Gazetemizin “BirGün Benim”, “BirGün Senin”, “BirGün Bizim”, “BirGün Hepimizin” kampanyası sürüyor. Kampanyaya bir slogan da ben ekleyeyim: “BirGün O’nun”.

“O.”

Dünyanın bütün şiirlerinden damıtılarak yazılmış tek harfli tek şiirdir:

“O!”

Aynı anda hem var olabildiği hem yok olabildiği için şiirdir. Zamirdir ve Sayıdır. Zamir olarak O, işaret edilendir. İşarettir. Harf değil de sadece Sayı olarak okunduğunda Sıfır’dır, yani yok hükmündedir. Öyleyse... O, hem Zamir olarak var olabildiği hem Sayı olarak yok sayılabildiği için çok uzun bir şiirdir.

Üçlü ve üçüncü tekil Zamirdir: O, özgürlüktür. O, eşitliktir. O, dayanışmadır. Çünkü O, BirGün’dür. O, haberdir. O, habercidir. O, gazete gibi gazetedir.

Sayıdır: Yoktan varoluştur. Yokluktan çıkıştır, başlangıçtır: 0, 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10… Yılları ve yolları böyle kat etmiştir. Geriye sayımda bile başlangıçtır: 10, 9, 8, 7, 6, 5, 4, 3, 2, 1, 0 veeeeeeee…. Manşet!

Her baskıya gidişinde, baskıyı ve zulmü sona erdirmek için geriye sayımdır. Çünkü zulmü sona erdirmek için sonrasını getirmek şarttır. Öyleyse zulme karşı manşetleri sona erdirmemek için de sonrasını getirmek şarttır. Sonrasını getirmek? O’nun, BirGün’ün sona ermesine göz yummamaktır.

Peki ama bizim gibiler yanılıyor olamaz mı? Yani hâlâ önemli bir çoğunluk halinden memnun, memnun denemese bile haline şükrediyor. Sadece mistik bir şükür de değil; beterin beteri var, mevcut olanla yetineyim, eldekini yitirmeyeyim diye... Kaşıkla verip sapıyla çıkarıyorlardı, kaşıkla da veremiyorlar artık, ama hâlâ sapıyla çıkarıyorlar, üstelik sopayla dövüyorlar ve ağızlarda kaşık yerine emzik. Demek ki bu bile hâlâ birçok insanı ikna etmeye, sindirmeye yetebiliyor.

İşte durum böyle... Sapıyla çıkaran ve sopayla dövenler karşısında haldeki duruma ve gidişata sesini çıkarmayanlar hâlâ kalabalıksa… Yani ne diyeceğiz? Emzikle mi yetineceğiz, sopadan mı korkacağız? Muhaliflikten mi vazgeçeceğiz?

HADİ CANIM!

Sopadan korkan yalancı emzikle yetinir. Emzik karın doyurmaz. İnsanca hayat yaşanmaz. Oysa her gün BirGün okuduğunda en azından yaşadığını hissedersin. Yaşadığını hissettiğinde bihakkın yaşamış olursun. BirGün yaşadığını hissetmek ve hissettirmektir. BirGün’e de yaşadığını hissettirmek gerekir.

Meramımızı daha iyi anlatabilmek için, bu yazıda olduğu üzere, kallavi sözlere başvururuz, üslup yaparız ve hatta slogan atarız ya... Oysa bazen ve özellikle şimdi, “Hadi” demek yeter, yetmelidir.

HADİ!

***

Bundan sekiz yıl önce “Dünyayı, değişsin diye, her gün yeniden yorumlayan BirGün emekçilerine sevgiyle...” deyip yazmıştım:

Kelimeler söylemese de söyleyeceklerini, bilirdi, söylemek için yürek yeterdi. Hece hece çoğalarak, hane hane çoğalarak, sokak sokak çoğalarak ve bir iken bin olmak için ve ben iken biz olmak için... Yapmıştı. Yine yapmalıydı. Yine yapacaktı. Her yeni gün militan bir gün olsun diye, bir yol olmalı, bir yolculuk yapılmalıydı... Çünkü: Yapmıştık. Yine yapmalıydık. Yine yapacaktık. Geceye dönmüştük. Simsiyahtık. Siyasi bir siyahtık. Lacivert mi kokuyordu yıldızlar, duymamıştık. Sabahı beklerdik ama yine önce alacakaranlık. Sabahı bekleyemezdik çünkü yine önce alacakaranlık. Sabahı getireceklerdendik. Sabah gelince, sabahı getirince... Yine kanayacaktı alacakaranlık. Şimdi kızıl akacaktı alacasından. Çünkü kızıl akacaktı alacasından.

Vay be vay be vay be!

O seher vakti artık erişti mi, o kırmızı yeltendi mi muhalif bir alacaya... Siyasi kırmızısı, alacasız kızıllığıyla, kopuverirdi militan bir sabah... İşte o sabah...

Ah!

İşte o gün, yani bir gün, yeni BirGün! İşte o gün, yeni bir gün, yani
@BirGun_Gazetesi!