YÖK, 41 yıllık tarihi boyunca birçok tahribata yol açtı. YÖK’le birlikte üniversitelerin kurumsal özerklikleri ellerinden alınırken, en köklü değişiklikler “YÖK’ü kaldıracağız” vaadiyle iktidara gelen AKP döneminde yaşandı.

YÖK’ün 41 yıllık büyük tahribatı
Fotoğraf: ANKA

Berkay SAĞOL

12 Eylül askeri darbecilerinin kurduğu Yükseköğretim Kurulu (YÖK), 41’inci yılını doldurdu. YÖK, bu sürede iktidarlar değişse de varlığını sürdürmeye devam etti. Akademideki araştırma faaliyetlerini yönlendirmek ve kaynakların etkili biçimde kullanılmasını sağlamak gerekçesiyle kurulan YÖK, üniversitelerin baskı altına alınmasının aracı olarak kullanıldı. YÖK’le birlikte üniversitelerin kurumsal özerklikleri ellerinden alınarak sermayeye göre piyasalara açıldı.


"YÖK’ü kaldıracağız" vaatleriyle iktidara gelen AKP, kurumu üniversiteleri kendi anlayışına göre dizayn etmek için en etkili kullanan iktidar oldu. AKP’nin 2012 yılında Meclis’e sunduğu “Yükseköğretim Yasa Tasarısı”nın yasalaşmasıyla üniversitelerdeki tahribatın boyutu daha da derinleşti. 1 Ocak 2018 itibarıyla tüm araştırma görevlileri yıllık sözleşmeli istihdam biçimi olan 50/d’nin kapsamına alınırken, doktora eğitiminin ardından kadro alamayan araştırma görevlilerinin işsiz bırakılmasının önü açıldı. 4 Yaklaşık 5 yıldır 50/d kapsamına alınan araştırma görevlilerinin sorunları çözülmedi.
AKP’nin önerisiyle TBMM’ye sunulan, “Yardımcı Doçentlik Yasası” kabul edilirken, 2018 yılında yardımcı doçentlik kadrosu kaldırıldı ve doktor öğretim üyesi olarak değiştirildi. Doçentlik için gerekli olan yabancı dil puanı 55’e düşürülerek kadrolaşmanın yolu açıldı. 2018 yılında, bir diğer köklü değişiklik olan üniversitelerin bölünmesi gerçekleşti. Aynı yıl 13’ü devlet, ikisi vakıf olmak üzere 15 yeni üniversite kurulurken, yeni kurulan üniversitelerin çoğu, 10 köklü devlet üniversitenin bölünmesiyle oluşturuldu.

YÜKSEKÖĞRETİM PAYDAŞLARI KURBAN OLDU

YÖK Yüksek Disiplin Kurulu Üyesi (Eğitim Sen Temsilcisi) Prof. Dr. Mustafa Altıntaş, “Yükseköğretim Sistemi/Rejimi, oluşturulma tarihi olan 6 Kasım 1981’den bu yana akademinin, hukuk ve siyaset dünyamızın başat sorunlarından biri olmayı sürdürmektedir. Yükseköğretim kurumlarını oluşturan bileşenler; öğrenciler, öğretim elemanları ve yükseköğretim kurumları çalışanlarıdır. Yükseköğretimin üç ayağını oluşturan bu paydaşlar, YÖK ceberutluğunun ve uzantısı olan yükseköğretim/üniversite yönetimlerinin yıldırma, baskılama, ezme, mesleklerinden kopma/kopartılma ve yükseköğretim sürecinin dışına çıkma/çıkarılma benzeri girişimlerinin kurbanı olmuşlardır. Bir toplumun en gözetilmesi gereken yetkin insan kaynağının ocağı olması gereken üniversite/yükseköğretim kurumları, yetkin insan kaynağımızı öğütür olmuş ve olmaktadır” dedi.

Prof. Dr. Altıntaş, şunları söyledi: “Bütün siyasal partilerin, program ve seçim bildirgelerinde, kurumsal özerklik, akademik özgürlükle taçlandırmak istedikleri üniversiteler, seçimi kazanan partinin, kendi siyasal emellerinin tutsağı kılınmakta ve partilerin üniversitelerine dönüştürülmektedir. Üniversite adlı kuruluşların, yeniden, evrensel özellikler olan kurumsal özerklik ve akademik özgürlük ile taçlandırılması gerekmektedir.”