YÖK yönetimine bakalım. Toplam 30 üyeden kaçı kadın biliyor musunuz? İki! Sayıyla 2, yazıyla iki. Televizyondaki bitmeyen tartışma programlarında bile bu oran daha yüksek

Yine YÖK, yine YÖK

İLKER BİRBİL
Sabancı Üniversitesi ve BolBilim.com

Yıllardır bu konuyu takipteyim. Ben daha YÖK’ü kaldırmak istemeyen siyasetçiye rastlamadım. Hatta “YÖK kapatılsın” dediğimde eski bir YÖK Başkanı’ndan “Artık zamanı geldi” yanıtını dahi aldım. Hadi benim yazdıklarımı geçtim. Bir sürü benden daha akıllı insan kitaplar, raporlar hazırladılar. Netice? Hiç. Koca bir sıfır. Tüm heybetiyle koca kurum lök gibi orada duruyor.

Sadece dursa yine iyi. Gücünden bir nebze olsun kaybetmeden, inatla akademiye nizam vermeye devam ediyor. Ki buna şaşırmamak lazım. Ne de olsa YÖK’ün kendisi 1980 darbesinin bir meyvesi. Her darbe kuruluşu gibi hükmetmek, tek sıraya dizmek isteyecek. Başka ne isteyecek?

“Aslında YÖK tekrar yapılansa, farklı insanlar olsa üniversiteler merkezi bir sistemle daha güzel idare edilir.”

Of ki ne of! Memleket hiçbir şeyden çekmedi, bu kafadan çektiği kadar. Tarafgirlik ne fena şey. Böyle konuşuyorlar ama asıl hesapları kendi mahallelerinden birini YÖK’e yerleştirmek. Yeter ki kendi işleri kolay yürüsün. Abuk sabuk yetkilerle donattığınız bu kurum, diyelim bugün size çalışıyor. Peki. Ama yarın da başkalarına çalışınca ağlamayın o zaman. Sadece ağlasanız yine iyi. Siz başa gelince mağduriyet devşirip intikama soyunuyorsunuz. Bitmeyen bir kısır döngüde sıkıştık kaldık.

Hadi herkesin gizli bir ajandası olmuyor diyelim. İyi niyetle üniversitelere yardımcı olmak isteyen bir YÖK düşüneyim. Bugün Türkiye’deki akademinin en büyük sorunlarından birisi, üniversite özerkliğinin yokluğu ve akademisyenlerin ifade özgürlüklerinin garanti altına alınmaması. Sorunu YÖK içinden çözmeye niyetlendiniz diyelim. O zaman önce YÖK’ü lağvetmeniz gerekir. Eh, geldik mi yine aynı noktaya?

Kaldı ki YÖK iyi de olsa, arkadaş çevresi kötü. Mesela daha birkaç gün önce, bir köşe yazarı bazı üniversitelerden atılanların sayısını az buldu. YÖK Başkanı da kalkıp kendisine bir cevap verdi. Tabii o üniversiteler adına. Hayrola? Köşe yazarının kendisi üniversitede midir? Öğrenci yetiştirmiş, bilimsel araştırma mı yönetmiştir? Eğer ima ettiği gibi gayri resmî bir durum varsa, hukuki süreç işler zaten. Açıklama niye? Kraldan çok kralcılar her daim olacak; bir de bunlara cesaret verip tepemize çıkarmayın.

Kraldan çok kralcılar demişken akademiden çok yeni bir örnek vereyim. Son dönemde muhalif akademisyenleri atılacaklar listelerine iliştiren rektörler türedi. Var mı YÖK’ten bir açıklama? Yok. Taraf tutmadan süreci takip edeceklerini bile söyleyemediler. Oysa her yerden kurnazlık hikâyeleri duyuyoruz. İşgüzarlar acele ederler zaten. Hani asansörde kötü bir koku olur da ilk şikayet edenin o gazı kaçıran olduğunu biliriz. Öyle bir ortam var... Tam ben bunları yazarken cumhurbaşkanından kısmi destek geldi: At izi, it izine karışmasın diyor.

Çok güncel oldu. Ortalık karışık zaten. Onun için yıllardır süregiden bir garipliği yazayım bari. Üniversiteler rektörlerini seçmek için oylama yapıyorlar ve en çok oy alan adaylardan oluşan bir listeyi YÖK’e gönderiyorlar. Liste de liste ama. Tam altı kişi listeye giriyor. YÖK de çok normalmiş gibi bu sayıyı üçe indiriyor. Demokratik bir ülkenin, demokratik bir kurumunun perhizi lahana turşusuyla oluyor. Orada kalsa yine iyi. Son sözü cumhurbaşkanı söylüyor ve bir kişiyi rektör atıyor. Ülke tarihinde bu işi benden alın diyen cumhurbaşkanları bile oldu. Ona rağmen YÖK, bu garipliği harfiyen sürdürüyor.

Ve en sevdiğim konu: temsil sorunu. Valla ömrüm yettikçe bunu yazacağım. Türkiye’deki üniversitelerde kadın akademisyen sayısı diğer ülkeler ile karşılaştırıldığında oldukça yüksektir. Eksikleri olsa da, bu sayıyla gurur duyabiliriz. Bir de YÖK yönetimine bakalım. Toplam 30 üyeden kaçı kadın biliyor musunuz? İki! Sayıyla 2, yazıyla iki. Televizyondaki bitmeyen tartışma programlarında bile bu oran daha yüksek.

Taze haber. Milliyet’te okudum. Üç siyasi parti YÖK’ün kaldırılması konusunda mutabakata varmışlar. Tam sevinecek gibi oluyorum, yazının ilk paragrafında yazdıklarım aklıma geliyor. Temkinli bir umut şimdilik fazla fazla yeter.