İnsan, çıkar amaçlı, yakmaya, yıkmaya, yok etmeye, kan dökmeye doyamayan bir canlı, tam da bu yüzden kendi tarihi, savaşın tarihi oldu.

Yine ve yeniden savaşa hayır!

Alper Turgut

Coğrafya kaderimiz mi bunu bilemem, lakin güzelim dünyayı kederimizin merkezine çevirdiğimiz kesin. Bunca ıstırap, onca kahır, güneyimizde savaş, kuzeyimizde savaş, harbiden kafamıza dank etmiyor mu, savaş ve işgalin her an herkesin başına gelebileceğini göstermiyor mu? İnsanın insanlıktan çıkma hali, çokça eski bir öyküdür aslında, sadece istisnasız her şeyin sergilendiği bu vasatlık çağında, kanıksanacak denli fazla geldi hepimize. Cehaletle süslü örgütlü kötülük işleri, hep geldi, artarak geldi, üst üste geldi, geldikçe geldi. Tüm umarsızlığımız belki de bundan. Vicdana atılacak safra muamelesi yapmak, kalan insafımızı da sildi süpürdü, bizi biz eden ne varsa aldı götürdü.


İnsan insanın yarasını sarardı, düşeni yerden kaldırır, tereddütsüz elini uzatır, zorda ve darda kalanın yardımına koşar, neyi varsa bölüşür, paylaşırdı. Yoksa bu bir masal mıydı? İyileri tenzih ederim, lakin kötülük baskındır, az da olsa barizdir, sırıtır durur. Başkalarının acılarını görmek, duymak, bilmek istemediniz. Omuz silktiniz, sırt çevirdiniz, pencereleri örttünüz, kapıları kapadınız. Yetmedi, kâfi gelmedi. Artık başkalarının acılarıyla resmen dalga geçiyorsunuz. Gevrek gevrek gülerek, salyalar saçarak, insanlıktan çıkarak. Savaş gibi, büyük bir utancın ve gerçek bir insanlık suçunun mağdur ettiği hayatlar üzerinden, alay malzemesi üretme çabası, oysa çokça acınası.

Ukraynalı kadınlar sefa gelsin hoş gelsin, Suriyeli ve Afgan erkekler defolsun gitsin gibi bir çıkarımda bulunmak normal sanıyorlar, mültecilik denen yakıcı gerçeklik üzerinden nefret suçu işlemeyi, hayatın doğal akışına uygun buluyorlar. Mağdur olanı yine mağdur etme arzusunun, kusura bakmayın lakin, insanlıkla en ufak bir ilgisi yoktur. Sığınmacıyı kullanılabilir görmek, onu bile isteye nesneleştirme gayreti, ar damarınızın çoktan çatladığına gösterir. O kadar!

Evet, adını koymak gerek, birçok kişi, Orta Asya’dan gelen, kardeş ülke halkı dedikleri insanları, evine hizmetçi, bebeklerine bekçi diye istiyor, Afgan ve Suriyeliler ise oh ne güzel, ucuza işçi diye görülüyorlar. Yani bir kısmının göçmen ‘sevdası’ (sevgi karşılıksız bir şeydir) da tamamen duygusal (parasal)! İnsan, insanı salt insan olduğu için sevseydi keşke.

Her şeyin uzmanları yine televizyonlarda, bik bik etmekte, pandemiyi de bilir, ekonomik krizi de bilir, savaşı da. Kadın sorunu olur, erkekler toplaşır, ahkam keserler. O hesap! Javelin diyor, SİHA diyor, Spetsnaz nedir biliyor. İnternetten biraz bakmış, notunu almış, yalan yanlış önemi yok. Cümle kurmayı bilmese de hararetle anlatıyor. Çatışma nedir tanık olmamış, delik deşik olmuş, parça parça olmuş tek bir ceset görmemiş, film haricinde. Çaresiz bakışları, çığlık çığlığa kalışları, can çekişenleri, zamanın durduğu anları, hissetmeden, görmeden, bilmeden, savaş konuşmak ha, ayıptır, ayıp.

