Çarşamba günü Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesinin 70. Yıl kutlama etkinliğinde konuş AKP Genel Başkanı Erdoğan, ertelediği bir projeyi iktidarının 18. yılında hayata geçirme kararı almış gibi “Yine söylüyorum, dindar bir nesil yetiştireceğiz. Dindar neslin olduğu bir ülkede, inanıyorum ki tüm manevi değerler bir anda yüksek bir sıçrama yapacak ve birbirini menfaat, makam, mevki için değil Allah için seven bir millet ortaya çıkacaktır.”dedi.

Bunca yıl ve çabanın ardından “yetiştireceğiz”, “sıçrama yapacak”, “çıkacaktır” gibi temenni içeren dili başarısızlığın itirafı sayabilir miyiz? 40 yıldır dindarların, 18 yıldır kendisinin yönettiği ülkede dindar nesil yetiştirerek çözmeye çalıştığı sorunun dindarların eseri olduğunu kabullenmek kolay değil. Bana kalırsa İlber Ortaylı’nın birkaç gün önceki “İmam hatipler Arapça bile öğretemiyor” eleştirisi Erdoğan’ın moralini bozdu. Büyük ihtimalle benzer çıkışları engelleme ve ulemayı motive etme gereği duydu. Onun niyeti her ne olursa olsun dinin “birbirini menfaat, makam, mevki için değil Allah için seven bir millet ortaya” çıkaramadığı kesin. Bunu birinin söylemesi gerekmiyor, her şey ortada.

Erdoğan konuşmasını yaparken Türkiye işsizliğin, yoksulluğun, adaletsizliğin gururunu kırdığı dört kardeşin intiharını konuşuyordu. Yetişkin kardeşleri (Cüneyt, Oya, Kamuran, Yaşar), iktidarını paylaştığı dini cemaatlerin, devletin tüm kurumlarını teslim ettiği dindar bürokratların ve partisinin yönetimi intihara sürükledi: Türkiye’yi yöneten “dindar nesil” paylaşmadı, adil olmadı, eşitliğe ve kardeşliğe inanmadı. İnsanları ve koca bir ülkeyi intihara sürükleyen İslamcıların “menfaat, makam, mevki” çılgınlığından başka bir şey değildi.

Bir kişinin birçok akçeli makamda, mevkide görevlendirilmesi; bir yüklenici firmaya aynı anda 80 ihale verilmesi o makamları dolduracak insan bulamamadan, o işleri yapacak firma eksikliğinden değil, İslamcıların kamu olanaklarından elde edilen “menfaati” paylaşmak istememelerindendir. Paylaşımın adil olmadığı yerde eşitlik ve kardeşlik olmaz. İslamcılar hep kendi menfaatinin peşinde oldu, toplum onları ilgilendirmedi.

Erdoğan, bozduğu toplumu tebliğle düzelteceğini sanıyor. Buna inanıyor çünkü hem inancı öyle diyor hem başka bir yol bilmiyor. İnsanların, tebliğe değil amele baktığını da bilmiyor. Bilseydi, peygamberine mağarada tebliğ edilen ayetleri, toplumun yoksullaşması pahasına inşa edilen şatafatlı camilerde bin 500 koruma eşliğinde yâd etmenin manevi değerleri sıçratmadığını aksine toplumsal çöküşe yol açtığını bilebilirdi.

Konuşmasından öğreniyoruz ki birçok imam hatipte Kur'an dersleri boş geçiyormuş! “Öğretmen bulmada sıkıntı yaşıyoruz. İlahiyat mezunları öğretmen olmaya teşebbüs etmiyor.” diyor. Bize göre bunun iki nedeninden biri, dini derslerin sayı ve süresinin öğretmen sayısından hızlı artması ise değeri ilahiyat mezunlarının öğretmenlik gibi yoksulluk sınırındaki bir mesleğe itibar etmemesidir. Sarayda, THY’de, DDY’da, KYGM’de, DİB’de ve benzer kamu kuruluşlarında bol maaşlı bürokratik görevler dururken adam niye öğretmenliğe itibar etsin ki…

Erdoğan’ın bu son dindar nesil çıkışı öncekiler kadar heyecanlı olmadı. İnsanların hayallerini artık ciddiye almadığının o da farkında. Kafasında başka bir nesil tasavvuru olmadığı için elbette ısrar edecek. Zararı yok, önemli olan İslamcıların “menfaat, makam, mevki” dışında bir sevgiye sahip olmadığının geç de olsa anlaşılmış olması...

cukurda-defineci-avi-540867-1.