YÖK’ün üniversiteye girişte aranan baraj puanını kaldırması birkaç eğitimci dışında pek kimsenin gündemini meşgul etmedi. Bazı bölümlerin hariç tutularak sınavın kaldırılması olarak da yorumlanması gereken kararın, eğitimcileri aşan siyasi yönleri var. Hangi ihtiyacın YÖK’ü böyle bir karar almaya zorladığına baktığınızda bir tek eğitimsel neden göremiyorsunuz. Aksine, ardında Erdoğan’ı görüyorsunuz.

Köy ve kasabalarda açılan/açılacak olan Meslek Yüksekokullarına (MYO) öğrenci temin etmek,

Hedefi lisans programları olan ve bu nedenle Anadolu ve fen liselerine yönelen ortaöğretim öğrencilerini meslek liselerine yönlendirmek,

Üniversitelerin boş kontenjanını doldurmak,

“Eğitim Endüstrisinin” bozulan arz talep dengesini düzene sokmak,

Eğitim düzeyinin ölçme ve değerlendirme yapılamayacak kadar vasatlaşmasının ortaya çıkardığı uyumsuzluğu gidermek,

Hayatı erteleme; işsiz genç nüfusu bir süre daha eğitim sistemi içinde oyalamak, bu yolla genç işsiz nüfus oranını düşürmek,

Üniversiteli olmayı amaç edinmiş önümüzdeki seçimin seçmeni gençlerle ebeveynlerin aşmaya çalıştığı bir engeli ortadan kaldırmak (Seçim rüşveti),

Sınavları imam hatip lisesi mezunlarının önünü kesen engel olarak görmek…

Bu ve benzeri bütün sonuçları YÖK kararının gerekçesi sayabiliriz. Fakat bunların hiçbiri eğitimin doğrudan sorunu değil. Hangisini öne çıkarırsanız çıkarın ardından politik bir hesap vardır. Bana kalırsa imam hatip okullarının güçlendirilip yaşatılması, diğer tüm nedenlerin önüne geçiyor. Çünkü barajın kaldırılması en çok imam hatiplerin işine yarıyor. Nihayetinde baraja takılanlar onlar…

İmam hatip ortaokul ve liselerinin gönüllü tercih edilen okullar olamamasının en önemli nedeni üniversite ayağının olmamasıdır. İHL’lerin üniversite sınavlarındaki başarı sıralaması yüzde 15’i geçemiyor. Özel çabalarla ilk yüz, ilk bin içindeki oranı yükseltilse bile bu okulların genel ortalamadaki yeri özendirici olmaktan çok uzak. Bunca maddi desteğe rağmen üniversite sınavlarında beklenen/aranan başarıyı gösteremiyor olması, ister istemez projenin arkasındaki ideolojiyi, daha doğrusu Erdoğan’ı ve siyasi geleceğini doğrudan etkiliyor.

İHL’lerdeki ortak dersler (Fen, matematik, coğrafya, fizik, kimya vb.) ve ders saatleri toplamı meslek dersleri (Kuran, siyer, fıkıh vb.) toplamını geçti. Fen bilimleri programı uygulayan Anadolu İmam Hatip Liselerinde meslek dersleri dörtte bire kadar indi. İHL’leri üniversitelere uydurulma anlamına gelen bu yolun sonuna gelinindi. Daha fazlası bu okulların amacını ve adını aşacağı için son çare olarak üniversitelerin bu okullara uydurulması yoluna gidildi.

İktidar, imam hatipleri kurtarmak için elinden geleni yaptı. Fakat üniversiteye giriş için iktidarın sağladığı gerek koşullar gerçek bir üniversitenin yeter şartı değil. Sanırım bunu herkesle birlikte iktidar da anladı ki bu “güzide” okullarını biraz arkadan itekleyerek, biraz da öndekini arkaya çekersek ayakta tutmaya çalışıyor.

İmam hatipler eğitim sistemini bloke etmiş durumda ve bu iktidarın halefine bırakacağı en büyük sorun alanlarından biridir. Eğitimciler sınav genelgesini YÖK kararı olarak ele alıyor, oysa biliniyor ki bu Erdoğan’a ait siyasi bir karardır. Ne yazık ki konuyu siyaset yerine sanki teknik bir meseleymiş gibi salt eğitimciler tartışıyor. Konuyu siyasetin ele almasını o nedenle istiyoruz. Bir siyasetçi ve iktidar olarak Erdoğan eğitimin bu kadar içindeyken muhalefetin kendini dışarıda tutması anlaşılır gibi değil. Siyasetçi, eğitimin nasıl olması gerektiği kadar nasıl olmaması gerektiğini de ele almak zorundadır. İmam hatipler eğitim kurumu değildir, olmaması gerekenler arasındadır. Olmaması gerekeni ortadan kaldırmadan olması gerekeni yerine koyamaz, medrese eğitimine son vermeden modern eğitimi kuramazsın…