Salgın yayılımının devam ettiği, vaka sayılarının arttığı günlerde gerçekleşen çocukların, gençlerin tüm yaşamlarını belirleyecek LGS ve YKS; tarihi görüntülerle kayıtlara geçti. Sınavların gerçekleştirileceği okulların önüne getirilen ambulanslar, yanlarında ebeveynleri, yakınları olmadan ambulanslardan indirilerek sınava alınan; maskeler, siperliklerle saatler süren bir yarışı yaşamak zorunda bırakılan çocuklar, gençler, sınavda sorulan soruların paylaşıldığı görüntüler, intihar ederek yaşamını sonlandıran öğrenciler, Turizm Bakanı’na ait turizm şirketinin Google Play’ deki puanını düşüren, Erdoğan’ ın açıklamalarına ilişkin her itirazın bir bedeli olacağını bilmelerine inat “dislike” butonu ile karşılık veren gençler... Sınava saatler kala devam eden itirazların karşısında da telaşla, panikle gençlerin yorumları bloke edildi, en temel demokratik haklara dahi tahammülsüzlüğün bir örneği daha yaşatıldı.

Bu denli itiraza, karşı çıkışa, kaygılara, hafızamızdan asla silinmeyecek bu görüntülere karşılık sınavların yapılma ısrarından neden vazgeçilmedi? Sınavların yapılma ısrarında en yoğun tartışma sermayenin, turizm şirketlerinin, özel okul, özel üniversite patronlarının ihtiyaçlarının esas alınması başlığıydı. Ancak tüm bu tablonun ötesinde asıl mesele ise eşitlik meselesiydi. Standartlaştırılmış, seçmeye, elemeye dayalı sınavlar; sistemin sürdürülebilmesi, merkezi sınavların sınıfsal bir mesele olduğu gerçekliğinin üstünün örtülmesi tüm eşitsizliklerin ve siyasi iktidarın varlığını devam ettirebilmesi için kaçınılmaz bir tercihti.

Standartlaştırılmış merkezi sınavlar sermayenin ihtiyacına göre öğrencileri sınıflamanın en etkili aracı... Öğrencileri 13-14 yaşından itibaren “başarılarına” göre okullara, okul türlerine, bölümlere ayrıştırarak hangi sınıfa ait olduğu ve olacağının sistem tarafından deklare edilmesi... “İyi” bir iş için “iyi” bir üniversiteye, “iyi” bir üniversite için “iyi” bir liseye gitmeyi dayatan; erken yaşlara kadar çekilen toplumsal sınıf mücadelesi... Her öğrencinin aynı sınava girdiği tam da bu yüzden sistemin eşit ve adil olduğu söylemleri ile toplumsal eşitsizlik süreçlerinin gizlenmesi... Bu eşitsizliğin gizlenme çabası, çocukların, gençlerin sağlık, yaşam kaygılarının dahi yok sayılarak bu sınavların uygulanması siyasi iktidar için yaşamsal bir mesele... Çünkü eşitsizliklerin tartışıldığı; eşitlik mücadelesinin yükseldiği her dönem sistemin, siyasi iktidarın kaybedişinin hızlanmasının ayak sesleridir.

İkiz kardeşiyle birlikte mevsimlik tarım işçisi olarak çalışıp, çadırda yaşayarak YKS’ ye hazırlanan Berivan’ın, tüm geleceklerini şıklara dayatan bu sistemde; rahatsızlandığı için kurallar yüzünden sınava devam edemeyen ve sonrasında intihar eden Ömer’in, salgında uzaktan eğitimde bilgisayarı, tableti, internet erişimi olmayan, piyasalaştırmanın sonucu özel okullarla devlet okulları ve kamu okullarının da kendi arasında oluşan eşitsizlikten kaynaklı sınava eşit şartlarda hazırlanamayan yüz binlerce çocuğun, gencin hikayesinin konuşulduğu, eşitlik talebimizin, mücadelemizin yükseldiği her an bu sistem kaybedecek.

Yaşadığımız her dönem alınan bütün kararların, yaşatılanların, yaşama, insana dair her şeyin sınıfsal, politik olduğunu herkese bir kez daha hatırlatıyor, haykırırcasına... Ancak umut da, mücadele de büyüyor. Gençler “oymoyyok” diyerek sınava saatler kala ısrarla haklarına, geleceklerine sahip çıkıyor. Barolar halkın savunma hakkı, eşit, özgür, demokratik bir ülke için direniyor. İşçiler kıdem tazminatı çocuklarımıza verdiğimiz sözdür diyerek emeğine, alın terine sahip çıkıyor. Eşitlik, özgürlük mücadelesi için haykıran her sesi büyütmek ise bibim ellerimizde... Daha fazla yaşamı, umudu, canı kaybetmeye yüreğimizin dayanamayacağı noktadayız artık...

Bugün 2 Temmuz; Sivas Katliamı’nın yıldönümü... O yangın yüreğimizde hiç sönmüyor. Aydınları, sanatçıları, “Kalanlar, ölenler için şiirler yazar” diyen o güzel insanları kaybettik. Çocuklara, gençlere hayalleri kadar büyük bir gelecek bırakma mücadelesinden hiç vazgeçmeyeceğiz derken Sivas’ta; Koray’ı, Menekşe’yi, Yasemin’i, Asuman’ı yitirdik. Eşitliği, özgürlüğü kazanma mücadelemiz kaybettiğimiz her cana verdiğimiz sözdür. Unutmamaktır, yaşatmaktır her ismi, bir daha bu denli kahreden bir acı daha yaşatmanıza izin vermeyeceğiz sesinin isyanıdır.