YÖK’ün barajı kaldırmasının ardındaki sır

Prof. Dr. Oğuz Esen - İzmir Ekonomi Üniversitesi

Yükseköğrenim talebinin ilk ayağını ÖSYM başvuruları oluşturur ve bize üniversiteye olan talep konusunda önemli bir fikir verir. Aşağıdaki şekil başvuru ve yerleşmeleri uzun bir perspektiften vermektedir. Uzun dönemli bakıldığında başvurular ile yerleşeneler arasındaki farkın açıldığı görülüyor. Makasın en fazla daraldığı yıl 2009’dür, başvuranların % 54’ü yerleşmiştir. Daha sonra makas açılmıştır.

Büyüme oranları ile bakıldığında 1981-2021 yılları arasında, beklenilenin tersine, yerleşmedeki artış(% 8.4) başvurulardan (% 4.7) büyük olmuştur. Ancak alt dönemler itibariyle farklılıklar vardır. 2021 yılında başvurular bir önceki yıla göre % 7 artarken, yerleşmeler % 11 azalmıştır. Yerleşme en yüksek düzeyine 2015 yılında çıkmış, 2020 yılı hariç sürekli gerilemiştir. Nitekim 2012-2021 arasında başvuruların ortalama artışı %4 olurken yerleşmeler aynı kalmıştır.

Şekil 1: Üniversite giriş sınavına başvuru ve yerleşmeler (1980-2021)

Kaynak: Yükseköğrenime Geçiş İstatistikleri

Biraz daha yakından bakalım, üniversite sınavlarına dört öğrenci gurubu başvurmaktadır. Bunlar içinde ortaöğrenim son sınıf öğrencileri ve mezun olup herhangi bir üniversiteye yerleşmemiş olanlar en büyük iki gurubu oluştururlar (% 75). Geri kalan dörtte birlik grup bir yükseköğrenim kurumundan mezun olanlar ile halen bir yükseköğrenim kurumunda öğrenimine devam eden öğrencilerdir. 2015 yılında üniversiteye başvuran öğrenciler herhangi bir programa yerleşmemiş öğrencilerin iki katından fazlaydı ve en büyük gurubu oluşturuyordu. Ancak son sınıf öğrencilerin sayısı hemen hemen aynı kalırken yerleşmemiş öğrencilerin sayısı sürekli artmış ve 2020 yılından itibaren son sınıf öğrencilerini geçmiştir. Son sınıfların başvuruları ise 2015 yılı başvurularının gerisine düşmüş durumdadır. Bu durum üniversite önünde ciddi bir birikmenin işaretidir.

Başvuru ve yerleşmelere mezun olunan okullar açısından da bakmak gerekir. Üç ana gurup var. Lise (devlet ve özel), imam hatip lisesi ve meslek lisesi. Bu üç grubun başvuruları 2020 yılında azalmış 2021 yılında ise artmıştır. Bu üç kategorisinin başvurular içindeki payında son yıllarda anlamlı bir değişme olmamıştır.

Yerleşmeler

2012-21 arasında başvurular ortalama %4 artarken, yerleşmeler yüzde 1’in altında artmıştır. Son sınıf düzeyinde lise öğrencilerinin lisans programlarına yerleşmeleri 2016 yılından itibaren sürekli azalmıştır. Sadece 2021 yılında azalma %17 olmuştur. İmam Hatip lisesi son sınıfındaki öğrencilerin lisans programlarına 2015 yılında 20 bin iken 2021’de 16 bine gerilemiştir. Aynı şekilde bu öğrencilerin AÖF yerleşmeleri de daralmıştır.

Meslek lisesi son sınıfta okuyan öğrencilerin önlisans programlarına yerleşmesi en dramatik daralmaya sahne oldu. Birkaç rakamla bunu gösterelim: 2016 yılında meslek lisesinde son sınıf öğrencilerinin önlisans programlarına yerleşmesi 146 binden, 2021 yılında 43 bine geriledi. İmam Hatip lisesi son sınıfında okuyan öğrencilerin lisans programlarına yerleşmesi 2015 yılında 20 binden 16 bine azalmıştır. Özetle son sınıf düzeyinde farklı okul türlerinin hepsinde yerleştirmede azalma vardır.

Buna karşılık mezun ama yerleşmemişlerde durum daha farklıdır. Lisans yerleşme sürekli artış göstermektedir. 2016 yılında 130 binden 2020 yılında 200 bini aşmış ancak 2021de bir miktar gerilemiştir. Lise çıkışlılarda daralma %3.4, İHL de 12, meslek çıkışlılarda %12 olmuştur.

2020 yılında ne oldu?

Dikkati çeken artış yabancı dilde öğrenim yapan özel okullarda olmuş, başvurularda % 67 artış görülmüştür. İmam-hatip liselerinin başvuruları % 5 azalmış, ancak başvurularda en fazla daralma, %10 ile meslek lisesi çıkışlarda olmuştur.

