ABD ile elbiliğiyle Suriye'de rejim değişikliği politikası; Türkiye toplumunda ezici bir çoğunluğun desteğini alamadı, bumerang gibi dönüp devasa bir sığınmacı ve güvenlik sorunu yarattı. Ancak özünde hiçbir şey değişmiş değil. Rejim değişikliği ajandasının parçası olan İhvan kuşağının başarısızlığı, Ankara'yı Suriye projesindeki eski ortaklarıyla düşman ettikten sonra 'u dönüşlerine' mecbur bıraktı. Sonuncusunu 'eli kanlı katil' denilen Mısır Cumhurbaşkanı el Sisi ile el sıkışmada gördük. İş Şam'a geldiğinde somut değişiklik olmuyor, fakat şimdi Suriye Cumhurbaşkanı Esad ile görüşme olasılığı anılıyor. Hem de ülkesine yönelik bir başka kara harekatı konuşulurken...

Türkiye açısından Suriye topraklarında fiili bir 'ilhak hali' yaratan üç harekatın Ekim 2019'daki sonuncusu 'Barış Pınarı', Ankara'nın sınırı 30 kilometre aşağıya taşıma hedefi bakımından 'başarısız' olmuştu. Önce ABD, ardından Rusya Federasyonu'na takılan bu hamlenin üzerinden üç yıl geçti. Şimdi Beyoğlu'ndaki kanlı terör saldırısı sonrası başlatılan 'Pençe-Kılıç Hava Harekatı'yla, tam da seçimler yaklaşırken, 'bir gece ansızın gelebiliriz...' motto'sunun hayata geçirileceği beklentileri yükseldi.

'KARA HAREKATI VE TEPKİLER'

İstiklal Caddesi'nde sivil katliam yapan teröristlerin sızan ifadelerine bakıldığında, 'ucunun nereye çıktığı' belirsiz görünüyor. Bu ortamda TSK'nın hava harekatını bir kara harekatının izlemesinin 'kaçınılmaz' olduğu yorumları öne çıkıyor. Tabii seçimlere henüz altı-yedi ay varken, kimileri bu işi biraz 'erken' buluyor.

Uluslararası medyaya son bir haftada; Haseke'de ABD'nin, Tel Temir'de Suriye ordusu ile Rusya'nın mevzilerinin dahil olduğu, enerji altyapısı ve tahıl silolarını da içeren hedeflerin vurulduğu yansıdı. 20 Kasım'da Halep'in kuzeyinde 13 Suriye askerinin hayatını yitirdiği, 7'sinin yaralandığı haberi düştü.

ABD'den Ankara'ya karşı çok yüksek sesle kınama gelmedi. Ama senelerdir Suriye sahasında kalmanın gerekçesi kılınmış 'koalisyonun IŞİD'la zor kazanılmış mücadelesine zarar verildiği' ve 'istikrar ve güvenliğin tehlikeye atildığı' itirazları yükseldi. Hem Dışişleri Bakanlığı hem de CENTCOM'dan albay Joe Buccino'nun ifadeleri yansıdı.

Suriye'nin resmi tepkisi Cumhurbaşkanlığı danışmanı Buseyna Şaban'la geldi. Şaban, "Türkiye rejimi, Rusya ile taahhütlerine bağlı kalmıyor ve Suriye ve Irak topraklarındaki emellerini gerçekleştirmek için argümanlar üretiyor" açıklaması yaptı.

Rusya'dan 'durumun tırmandırılmasından kaçınma' ikazları geldi. Suriye Özel Temsilcisi Lavrantyev'in "Türk ortaklarımızın arkasında PKK'nın olduğunu söylediği bu salırdırının, söz konusu yapının inisiyatifiyle düzenlendiğini söyleyemeyiz, muhtemelen onlara bir tür yeşil ışık yakıldı" ifadeleri dikkat çekti. Bu arada da Astana toplantısında 'Suriye'nin kuzeydoğusundaki yasadışı yerel yönetim girişimleri dahil terörist bileşenlere destek veren ülkeler' kınanırken, 'Suriye petrolüne yasadışı biçimde el konulup transfer edilmesi' vurguları dikkat çekti. Moskova, harekattan ziyarede Erdoğan-Esad buluşmasına öncelik veren bir görüntü sundu. Fakat Rusya'nın Kamışlı'da PYD/YPG ile görüşüp, sınırın 2019'dan bu yana hareketleri sınırlandırılan Suriye ordusuna tümüyle devredilmesini istediği, ancak reddedildiği yansıdı. Hal böyleyken PYD/YPG cephesinden 'ABD bizi satabilir' söylemlerinin yükseldiği görüldü. Yani epeyce karışık bir görüntü var.