Biri çıkmış misal, Sovyetleri hortlamak istiyorlar, komünist bir imparatorluk kuracak Putin diyor. He canım, dünyanın tüm ezilen oligarkları birleşsin hatta. Lan arkadaş, bu proletaryaya resmen hakaret yahu, ezberimizi bozacağız, katil ve lanet oligarşiyi savunacağız yoldaşlar! Herhangi bir sosyalist için bir oligarkın, kötülük timsali ork halkından bir farkı yoktur. Bilginize. Öteki diyor ki, Ukrayna’da neo Nazi bir seçenek oluştu. Beriki ne alaka canım, Ukrayna, Nazi Almanyası’ndan çok çekti, bu mümkün değil, tek tük tipler vardır belki. Eleman, Stepan Bandera kimdir bilmiyor, tarihle alakası yok, lakin fikri ziyadesiyle var. Neden Nazi işbirlikçisi bu siyasetçinin heykelleri var, neden ülkenin bir bölümünde kahraman olarak kabul ediliyor. Araştırsan biraz, temeli nasıl oluştu, çözüverirdin bir ihtimal.

Bunlardan öte, sömürgeci eski tüfek Batılı emperyalistlerin, en az biz yeteri kadar sömüremedik ya diyen Doğulu emperyalist adayları kadar suçlu olduğunu bilsek, kâfi. Savaş aygıtı, tüm sebeplere karşın, barış içinde yaşamak varken, asla insanın, insanlığın seçeneği olmamalıydı. Ancak insan, çıkar amaçlı, yakmaya, yıkmaya, yok etmeye, kan dökmeye doyamayan bir canlı, tam da bu yüzden kendi tarihi, savaşın tarihi oldu.

Aslında yayılmacı, istilacı, işgalci bir tür düşünün, tek amacı zarar vermekse, nedene ihtiyacı olur mu? Başımıza bunca bela açmak, yine ve yeniden benzer hatalar yapmak ve aynı şekilde devam etmek. Ne desek boş! Yine de meramım şudur, birikim sahibi olanlar, tartarak, ölçüp biçerek, aklından süzerek laf ederken, mevzuya kafa yormamışlar, çok rahat ve kolay şekilde beyanat veriyorlar. İşte bu ucuzluk, sakillik, hepimizin kara yazısı gibi, onların çokluğu, kardeşçe yaşamak varken, düşmanlık ediyor seve seve, sonra sıkıyor gırtlağımızı, kesiyor nefesimizi.

Güçlü güçsüzü eziyor. Haksız haklıyı eziyor. Avcıya hazırlıksız yakalandık, far tutulmuş tavşan gibi kalakaldık. Öyle, biçare. Canlı yayınlanıyor çoğu dert ha, metro istasyonlarına sığınanları, düşüp patlayan veya patlamayan füzeleri, kaçmaya çalışan sivilleri, ailesini uğurlayıp, kalıp savaşacak olanları oturmuş izliyoruz. Elden ne gelir diyor, hayıflanıyoruz. Üzülüyoruz, canımız sıkılıyor, sonra oyalanacak bir şey arıyoruz. İster istemez. Hadi biz sorumlusu değiliz bu tanımsız illetin, kara belanın, peki, ya sorumlu olanlar ne yapıyor? İtinayla kınıyor, yaptırım diyor, ağır bedel ödeyecekler diyor, lakin nasıl karşılık verecekler söylemiyorlar. Evet, üçüncü dünya savaşı varken ipin ucunda, kim çekiştirebilir ki, öyle zahmetsizce. Başımıza ne geliyorsa bundan geliyor ya, hayatın her alanında, kötünün daha kötüsü var ona göre, sesini çıkartma, katlanmayı bil, acını yut!

Savaş karşıtı Rusları alkışlayanlar da var, onlar tam samimiyetsizlik abideleri, kendi ülkende barış yanlısı diye insanlara hakaret et, tehdit savur, hatta direkt iktidara gammazla. Ne cins bir savaş karşıtlığıysa bu, işine geldiği gibi kullan gitsin.

Gerçi “6 rakamı bu, terse çevirirseniz 9 rakamı. Mesele bakmak değil, görmek; görüleni tüm berraklığıyla göstermektir” gibi hayli komik bir çıkıştan yanaydım yazı adına, savaş çanları çaldı ansızın. Hah! 62’den tavşan yaptığımız o masum eski günler geldi aklıma, 1991’de yasaklanmasına karşın savaşa hayır dediğimiz günler gibi.