Yerleşmede esas büyük dönüşüm şudur: son sınıf öğrencilerinin lisans, önlisans ve AÖF yerleştirmesi normal olarak mezun ancak yerleşmemiş öğrencilerden fazlaydı. Örneğin 2015 yılında üniversiteye yerleşen son sınıf öğrencilerinin sayısı, mezun öğrencilerin iki katından fazlaydı. Ancak bu durum 2020 yılından sonra tersine dönmüştür. 2021 de üniversiteye yerleşen mezun öğrenciler, son sınıf öğrencilerinin 3 katından fazla olmuştur. Bu durumu nasıl açıklamalıyız? Bunun üç nedeni olabilir. Birincisi mezun ama yerleşmemiş öğrenci sayısındaki artış daha geniş bir havuzdan yerleşme oranını artırmaktadır. İkincisi üniversite sayısının artması ile beraber en çok tercih edilen üniversite oranının daralmasına ve bu üniversiteler için rekabetin artmasına yol açması, son sınıf öğrencilerinin de üniversiteye giriş planlarını ertelemesi. Üçüncüsü ortaöğrenimde eğitim kalitesine ilişkindir ve kalite bozuldukça üniversitede istenilen programa yerleşmenin daha uzun bir hazırlığı gerektirmesidir. Nitekim son sınıf öğrencilerine göre mezun olup sınava hazırlanan lise çıkışlı öğrencilerin yerleşme oranı neredeyse iki kat fazladır. Ancak meslek lisesi öğrencilerinde durum tam tersidir. Başka bir deyişle düşük gelirli ailelere mensup meslek lisesi öğrencileri son sınıfta herhangi bir programa yerleşemedikleri takdirde üniversiteye girme şansları yarı yarıya azalmaktadır.

Üniversite arzı

2000’li yılardan sonra üniversite sisteminde üç genişleme dönemi vardır. İlk genişleme dalgası 2006-2008 yılları arasındadır ve iki özelliği vardır. Her ilde bir üniversite hedefi doğrultusunda 39 yeni üniversite kurulmuş ve üniversiteler göreli olarak küçük ve ekonomik olarak daha az gelişmiş illere doğru yayılmıştır.

2010-2017 arasında 16 üniversite daha kuruluyor. Bunların çoğunluğu mevcut üniversitelerin fakülte, yüksekokul gibi akademik birimlerine dayanmayan, müzik, güzel sanatlar, sağlık, sosyal bilimler, İslami bilimler gibi küçük ölçekli ve aşırı uzmanlaşmış üniversitelerdir.

Son genişleme dalgası 2018 yılında gerçekleşti ve 15 yeni üniversite kuruldu. Bu son genişleme dalgasını öncekilerden ayıran en önemli özellik yöntemi ve kapsamıydı. Bu 15 üniversitenin 14’ü mevcutların bölünmesiyle kurulmuştu ve oldukça geniş kapsamlı bir uygulamaydı. Dünyada üniversitelerin birleşip konsolide olduğu bir dönemde Türkiye’de üniversite ölçekleri küçüldü. Bu genişleme dalgası yükseköğrenimin arz kapasitesini artırıcı yönde olmadı. Yeni vakıf üniversiteleri sayısı ise sürekli olarak arttı.

Arz ve talepteki dengesizlikler

Üniversite talebinde son dönemde önemli değişikler olsa da mevcut durum sürdürülemez değildi. Ancak üniversite sayısının artması, talepteki dalgalanmalarla birlikte atıl kapasite sorununu ortaya çıkardı.

Şöyle ki; 2021 yılında 6 devlet, 10 vakıf ve 9 Kuzey Kıbrıs üniversitesinin yerleşme oranı% 11 ile % 50 arasındadır. Bunlar içinde Türkiye’nin en köklü üniversitelerinden biri de vardır, on yedi binden fazla kontenjanına ancak 7 bin öğrenci yerleşmiştir. Bu üniversitelerin toplam kontenjanı 38 binden fazladır. Yerleşme oranı % 50-%70 arasında olan 42 devlet, 20 vakıf ve 5 Kuzey Kıbrıs üniversitesi vardır. Bunların toplam kontenjanı 130 bin civarındadır.

Üniversite önünde böyle bir birikim varken mevcut üniversitelerin atıl kapasitesi ile çalışması kabul edilebilir değildir ve bir yerlerde ciddi yanlışlıkların yapıldığının göstergesidir.

Sonuç

YÖK bir yandan yeni üniversiteler kurarak bir yandan üniversite arz kapasitesini artırmış diğer yandan kaliteyi artırmak amacıyla belirli programlara yönelik olarak talebi kısıcı önlemler almıştır. 2015 yılından itibaren yerleşmeler sürekli olarak daralmış, 2020 yılından itibaren salgının etkisiyle yerleşmeler on yıl öncesinin düzeyine gerilemiştir. 2021 yılında, salgın gerekçesiyle, ikinci kez ek yerleştirmeye imkân sağlamış ve 2022 yılı için atıl kapasite baskısı altında biraz acele bir kararla baraj kapaklarını tamamen açmıştır. Bu, kontenjan sorununa çare olabilir mi? Buna olumlu cevap vermek kolay değildir. Üniversite talebi farklılaşmış bir taleptir. Hedeflediği üniversiteye ve programa yerleşmeyen öğrencilerin herhangi bir programa yerleşmelerini beklemek zordur. Peki, bundan sonrası için neler önerilebilir. Birincisi, YÖK’ün, büyüyen yükseköğrenim sistemi içinde hem arzı hem de talebi yönetmesi giderek zorlaşmaktadır. Arz kapasitesinin planlamasına yoğunlaşması gerekir. İkincisi, yükseköğrenimin bugün ulaştığı nokta, uluslararası yükseköğrenim eğilimlerine uygun, yeni bir vizyonu gerektirir: çekim merkezi olma, etkinlik vb. nedenlerle üniversite birleşmeleri yani konsolidasyon düşünülmelidir. Burada çok-kampüslü bölge üniversiteleri modeli üzerinde durulmalıdır. Üniversite öncesi öğretimin iyileştirilmesi, yükseköğrenim ile ortaöğretim programlarının birlikte ele alınması ve bunu sağlayacak yeni kurumsal düzenlemeler önemli gündem maddeleridir.