'DENKLEM İÇİNDE DENKLEM VE DİNAMİKLER...'

Türkiye'nin; 2016'da Fırat Kalkanı, 2018'de Zeytin Dalı ve 2019 sonbaharındaki Barış Pınarı harekatları sonucunda, -batı hattı sayılmazsa- Tel Abyad ve Resulayn arasındaki bölgenin dışında, Tel Rifat'tan neredeyse Irak sınırına uzanan kesimde Suriye ordusunun da bulunduğu bir ortak hat yaratılmış durumda. Bu denklem ne olursa, nasıl bozulur, aslında kimse bilmiyor. Ancak 2022 Mayıs'ından bu yana 'bir gece ansızın...' motto olarak yerleşti. Ve artık Ukrayna çatışmasının Suriye sahasında etkili diğer aktörlerin tutumlarını ve dinamikleri değiştirdiği görüşü dikkat çekiyor.

RUSYA'NIN TUTUMU

Rusya'nın Suriye'deki olası tutum değişikliği 'Ukrayna'nın işini kısa sürede bitirme' hesabı yapıp 'başarısız olduğu' görüşü gerekçe gösteriliyor. Rusya'nın Kiev'deki 'Slav kardeşlerin' çabuk pes etme olasılığını içeren 'A planı'nın boşa çıktığı açık. Esasında marttaki İstanbul müzakereleri ve Kiev'in bizzat sunduğu büyük tavizler içeren taslak ortada. Barışı ABD ve Britanya'nın, dönemin başbakanı Boris Johnson'ın Kiev ziyaretiyle çöpe attırdığını herkes biliyor. O gün bugündür Rusya'dan 'ABD tipi' harekat bekleyenler, 'Rus tipi' harekatın aşamalarını anlamaya çabalıyor. Moskova, Kuzey Akım hatlarına terör sabotajları ve Kırım Köprüsü'nün hedef olmasının ardından sekiz ay sonra ağır bir yıpratma içeren 'uzun savaşa' yönelmiş görünüyor. Bugün Batı'nın hesabıyla üç beş ay önce bitmiş olması gereken füzeleri, Ukrayna ordusunun lojistiğini dağıtacak şekilde enerji/iletim altyapısını yok ediyor, Ukrayna'nın eylüldeki karşı saldırısı durduruldu, dikkatler beklenen 'kış savaşında'.

Bu arada Batı'nın açtığı ekonomik savaş Rusya'yı değil, bumerang gibi dönüp Avrupa'yı vurdu. Ukrayna'dan milyonlarca sığınmacı riski eşliğinde büyük kriz ufukta göründü. Son küresel zirveler Moskova'nın uluslararası planda tecrit edilemediğini gösteriyor. Çin'in yanı sıra Hindistan, Brezilya gibi ülkeler yahut örneğin Güney Kore Batı cephesinde hizalanmıyor, yaptırım savaşına da katılmıyorlar.

Peki Moskova açısından Suriye sahasında ne değişti? Suriye ordusuyla birlikte IŞİD'ın yenilgiye uğratılması ve el Kaidecilerin İdlib'e süpürülmesinden beri Rusya'nın Suriye'deki askeri varlığı zaten sınırlıydı. İdlib ve Fırat'ın batısında Soçi mutabakatları uyarınca hareket eden taktik hava birlikleri, doğuda askeri-polis/devriyelerden oluşuyor.

Ankara ise en son temmuz sonunda Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu'nun “Rejimin yapacağı operasyona da destek veririz. Ama rejimin ılımlı muhalefeti de terörist olarak görmemesi gerek" söylemi eşliğinde kara harekatını ısıttığında, Moskova itiraz etmişti. 24 Ağustos'ta Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov, bunu 'kabul edilemez' diye nitelemişti.

Rusya'nın Suriye'de tutumu, (Astana süreciyle krizin adeta dondurmuşluğu eşliğinde); ABD'nin adım adım geriletilmesi, Suriye'nin toprak bütünlüğü-egemenliği üzerinden YPG/PYD'nin Şam ile uzlaştırılması, İdlib'de statükoyu fazla zorlamadan Türkiye'yi çözüme yönlendirme.

