden beş kişinin gezdirdiğini gördü bu zavallı gözlerim. İşte bir şekilde dışarıda olmanın yolunu kolayca buluyoruz, yani tek dert bizi yönetenler değil, onlara benzeyen bizler de sorun yaratmada ve sorumluklardan kaçmakta gayet becerikliyiz. Üstelik en nihayetinde salgına bile çözüm bulunur, sonsuz cahilliğimize ise asla!

Sosyal medyada dillendirilen hasta ‘üfürükçü kadın’ mahalleliyi güzelce püffffffledi iddiası değil ha meselem, bu asri zamanlarda, hâlâ ve ısrarla hurafelere inananlar varken ve onlar dertlerinin çaresini, inatla inançlarını istismar edenlerde ararken, neyin doğru ve yanlış olduğu ortada değil mi?

Ve artık özen filan da istemiyor bik bik etmek. Misal Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı Nihat Özdemir, lig başladığı zaman takımlarda pozitif vaka çıkarsa, pozitif çıkanları ayırarak yolumuza devam edeceğiz, demiş. Pirinç mi ayıklıyorsunuz, anlamadım ki. Bu ne rahat bir açıklamadır, para için insanların canını hiçe saymak, bu denli kolay olmamalıdır.

Grup Yorum üyesi İbrahim Gökçek’in cenazesinin, defin için götürüldüğü Kayseri’de yaşananların, elini vicdanına koyabilen herkes söyleyiversin, insaniyetle en ufacık bir ilgi ve alakası olabilir mi? “Cesedi çıkartır yakarız”, bu nasıl bir zalimliktir, bunun tarifi yok, gerçekten yok. Şu salgın koşullarında, aklınıza gelen şey, konser verebilmek, özgürce şarkılarını söyleyebilmek için bedenini açlığa yatırmış ve talepleri uğruna can vermiş bir insanın cesedini yakmaksa, siz hiç yaşamamışsınız ki, herhangi bir canlının böylesi bir isteği, dileği olamaz çünkü.

İbrahim Gökçek’in ardından “Ölüler kendini savunamaz” paylaşımı yapan yargıç Ayşe Sarısu Pehlivan’ın, trol ordusuyla, yayın organlarıyla üstüne giden iktidar çevresi ve sonrasında gelen üç ay görevden uzaklaştırma. Bu amansız linç dalgasına göğüs geren yargıcın; “Ben burada geri adım atmam, çünkü benim düşüncem yanlış değil. İnsan haklarını ve yaşamı savundum. Ölümü, kavgayı mı savunsaydım? İnsan ve aydın olarak yaşam hakkını savunmak zorundayım” sözleri, ne yalan söyleyeyim, içime su serpti. Bu güzelim karşı duruşlar bizleri sarsıp kendimize getirecek, çünkü haklı olmak kadar güçlü bir şey yok tüm yerkürede. Komşuları için ölüm listeleri oluşturanların, insanları canıyla tehdit edenlerin, boyun eğmeyen kadınlara taciz ve tecavüz imalarında bulunanların herhangi bir soruşturma ve kovuşturmaya uğramadığı bir süreçte, Ayşeler ve Ayşe gibiler gerek bizlere, bilesiniz.

Biricik derdimiz korona salgını değil, bakınız şu pandemi koşullarında dahi, kayyum meselesi yine gündeme gelebiliyor. HDP’nin kazandığı 65 belediyeden şu ana dek 44’üne resmen iktidar tarafından el konuldu. Milyonlarca insanın iradesi hiçe sayıldı, attıkları oy, harbiden çöp oldu. Ekonomik krize el koysalardı keşke, böylesi siyasi manevralar yerine, hayati öneme sahip şeylere odaklansalardı, ne gezer?

Her şey ateş pahası, zam üstüne zam geliyor, sürekli aşınma ve yıpranma hali. Cebinizde gezen gizli ve sinsi bir elin hissi, kısa sürede sizi, soyup soğana çevirecek misali. Dünya değişiyor, değişecek, değişmek de zorunda! Eskisi gibi olacaksa, zaten hatalarımızdan ders almayacağız, aynı veya benzer bir belayı yine kucaklayacağız demektir. Yoksulluğu ortadan kaldırmadıkça, yoksunluğa mahkûm olacak insanlık, farkında değil misiniz? Kapatılması gereken mesafe, tek değil, hem zengin ile fakir arasındaki mesafe kapanacak, hem de insanla insan arasındaki. Bu da böyle bilinsin.