Fotoğrafla uğraşanlar bilirler, uzun pozlama denilen bir teknik vardır, fotoğraf makinenizin perde hızının, 1/6 (saniyenin 6 da biri) altında kalan ve dakikalara hatta günümüzde örnekleri olan yıllara varabilecek şekilde pozlamadan bahsediyorum

Fotoğrafla uğraşanlar bilirler, uzun pozlama denilen bir teknik vardır, fotoğraf makinenizin perde hızının, 1/6 (saniyenin 6 da biri) altında kalan ve dakikalara hatta günümüzde örnekleri olan yıllara varabilecek şekilde pozlamadan bahsediyorum. Bu hızın altında perde açık kaldığı sürece kadraja giren her şey pozlanır. Pozlama süresini çok uzun kullanan -saatler, günler, hatta aylarca süreli pozlama yapan- sanatçılar var. Ancak bu çekimin çok önemli bir özelliği var; kadraja girmiş hareket eden canlılar ya da araçların perde kapandığında görüntüsü yok oluyor, yani fotoğrafa yansımıyor. Poz süresi boyunca hareket etmeyen şeyler keskin ve kontrastlı görünüyor, ama aynı zamanda ortaya çıkan veya kaybolan şeyler objektifin önünde harcanan zamana bağlı olarak, daha fazla veya daha az saydam kaydediliyor. Böylece, zamanla bir binanın büyümesine tanıklık edilebiliyor, ama örneğin etraftan geçen arabalar görünmez oluyor. Fakat en önemlisi inşaatta çalışan işçiler de fotoğrafta görünmüyorlar. Buna Auge’den esinlenerek yok-insan ya da yok-işçi diyeceğim. Neden önemli, birazdan döneceğim. Ama önce şu tekniği örnekleyeyim ki anlaşılır olsun istiyorum.

Bahsettiğim fotoğraf sanatçılardan biri Micheal Wesely.
Alman fotoğrafçı Micheal Wesely genellikle iki ila üç yıl arası son derece uzun kamera pozlama teknikleri üzerinde çalışıyor. Bu tekniği 1990’ların ortalarında, inşaat projelerinin zamanla kentsel gelişmeye etkilerini belgelemek için kullanmaya başladı. 1997 yılında özel kameralarla Berlin’de Postdamer Platz ve 2001 yılında Modern Sanat Müzesi’nin çekimlerini yaptı.

2001 yılında New York Modern Sanatlar Müzesi üç yıllık yenileme ve genişlemeye gittiğinde, bir vizyon getirmek için Michael Wesely’i davet etti. Wesely müze şantiyesinin dört tarafına yerleştirdiği özel yapılmış kameralarla 2004 yılına kadar müzenin hem yıkımını hem de yeniden inşasını fotoğrafladı. 34 ay boyunca deklanşörü açık bırakarak! Dolayısıyla bu tadilat sürecini kesintisiz olarak tek bir karede yakalamayı başardı. Wesely’in uzun pozlama boyunca yıkım ve inşaat resimleri bir hayalet görünümü verir. Canlı yoktur. Eserleri zamanın geçişini göstermektedir. Ancak bu arada bazılarının kaybolmasını da; işçilerden bahsediyorum.

Şimdi de ‘yok-insan’a girmeden esinlendiğim Auge’nin yok-mekân tanımını açayım. Küreselleşen dünyada bağlamını, içinde bulunduğu çevre ve işlevinden almayan, bunun yerine birbiriyle anlamsal olarak ilişkilendirilemeyen parçaların bir araya gelmesiyle kendi referansını kendisi oluşturan, mekân ve kullanıcı arasındaki ilişkilerin an ve an önceden belirlendiği mekânları Auge “yok-mekân” olarak tanımlıyor. (Tülin Vural Arslan Dr., Uludağ Üniversitesi, Mimarlık Bölümü Yok-Mekânlar ve Kimliksizlik...) Auge avm’ler için söylese de yok-mekânlardan yola çıkarak bu kimliksizliği farklı binalar için de düşünülebiliriz. Kendi bulunduğu çevrenin ve zamanın özellikleri yerine, referansını kendi iç dinamiklerinden alan, mekânın kullanımının önceden belirlenmiş olduğu yeni bir mimarlık anlayışı ortaya çıkmış. Bu anlayış özellikle küresel sermayenin dünya üzerindeki akışında etkili oluyor. Mekânlar hakkında zihinlerde anlamlı bir bütün ya da tanımlayıcı bir kimlik oluşturabilmek genellikle pek mümkün olmuyor. Sözü geçen mekânlar, her yerde karşılaşılabilecek, bulundukları coğrafi yerler ile sosyal, kültürel ve fiziksel bağları kopmuş mekânlardır; yani kısaca Auge’nin deyimiyle “yok mekânlar”.

İşte bu mekânların birinde geçtiğimiz günlerde on işçi 32. kattan düşen asansörün içinde can verdi. Canlarının hiçbir önemi yoktu. Küreselleşen dünya, paranın transferi, daha çok kâr; emeği sömürüyor, insanı yok sayıyor. Önlem alınmıyor. Soma’da kömür madeninde, Mecidiyeköy’de inşaatta, Tuzla’da gemi tersanelerinde işçiler ölüyor vb, kot taşlamacılığında sakat kalıyor vb. Utanmadan basın açıklaması yapan şirket patronları için o canlar şu anlama geliyor; yok-insan!

Michael Weseley’in fotoğraflarında kendi bunu amaçlamasa da aylarca süren inşaatta yalnızca vinçleri, iskeleleri, demirleri, sabit makineleri görebiliyoruz ve tabii ki zamanın akışını... Ancak emeği ve emeği üretenleri göremiyoruz; yani YOK-İŞÇİ’yi!