Bu koşullarda şu sorular olabilir: Türkiye ile ekonomik ilişkilerin derinleştirilmesinin Rusya'yı rahatlattığı muhakkak ama 20 yıllık iktidarın en güçlü ekonomik krizinden geçen Ankara'daki siyasi heyetin ihtiyaçları ve Batı ile 'pazarlık kozları', Rusya açısından özel bir Suriye başlığı gerektiriyor mu? Moskova Şam-Ankara iletişimini 'kolaylaştıracak', PYD/YPG'nin ABD bağını sınayacak sınırlı bir hamleye geçit verir mi?

ABD FAKTÖRÜ VE İRAN ETKİSİ

ABD, Ukrayna savaşını tetikleyip Rusya-Almanya hattını kesmeyi ve Avrupa'yı mobilize etmeyi başarmış olabilir. Ancak küresel hegemonyasının sorgulanmasına engel olamadı. Avrupa'da çok ciddi ekonomik sorunlar yaratıldı. ABD liderliği içinden Ukrayna'daki vekalet savaşın bir büyük savaşa dönme tehlikesinin tartışmaları yansıyor.

Ankara da Ukrayna çatışmasında 'tarafsız' tutumuyla ABD'yi rahatsız ediyor. Biden yönetimi gönülsüz de olsa Kongre'deki hissiyatın arzusu hilafına F-16 satışına onay istiyor. Aynı şekilde NATO içerisinde İsveç ve Finlandiya'nın üyelikleri Ankara'nın elindeki bir başka koza dönüştü. Ve Ankara'nın 'Rusya'ya kaptırılması' riski eşliğinde jeopolitik önemi yeniden keşfedildi!

ABD'yi Suriye bağlamında etkileyebilecek diğer faktör İran olarak gösteriliyor. Eylül ortasından bu yana İran'da 'renkli devrimin' temel izleği belirdi. 'Kadın devrimi' protestolarına Kürdistan ve Belucistan üzerinden etnik mesele eklendi. Biden yönetimi için İran'la vaat edilen 'nükleer anlaşmaya' geri dönüş rafa kalktı. Bunun yerini Ukrayna'da kullanıldığı öne sürülen İHA/SİHA'lar başlığı aldı. Tahran'ın içeride reform tartışmaları, barışçı olmaktan çoktan çıkan protestoları bastırması eşliğinde, hızla Irak sahasındaki rejim muhaliflerini vurmaya başlaması dikkat çekici. Hatta kimileri İran'ın Irak'a bir operasyon yapacağını bile öne sürüyorlar.

İran'ın ŞİÖ üyeliğiyle birlikte yeni küresel resimde Rusya (ve Çin) açısından önemi giderek artarken, ABD'nin rejim değişikliği ajandası nereye kadar gidebilir, nelere yol açar? Rusya Federasyonu böylesi bir ortamda İran'ı Suriye sahasında sınırlamak adına hesap yapar mı? Ve daha önemlisi Ankara, Suriye'deki başrolün ardından ABD'nin 'İran projesinin' parçası olur mu?

SURİYE SORULARI

ABD öncülüğünde açılmış savaştan -öyle yahut böyle- sağ çıkmış Esad'ın hem Erdoğan'la görüşebileceği, hem de TSK'nın kara harekatına ABD işgali ve 'ayrılıkçılığı' savuşturmak için geçit vereceği iddia ediliyor. Bu arada Şam'ın 'Türkiye'nin Suriye'den çekilmesi, kurdurulan SMO'nun dağıtılması, İdlib'de cihatçılara desteğin kesilmesi' şartları duruyor.

Bu durumda en başta şu sorular gündeme geliyor: Türkiye, Şam için ABD destekli YPG/PYD'yi temizleyip Suriye devletine mi teslim edecek? Suriye devleti için 'ayrılıkçılık' gündemi, İdlib'deki cihatçılara ağır mı basıyor?

Kimileri Tel Rıfat'tan başlayıp Fırat'ın doğusuna genişleyecek ve zamana yayılacak bir büyük harekat bekliyor. Kimileri Münbiç ve Kobani ile sınırlı bir mini operasyon... Yukarıdaki sorulara yanıt aradığımda doğrusu bana ilki 'imkansız', ikincisi ise 'bir ihtimal' gibi geliyor. Bekleyip göreceğiz.